İçindekiler
“AŞURA: CENNET İLE CEHENNEM’İN YOL AYRIMI” başlığı adı altında “Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)’ın Azameti” hususunu işliyorduk.
Allahu Tebareke ve Teala, Hz. Celal Abbas (a.s)'ı, Hz Emirel Mümin'in İmam Ali (a.s)'ın oğlu olarak; Sıbteyni Rahmet olan İmam Hasan (a.s)'ın ve Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)'ın kardeşi olarak ve diğer 9 Masum İmamın da amcası olarak yarattı. Bunların yanında, Hz. Abbas (a.s)'ın hilgetindeki (yaratılışındaki) sırlarından birisi de şudur ki: Hz. Celal Abbas (a.s), masum olmayan bir Şia'nın; 14 Masumun velayetini kabul eden bir kimsenin gitmesi gereken yoldur. Bir Şia, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın yolundan başka bir yoldan gidecek olursa o kişinin yolu, doğru yol değildir! Bu sebepten dolayı Tasua günü Hz. Kamer-i Ben-i Haşim Ebelfezl Abbas (a.s)'ın azameti konusuna girmiştik. Aşura günü ise, insanın beli kırılıyor ve dili düğümleniyor sonuç olarak da kişinin konuşma imkanı kalmıyor ve bugün Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın, şehadetinin 3. günüdür. İnşallahu Teala, bu dersimizde Tasua günü başlamış olduğumuz, "HZ. ABBAS (A.S)'IN AZAMETİ" konusunun neticesini almaya çalışacağız çünkü bir daha ki dersimizde "AŞURANIN AZAMETİ VE SIRRI" konusuna başlayacağız. "AŞURANIN AZAMETİ VE SIRRI" konusu işleyeceğiz çünkü Aşura'nın marifetine ulaşmak hepimizin üzerine farzdır.
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) öyle bir azamete ve makama ulaştılar ki: Allahu Tebareke ve Teala, bizzat Masum İmam'ı görevlendirerek; Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın makamını insanlara açıklamasını ve Hz. Abbas (a.s)'da var olan sırları beyan buyurmasını emretti. Bu emrin sebebi: "İnsanların, Velayete nasıl teslim olacaklarını öğrenmeleridir; Hz. Abbas (a.s) da var olan sırları anlayıp algılayarak teslim olmalarıdır." Hz Abbas'ın azametinin bu ziyaretname ile açıklanmasının sebebi: O günkü konjonktürde İmamların hakikati buyurabilmeleri için ziyaretname ve duanın dışında pek bir yol ve yöntem yoktu ve Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s) da Emr-i İlahiyi itimam edebilmek için Hz. Abbas (a.s)'a bir ziyaretname beyan buyurdular. Öncelikle şunu bilin ki: Ziyaretnameler, Masumlar hakkında ya da Masumlara tâbi olan kişiler hakkında yazılmışsa; bu ziyaretmeler Masumların doktrinini, azametini ve şanını beyan eden cümlelerdir. Ziyaretnameler, bundan başka bir şey içermez. Ziyaretnameler, tamamı ile yazılmış olduğu kişinin, Allah katındaki makamını beyan buyuran cümlelerdir.
Ziyaretnamelerin Beyan Şekli
Ziyaretnameler, 2 farklı şekilde beyan buyurulmuştur:
1-İmam Huseyn (a.s)’ın Ziyaret-i Aşurası gibi bizzat Allahu Teala’nın kendisi inşa buyurmuştur.
2-Allahu Tebareke ve Teala, kendi ilmi gaybından vermiş olduğu İmam’a emir buyurmuştur ve o İmam da o kişi hakkında (Hz. Fatime-i Masume (s.a); Hz. Ebelfezl Abbas (a.s); Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) gibi kişiler hakkında) ziyaretname beyan buyurmuşlardır.
Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), Hz. Celal Abbas (a.s)'ın azameti hakkında beyan buyuruyorlar: (Ey Amcam Abbas!) Ben şehadet ediyorum ki: Sen Resulullah'ın Halifesine, Hüccetullah El A'zam'a hakkı ile teslim oldun; Onu tasdik ettin; Ona vefa ettin ve nasihat ehli oldun (hayırhah özelliğe sahip oldun). Geçen dersimizde Teslimiyet özelliğini açıklamıştık ve son cümlemizde de şöyle sormuştuk: Hz. Abbas Aleyhisselam'ın teslimiyeti nasıl bir teslimiyet idi? Ve daha sonra da cevapladık ve arz ettik: "Eğer bir kişi teslim olmak istiyorsa Hz. Abbas (a.s)'ın yaptığının aynısını yapmak zorundadır!" Elbette ki Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın kapasitesi ile bizim kapasitemiz bir değildir ama Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın yapmış olduğu işin aynısını, bizim de kendi kapasitemizde uygulamamız, bizim üzerimize farzdır. Kimse kendisini Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) ile kıyas edemez. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), Emirel Müminin İmam Ali (a.s)'ın oğludur; Hz. Zehra (s.a)'da kendisine oğlum demiştir. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), kendisini bütün aidiyetlerden kurtarmıştı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), kendisini aidiyetlerden öyle bir şekilde kurtarmıştı ki: "Hz İmam Hüseyin (a.s)'ın dışında almış olduğu bir nefes dahi yoktu!" Bir kişi kendisine aidiyetlerden kurtarmayacak olursa o kişinin Allah'ın dinine girmesi mümkün değildir; yani Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'e ve Ehlibeytine teslim ve mutî olması mümkün değildir! Müslüman olmanın şartı kişinin kendisini aidiyetlerden kurtarmasıdır! Bir kişi, nefsi ego ve isteklerinin peşinden gidecek olursa o kişi kati surette teslim olamaz; böyle bir kişinin teslim olabilmesi mümkün değildir. Kendisini aidiyetlerden kurtarmayan kişiye, bu dünyada gayrimüslim muamelesi yapılmayabilir ama bu kişiye ahirette sorgu sualda yoktur çünkü bunun gideceği yer direkt bellidir.
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)’ın Kurtuluşu
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın, aidiyetlerden kurtuluşunu özetleyecek olursak: "İmam Hüseyin (a.s), başka bir bedende tecelli etmişti" diyebiliriz; yani Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'dan, geriye Abbas diye bir şey kalmamıştı. Hz. Abbas (a.s), kendisini aidiyetlerden öyle bir şekilde kurtarmıştı ki: Hz. Kameri Ben-i Haşim Ebelfezl Abbas'ın bütün düşünceleri, İmam Hüseyin (a.s)'ın düşünceleri olmuştu. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın, bütün tefekkürü Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın tefekkürü olmuştu. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın bütün istekleri, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın istekleri olmuştu. Hz. İmam Hüseyin (a.s) neye düşman idi ise Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'da da ona düşman olmuştu. Hz. İmam Hüseyin (a.s) neyin mücadelesini veriyordu ise Hz Abbas (a.s)'da onun mücadelesini veriyordu. Yani Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın, başka bir vücutta tezahür hali, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'da vücuda çıkmıştı. Teslimiyet budur! Teslim olmak isteyen herkes, teslim olabilmek için bunu bir şekilde, kendi ölçüsünde yapması gerekir!
Biz velayet dersinde şöyle demiştik: Bir insanın, Müslüman olabilmesi için; Şii olabilmesi için; Caferi olabilmesi için; Alevi olabilmesi için; İmam'ın onda tecelli etmesi gerekir. İmam, kişide ne zaman tecelli eder? Kişi, İmam'a teslim olunca İmam, o kişide tecelli eder! Bir kişi İmam'a teslim olmazsa İmam onda tecelli etmez. İnsanoğlu, derunî olarak sınır tanımayan; had-hudud bilmeyen; arzu ve isteklere sahip olan bir mahluktur ve bunu zahiren göstermeyebilir. Bir kişi zahiri olarak görünüşte: Çok mütedeyyin; Ehli Namaz; Ehli Oruç; Ehli ziyaret olabilir ama bu kişi, derununda (içinde) öyle kuvvetli ve güçlü arzu ve istekler ile iç içedir ki onlarla savaşmadığı müddetçe onları kontrol altına alabilmesi mümkün değildir! Daha net şekilde söyleyecek olursam: Bir kişi içindeki bu şiddetli arzu ve istekler ile savaşmayacak olursa Müşriktir! Delilimiz nedir?
Bir kişi nefsani arzu ve istekleri ile savaşmıyorsa bu kişi MÜŞRİKTİR! Bu arzu ve isteklerin, yalnızca haram olması da şart değildir; bu arzu ve istekler bazen mübah da olabilirler. Dünyevi olarak bizlerin üzerine farz olan geçimlik yaşam şartları, iptidai ölçüde farzdır. Yani bizler, onlara ulaşabildiğimiz asgari ölçüde ki boyut bizim üzerimize farzdır; bunun bir üstü ise mübahtır; mübah olanı yapmasanız da olur; ama yapacak olursanız ise şeraitine uygun yapmak zorundasınız; mübahlar ancak şeraitine uygun olarak yapıldığı zaman haram olmaz. Farzi misal: Bir kişi yeme ve içme hususunda ölmeyecek ölçüde, enerji ve vitamin elde etmek zorundadır; bu ölçüde yiyip içmek o kişinin üzerine farzdır ama bir kişi vücudunu şişirmek için daha fazla yiyip içecek olursa, bu bazen bir yere geliyor ve o yere geldiği zaman haram oluyor. Bu kadar fazla yiyip içmek insandaki başka yerlere ve özelliklere zarar veriyorsa bu ölçüde yiyip içmek haramdır. Nefsani arzular insanı her zaman harama davet etmiyor! İnsanı Veliyyullah'tan uzaklaştıran şey, her zaman haramlar değildir; çoğu mübahlarda, insanı Veliyullah'tan alıkoyarak Veliyyullah'a harb ettiriyor. Bu sebepten dolayı nefsi arzu ve istekler sizi alt etmeden önce sizin onlara harb ilan etmeniz gerekir.
Şunu da çok iyi bilin: Nefsi arzu ve isteklerine harb ilan etmeyen kişi, harba muhattaptır ve mağlup olacaktır. Nefsine karşı mukavemet göstermeyen kişi nefsinin ona verdiği zararı fark etmiyor olabilir ama bir gün, ki o gün geldiği zaman bu kişi nefsinin onunla harp ettiğini görecek. O gün karşınıza çıkacak olan, nefs ve arzular ya size ait olacak yada etrafınızdaki sevdiklerinize ait olacaktır.
İmamın bir emriyle karşı karşıya gelmiş olacaksınız ya da bir emir, size fetva olarak verildiği zaman diyeceksiniz ki: "Ah! Zamanı mıdır?" Senin ağzından çıkan o "Ah!" seni vaveyla'ya götürecek. O "Ah!" seni küfürde daha da ileriye götürecek. Ama eğer bu nefsi arzu ve istekler senden olmayacak olursa; İblis boş durmayacak ve illaki senin karşına, eşini; kızını; çocuğunu; oğlunu; evini veya arabanı çıkaracaktır ve İblis, bunu senin önüne koyduğu zaman sen de direkt olarak mağlup olacaksın. İblis, burada bütün gücüyle sana taarruz edecek. Teslim olmak isteyen kişinin, öncelikle had ve hudud tanımayan ve doyumsuz olan (derunî) nefsi ve arzularına harb ilan etmesi ve onları yenmesi gerekir. Çünkü yarın karşılaşacağın çetin imtihanda bocalamamasının, çıkmaza düşmemesinin ve yenilmemesinin tek yolu budur. İmam'a teslim olsanız da, olmasanız da o çetin imtihana tabi tutulacaksınız.
Çıkmaz imtihan 2 boyutludur: 1. Boyut: İmam'a teslim olmazsan, Müşrik ve Mürted olarak gideceksin. 2.Boyut: İmam'a teslim olacak olursanız ise nerelere ve hangi makamlara gideceğinizi Hz. Kamer-i Ben-i Haşim Ebelfezl Abbas (a.s)'da göreceksiniz. Hiçbiriniz, nefis ile harb etmemenizin ve mübahat'ın peşinden gitmenizin size zarar vermeyeceğini sanmayın! Böyle bir şey düşünmeyin! Mukaddes Usul-î Kafî kitabında, Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s)'dan naklen buyruluyor ki: "Kişi, Allahu Tebareke ve Teala'nın Vahiden Eheda olduğuna (hiçbir eşi ve ortağı olmadığına) yakin etmiş bir halde, Allah'a ibadet edebilir, kulluk edebilir; Allah'ın emrettiği şekilde namazını ikame edebilir (dakikası dakikasında, bir ân dahi olsun geciktirmeden); zekatını verebilir; Allah'ın evini haccedebilir (temettu veya umre haccı olmak üzere); Ramazan ayının farz orucunu da tutabilir ve bunların tamamını yaptıktan sonra da Allahu Tebareke ve Teala'nın vermiş olduğu bir emre, Resulullah'ın vermiş olduğu bir emre itiraz edecek olsa ("Yahu, şimdi bunun zamanı mıdır?"; "Böyle bir emir mi olur?" g.b bir itirazda bulunacak olsa); yada bunu ağzı ile demeyerek kalbinden geçirecek olsa, bu kişi Müşriktir!"
Bu kişi, bu itirazını direkt olarak dili ile izhar ederek (mesela): "Ya Emirel Müminin! Sana kurban olayım bu da denilir mi? Bunu dedin bizim belimizi kırdın." g.b Ya da bunu dili ile izhar etmezse ama kalbinden geçirse dahi bu kişi, MÜŞRİKTİR!!! Bu kişi, bu fikrini kalbinden geçirmesinden dolayı MÜŞRİKTİR!
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) sana bir emir buyurmuş: "Sen bunu yapacaksın!" Sen ise İmam'a cevaben: "Meğer biz Kerbela döneminde miyiz?" "Meğer burası İran mıdır?" "Meğer burası İslam inkılabı mıdır?" "Siz, bizim ne halde yaşadığımızı bilmiyor musunuz?" İmam (a.s) buyuruyor ki: Bu kişi Müşriktir! Bu kişi Allah'a şirk koşmuştur!
Bakın: “Bu adam, Allah’ın vahdaniyetini kabul ediyor ve ibadetlerin de tamamını yapıyor. Hiç birimiz Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s)’ın bu hadiste beyan buyurduğu şekilde ibadet yapamıyoruz ama İmam’ın bu hadiste bahsettiği kişi, bu amelleri layıkıyla yapıyor ama bu kişi Allah’ın hükümlerinden sadece bir hükme ya da Resulü Kibriya’nın buyruklarından sadece bir buyruğuna veya İmamların emirlerinden sadece bir emrine, burun kıvırıyor; “acaba” diyor; “olmazsa olmaz mıydı?” tabirleri ile karşılık veriyor.
İmam (a.s), bu kişiler hakkında diyor ki: Bu kişiler Müşriktir! Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), bu hadisi buyurduğu zaman Kur'an-i Kerim'den şu ayet ile delillendiriyor ve buyuruyor ki: Ben bunu Kur'an'ın şu ayetine istinaden, size söylüyorum: فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا Nisa Suresi 65. Ayet Bütün alemlerin ve senin Rabbin olan Allah'a and olsun ki! Senin onlara verdiğin emre, buyurmuş olduğun hükme, yapılmasını veya yapılmamasını istediğin şeye, tam manası ile (şekksiz, şüphesiz, amasız, niçinsiz, düşünmeden, hesap yapmadan, muhasebe etmeden) teslim olmayacak olurlar ise; hatta kalplerinde dahi "ama demiyecek şekilde" teslim olmazlarsa; senin emrine her şeyden arınmış bir biçimde, teslim olmayacak olurlar ise onlar iman etmemişlerdir. Yani onlar MÜŞRİKTİRLER. Yani bir alime, bir soru sorduktan sonra o alim sana Resulullah'ın bir emrini açıklarsa, sen teslim olmak zorundasın! Eğer sen gidip başka bir yol bulabilmek için; bu emirden kaçabilmek için farklı farklı alimlere aynı soruyu soruyorsan demek ki sen iman etmemişsin!
Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s) Kur'an-i Kerim'den ayet ile delil getirdiler ve daha sonra buyurdular: "Ve aleykumu teslim." Ne ederseniz edin ama teslim makamına ulaşın.
Hesap içerisinde olmayın; hesaba girmeyin; siz muhasebe müdürü değilsiniz! Allah, sizi muhasebeci tayin etmemiştir! Allahu Tebareke ve Teala, sizi kendi sözlerine müfessir tayin etmemiştir. Allahu Tebareke ve Teala sizi, kendi emirlerinin uygun olup olmadığının teşhisi için mercii tayin etmemiştir. Sizin tek vazifeniz vardır; Allah, size tek bir vazife vermiştir, o vazife: "Veliyullah'a itaat etmektir." Hz. İmam Caferi Sadık (a.s) bize buyuruyor ki: "Ve aleykumu teslim" bu şekilde teslim olun; aksi durumda siz MÜŞRİKLERDENSİNİZ. İmam'ın bu buyruğunun manası şudur: Allah'ın emrine teslim olun! Allahın emrini, Hz. Resulullah (s.a.a) ve vasileri olan Eimme-i Ethar (a.s) beyan buyuruyorlar bu sebepten dolayı Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'e ve Ehlibeytine teslim olun!
Teslim olmak nasıl ve ne şekilde olunur?
İnsanların, bütün arzu ve istekleriyle savaşarak, onları mağlup ve mahkum etmedikleri müddetçe teslim olmaları mümkün değildir. Biraz ondan, biraz bundan yaşayanlar MÜNAFIKTIRLAR. Hepiniz bunu yapmakla mükellefsiniz. Bu hepimizin üzerine farzdır çünkü bunu İmamımız buyuruyor! Yapacaksınız ve bahane arama hakkınız da yoktur. İnsan, zahiri olarak İmam'a teslim olursa ama kalbinde ise zerre kadar dahi "acaba" diyecek olursa, kişinin kalbinden geçen bu "acaba" İblisin ret silahıdır. Bu silah, bu kişiyi İmam ile savaştıracaktır bu sebepten dolayı kişinin kalbini bu kadar arındırması gerekir. Kalpte zerre kadar dahi "acaba, lakin, çünkü, ama" varsa; bunların tamamı iblisin kalbimizdeki silahıdır ve bu silahın namlusu eninde veya sonunda muhakkak İmama döndürülecektir. Hepiniz, kendinizi ve çevrenizi biraz tartacak olursanız, bunu kendinize göreceksiniz.
Teslim olmanın çeşitleri var mıdır?
Evet, vardır! Teslimiyet kaça ayrılır ve bunlar nelerdir? Teslimiyet konusunda, herkesin kapasitesi farklıdır ve herkes kendi kapasitesi ölçüsünde teslim olmak ile mesuldür. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) kendi kapasitesi ve makamı ölçüsünde teslimiyet ile mükellef idi. Bir Merci-i Taklid veya bir Alim kendi kapasitesi, makamı ve konumu ölçüsünde teslimiyet ile mükelleftir. Normal insanlar da eğer ki mümin olmak istiyorlarsa ve mümin olduktan sonra da bir makam daha yukarı çıkarak Şiî olmak istiyorlarsa onlarında teslimiyet kapasiteleri farklıdır. Ama teslim olmanın yolu ise herkes için aynıdır. Teslim olmanın yolu hem Masum İmamlar için aynıdır; hem Evladı Resul olan ama gayrı masum olanlar için aynıdır; hem de o makamlardan aşağı doğru geliniz, dini ilime mücehhez olmayan kişiler için de teslim olmanın yolu aynıdır. Teslimiyyet 3 şekildedir: 1-) Mâl-î bakımdan teslim olmak. 2-) Onur ve itibar bakımından teslim olmak. 3-) Can bakımından teslim olmak. Hiç kimse ben malımı veriyorum ama diğer iki boyutta ise teslimiyetten vâresteyim diyemez.
Bunu biliniz ki! Herkes, malı ile İmam'a teslim olmak mecburiyetindedir. Biz Ehlibeyt taraftarları, artık sıradan bir dönemde değiliz; bizim içinde bulunmuş olduğumuz asır: "Zuhur Asrıdır!" Allahu Tebareke ve Teala'nın izniyle Zuhuru Kübra'ya bir ramak kalmıştır. Gaybeti Suğra ve Gaybeti Kübra olduğu gibi Zuhuru Suğra ve Zuhuru Kübra da vardır.
ZUHURU SUĞRA VE ZUHURU KÜBRA:
İmam'ın ideolojisinin ve kıyamının net bir şekilde, korkusuz bir şekilde, can koltuğa alınarak beyan edilmesidir.
Bu Zuhuru Suğranın alametidir.
Zuhuru Suğradan sonraki aşama, Zuhuru Kübradır.
Zuhuru Suğra döneminde, imtihanı veremeyen kişiler Zuhuru Kübra'da İmam-ı Zaman'a silah çekecekler.
Bunun için zuhuru Kübrada teslim olmak isteyenlerin; Zuhuru Suğra da teslim olmaları şarttır.
Zuhuru Kübrada, zaten Veliyyi Emr İmamı Zaman (a.f) gelecek ve O Hazret ne diyecek olursa o olacak ama Zuhuru Suğrada ise ukâla vazife sahibidir; Zuhur Kübra'da Alimler vazife sahibidir.
Alimlerin bunu beyan ederek, hakikati ortaya koymaları gerekir. Zuhuru Suğrada yapılması gereken işlerden biri de budur ki:
1-Malî Bakımdan Teslim olmak
Herkes mâli bakımdan teslim olmak zorundadır. Mâli teslimiyetin ölçüsünü de, İmam'ın mektebinin ihtiyacı belirler. Hiç kimse ölçü belirleme yetkisine sahip değildir. Hiç kimse, ben bunu veririm; bunu veremem diyemez. Farzi misal, birisi şöyle diyemez: "Ben aylık 50 TL veririm; bundan fazla verirsem benim çocuğum aç kalır." Kimsenin böyle bir şey demeye hakkı yoktur. Birinin böyle bir fikri varsa, o kişi gitsin ve o 50 TL'sini de vermesin! İmamın o 50 TL'ye ihtiyacı yoktur; parasını alsın kendisine harcasın. Ama şunu da çok iyi bilsin: O kişi teslim değildir. Mâli açıdan teslimiyet söz konusu olduğu zaman herkes diyor ki: Benim borcum var! Size borç almanızı kim söyledi? Size kredi çekerek araba almanızı kim söyledi? Meğer, Allah seni bu dünyada araba alman için mi yarattı? Meğer, Allah seni zevkine düşkünlük yapman için mi yarattı? Sen, çocuğunu falan meşhur kolejde okutmazsan senin çocuğun aç mı kalacak? Sen bugüne kadar kimin karnını doyurabildin veya siz bugüne kadar kimi aç bırakabildiniz? Kimse kendisine bahane arayamaz! Herkes mâlen teslim olmak mecburiyetindedir. Bu teslimiyetin had ve ölçüsünü, Dini Mubini İslam belirlemiştir. Hiç kimse kendisine had ve sınır tayin edemez!
2-) ONUR VE İTİBAR BAKIMINDAN TESLİM OLMAK:
Herkes onur ve itibarını, İmamın mektebine feda etmek durumundadır. İmamın mektebine, onur ve itibarını en çok feda edenler: İmamın şiaları için insafsıza ağız açanlardır. Onur ve itibar açısından teslim olmanın; onur ve itibarı, feda etmenin en yüksek boyutu budur. Kendisi ölecek bile olsa, kimseye ağız açmayan şianın, İmamın bir başka şiası için insafsıza ağız açmasıdır. Bir kimse onur ve itibarını zedelediği zaman 1001 tane söz işitecektir. Çünkü namerde ağız açtığınız zaman size her şeyi diyecekler. Çünkü siz onur ve itibarınızı feda etmiş olacaksınız ve O namert olan kişi: Sizin bulunmuş olduğunuz talebi gerçekleştirse de gerçekleştirmese de size laf sayacak çünkü siz onurunuzu o Şia'ya feda etmiş olacaksınız.
3-) CAN BAKIMINDAN TESLİM OLMAK:
Hepiniz bunu bilin ki: Allahu Tebareke ve Teala, size canınızı işi uş'ta geçirmek için vermemiştir. Bu can, size yiyip, içip, yatmak için verilmemiştir. Bu can, size hasta olmamak için 40.000 takla atmanız için verilmemiştir. Allah, bu canı size boş işlerde geçirmeniz için vermemiştir.
Allah’ın, bu canı size vermesinin sebebi canınızı İmam’a feda etmenizdir.
Canı feda etme iki şekildedir:
1-) İmamın yolunda katledilmek. 2-) Canını İmam'ın yolunda harcayarak feda etmek.
Fakat İmam, herkesin kanını kabul ettiğini zannetmeyin! Hiçbiriniz zannetmeyin ki! Yarın meydana çıkıp, elinize kılıcınızı aldığınız gibi hemen sizi şehid edeceklerini zannetmeyin çünkü böyle bir şey yoktur!
Şehidleri götürdüler, onlar iyi olanlardı; arkada kalan bizleri ise çok ayıplıyız!
Teslimiyet, sadece o gün yaşayan insanlar için farz değildi! Teslimiyet sadece Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a farz değildi. İmam Hüseyin (a.s) meydana çıkmıştı, öldürülecekti; din pâyimâl olmuştu; ayakları altına alınmıştı; şeriat diye bir şey kalmamıştı; yani Allah'ın haricinde her şey vardı. İmam'a teslimiyet, sadece bu durumda yaşayanlar insanlar için farz değildir. Teslimiyyet o gün yaşayan insanlara farz olduğu gibi bugün bize de farzdır. Peki bizler hangi gerekçeyle teslimiyyet ile mükellef olmadığımızı iddia ediyoruz ve sonra da Yezid'e lanet okuyoruz? Peki, niçin düşünmüyorsunuz?
Dün dini payimal eden, Yezid b. Muaviye (l.a) idi. Peki bizlerde bugünün Yezidleri olmuşsak?
İmam’a teslim olma hususunda, herkes kendi Zamanının İmamından kat ve kat sorumludur ama bunu da bilin bütün İmamlar da, Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)’dan sorumludur. İmamı Zaman’ın bayrağını (yani İmam Hüseyin (a.s)’ın bayrağını) eline almak isteyen kişi; yani ben Şiayım diyen kişi; ben, Ehlibeyti seviyorum diyen kişi; İmam’ın sancağını eline alan kişidir. İmam’ın sancağını eline almak isteyen kişinin, İmam’a teslimiyet ile mücehhez olması gerekir ki aksi bir durum bundan kabul olmayacaktır. Hz. İmam-ı Zaman (a.f)’dan örnek verelim ki belki utanırız! Belki bu örnek ile İmam Hüseyin (a.s)’a karşı olan yaklaşımımızdan dolayı bir nebze de olsa utanırız:
Hz İmam-ı Zaman (a.f), 14 Masumun 14'üncüsü değil midir? Hz. İmam-ı Zaman (a.f), son İmam değil midir? Hz. İmam-ı Zaman, Kaimi Ali Muhammed (canlarımız o Hazretin ayağının toprağına feda olsun) değil midir? Hiçbir Peygambere ve İmam'a verilmeyen görev o Hazrete verilmemiş midir? O Hazretin kendisi alemi adaletle doldurmayacak mıdır? İmam adaletin özüdür, İmam geldiği zaman: Adalet zahir olacak! Namaz zahir olacak! Oruç zahir olacak! İmam geldiği zaman, yeni bir oruç getirmeyecek; İmam geldiğinde orucun özü ortaya çıkacak! İmam geldiği zaman, yeni bir ekonomik doktrini getirerek adaleti sağlamayacak; İmam'ın kendisi adaletin özüdür. İmamın yere basması ile yeryüzü Adalet ile dolacak. İmam Tekbir getirip, "Allahu ekber" dediğinde; anlını secdeye koyduğunda, yeryüzü namaz olacak; namazın hakikati zahir olacak! İmam oruç tuttuğu zaman, orucun hakikati zahir olacak. Bu mevzu acayip bir mevzudur. Herkes bunu algılayamaz! Bu yolda tarağı olmayan kişiler, bunu algılayamazlar. Elbette ki algılayamamaları da gerekir; algılayamamaları onlar için haktır (onların algılayamaması gerekir).
İmamı Zaman (a.f), İmam Hüseyin için ne buyuruyor, biliyor musunuz? Hz. İmam Mehdi (a.f) buyuruyor: Ey azamet sahibi ceddim! (Öyle bir dede ki, onun kadrini yalnızca Nebiyyi Kibriya (s.a.a) biliyor; yalnızca İmam-ı Zaman biliyor. Bu dede, böyle bir dededir.) Sabah ve akşam; gece ve gündüz senin fikrindeyim. Ben seninle Herco merc olmuşum. Yani, sen ne yaptıysan onu yapmaya çalışıyorum. Yani ben senin yükünü almaya çalışıyorum. Bu sözler imamı zamana aittir. Ben senin fikrindeyim demek: Ey Mazlum Dedem! Seni susuz öldürdüler, bende akşama kadar oturup bunu düşünüyorum demek değildir. İmam-ı Zaman buyuruyor ki: Dede! Benim gece ve gündüz içerisinde bir saniyem yok ki sana teslim olmanın dışında geçireyim. İmamın sözünün manası: "Senin itaatinin dışında geçirmeyi düşündüğüm bir saniyem dahi yoktur." İmam (a.f) devamında da buyuruyorlar ki: Bunu da yapabilmek için sana, gözyaşı yerine kan ağlıyorum. Bedelini bu şekilde ödüyorum. Başka bir şekilde yapamam! İmam-ı Zaman (a.f), Masum İmam olduğu için bu şekilde olması gerekir. İmam-ı Zaman'ın (a.f), İmam Hüseyin (a.s)'a kan ağlaması gerekir! Allah bizden ise kan ağlamayı beklemiyor! Allah bizden yalan konuşmamayı bekliyor!
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) da böyle bir teslimiyet içerisindeydi. Hz. Abbas'ın hiçbir iradesi yoktu. Hz. Ebelfezl Abbas'ın neyi vardı ise; Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın bir başka bedende tecelli etmiş haliydi. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın düşünmüş olduğu her şeyi Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) düşünüyordu. Yani İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın vücuduna hem zahiri hem de batıni şekilde girmiş olsaydı; Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) yine o kadar düşünecekti. Hz. İmam Hüseyin (a.s), kendi bedeninde neyin peşindeydiyse, neyi tefekkür ediyorduysa, hangi hedefin peşindeydi ise, Allahu Tebareke ve Teala'ya ne kadar teslimdi ise; Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) da o kadar teslimdi. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s) olmuştu! Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), tecelligahı Hüseyin olmuştu! Yani Abbas, Hüseyin olmuştu! Hz. Ebelfez Abbas (a.s)'ın neyi vardı ise; İmam Hüseyin (a.s)'a teslim etmişti ve İmam Hüseyin (a.s)'ın aynası olmuştu; Teslimiyet budur! Hepimizden beklenilen teslimiyet budur. Bunun dışında olan hiçbir teslimiyet kurtarıcılık getirmez. Ben, Aşurayı böyle görüyorum ve bütün alem benim karşıma geçecek olsa dahi ben bu inancımdan bir adım dahi geri adım atmam! Bu şekilde teslimiyet yoksa müşriklik vardır; yapamayabilirsin, sürçebilirsin, hata edebilirsin; bunlar ayrı şeylerdir. Ben demiyorum, insan sürçmez; ben demiyorum insan hata yapmaz! Ben diyorum ki, insan düştüğü zaman ayağa kalkar! İnsan düştüğü zaman teslimiyetinden vazgeçmez! İnsan sürçebilir, insan hata yapabilir ama insan teslimiyetten vazgeçmez! İmamın ağzından ne çıkıyordu ise, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) onu bekliyordu. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), ne İmamının önüne geçiyordu ve ne de İmamının sözünden geri duruyordu. Teslimiyet budur!
Teslimiyet: İmam'ın önüne geçmeyeceksin! İmam'a akıl vermeyeceksin! İmam'a yol göstermeyeceksin! İmama' emir telakki etmeyeceksin! "Ey İmam! bunu yap; şunu yap" demiyeceksin! "Ey İmam bunu yapsan daha iyi olmaz mı?" demeyeceksin. Ne İmamının önüne geçeceksin ve ne de imam'ın arkasında kalarak "ama" diyeceksin; "ama" dersen bil ki, kesinlikle seni kurt götürecek. İmamdan başka fikir ve zikrinin olmaması gerekir! İmam çalışmaya karşı değildir! İmam yemeğe içmeye karşı değildir ama İmam, İmam'a rağmen çalışmaya karşıdır. Çünkü buna Allah karşıdır!
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) böyle bir teslimiyetin içerisindeydi ve meçhulattan kurtuldu. Bizim hepimizin bir sorunu var bu sorun: "Meçhulattır." Biz hiçbir şey bilmiyoruz! Biz, meçhulat ile imtihan oluyoruz! Biz, gizlilik ile imtihan oluyoruz ve bu gizlilik, Allahu Tebareke ve Teala'nın sünnetinde vardır. Bu meçhulatı aşmak, bizim elimizdedir. Allahu Tebareke ve Teala, biz keyfimizden vazgeçmiyoruz diye bu sünnetini ortadan kaldırmayacaktır!
Meçhulat hakkında Hz. Emirelmuminin İmam Ali (a.s)'ın çok önemli bir hadisini, mihenk taşı olan olan bir hadisini nakil edeceğim.
Hz. Emirelmüminin Ali b. Ebu Talib (a.s), meçhulat ile imtihan hakkında buyuruyor ki: "Allahu Tebareke ve Teala, bazen kullarını meçhul ve gizli şeyler ile imtihan eder."
Ben bir örnek vereyim: Allahu Tebareke ve Teala, Hz Adem (a.s)'ı yaratıp meleklerin önüne koyarak "Buna secde edin" dediğinde; secde etmelerini emrettiği zaman, Allahu Tebareke ve Teala'nın meleklerin önüne koyduğu Adem, topraktan (çamurdan) yaratılmıştı. Allahu Tebareke ve Teala, irade etmişti ve çamura, et ve kemik şeklini vermişti ama orijini çamurdu. Allah, Hz Adem (a.s)'ı meleklerinin önüne koydu ve secde etmelerini emretti; Allah, Hz Adem'i iblisin önüne koydu ve secde etmesini emretti ama Allahu Tebareke ve Teala'nın, Hz. Adem (a.s)'a almış olduğu secde, çamur bedene değildi; bu secdedeki ölçü beden değildi; Allahu Tebareke Teala, ruhun hakikatinden Adem'e verilmiş olan şeye secde istiyordu; ama bunu gizletmişti. Hem melekler hem de iblis Hz. Adem (a.s)'ın çamur bedeninin içindeki ruhun hakikatinin ne olduğunu bilmiyorlardı! O hakikat: Ademe alınan secde, Adem'in içinde var olan nurun hakikatine alınmıştı; yani Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) ve Hz. Emirelmüminin Ali b. Ebu Talib (a.s)'a alınan secde idi. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) ve Aliyyel Murteza Nurullahtır. Biz Velayet dersinde: اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ" Allahu nurus semavati vel ard" ayetini işlediğimiz zaman; bu ayeti tefsir ettiğimizde Ehlibeyt'in Nurullah makamını açıklamıştık. Allah, İblis'e ve Meleklere Hz. Adem (a.s)'a secde etmelerini emrettiği zaman onlar bunu bilmiyorlardı; bu onlara gizletilmişti. Melekler, bilmedikleri için önce ıngıllayıp mıngılladılar ama daha sonra secde ettiler. Melekler: Bu kan dökendir; bu fesat çıkarandır vb. şeyler söylediler daha sonra Allahu Tebareke Teala onlara bir takım cümleler buyurdular ve melekler secde etti ama İblis ise 6.000 yıl ibadet etmiş olmasına rağmen, meçhulat ile imtihan olduğu zaman sınıfta kaldı. Eğer ki, Allahu Tebareke ve Teala İblisi, Melekleri ve imtihan almış olduğu diğer mahlukatların tamamını o gün beden ve cisim ile değil de; cismin içinde gizlemiş olduğu şeyi aleni ederek imtihan almış olsaydı İblis de dahil olmak üzere hiç kimse sınıfta kalmazdı. Çünkü imtihanları çok basit olacaktı! Bu durum aynen bizim için de geçerlidir. Hiçbiriniz zannetmeyin ki! Allahu Tebareke ve Teala bizi aleniyyet ile imtihan ediyor. Allahu Tebareke ve Teala bizleri de meçhulat ile imtihan ediyor! Allahu Tebareke ve Teala'nın bizden almış olduğu, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), Aliyyel Murtaza (a.s) ve Fatime-i Zehra (s.a)'nın şahsında 14 Masum (a.s)'a aldığı imtihan meçhulat imtihanıdır.
Allahu Tebareke ve Teala, bizim de önümüze bir beden koyuyor! Allahu Tebareke ve Teala bizim önümüze İmam Hüseyin (a.s)'ın bedenini koyuyor! Alllahu Tebareke ve Teala, bizim önümüze öyle bir Ali koyuyor ki: Bir babası var; babası Ebu Talip, cahiliye döneminde yaşıyor; her ne kadar Hz. Ebu Talib (a.s) Kabe'nin Efendisi olsa dahi o da bir insandı ve diğer insanlardan bir farkı yoktu. Hz. Ebu Talib (a.s) aç kalıyordu; fakirdi; ava gidiyordu; icabında borç alıyordu, kazanamıyor ve borcunu geç ödüyordu; icabında ticarete gidiyordu; icabında yevmiye usulü çalışıyordu; icabında amele olarakta çalışıyordu.
Hz. Emirel Müminin İmam Ali b. Ebu Talib (a.s)'ın babası böyle değil miydi? Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)'in de babası böyle değil miydi? Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in dedesi Hz. Abdulmuttalip (a.s)'da böyle değil miydi? Hz. Hatemül Enbiya (s.a.a) böyle değil miydi? Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a), doğduğunda yetim kalmadı mı; sahipsiz kalmadı mı? Hz. Peygamber (s.a.a) ücretli çalışmadı mı; çobanlık yapmadı mı? Böyle sıradan bir bedene sahip değil miydi? Allahu Tebareke ve Teala, bizden Ehlibeyt'in (a.s) vücudu ile imtihan alıyor! Allahu Tebareke ve Teala, Emirelmüminin İmam Ali (a.s)'ın hakikatini bizim önümüze koyarak bizden imtihan almıyor!
Siz bugün bunu öğreniyorsunuz! Siz gidin her gün 10 rekat şükür namazı kılın; kazandığınızın yarısını da infak verin ki ben bugün bunu size açıklıyorum. Allah şahit olsun bunu öğrendiğin için gidin her gün sadaka verin; çünkü ben size bu hakikati açıkladım. Hiç kimse kendisini bir şey zannetmesin! Allahu Tebareke ve Teala bizi meçhulat ile imtihan ediyor! Allahu Tebareke ve Teala, bizleri Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in meçhulatı ile imtihan ediyor; Allahu Tebareke ve Teala, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in vücudunda saklamış olduğu nuru, bizim önümüze koyarak bizden imtihan almıyor! Allahu Tebareke ve Teala o gün yaşayan insanlardan da aleni imtihan almadı; onları da meçhulat ile imtihan etti ve onlarda sınıfta kaldılar.
Bunu bilin ki! Meçhulata sahip olan kişi, hidayet olamaz; meçhulata sahip olan kişinin hidayet olması mümkün değildir. Mümin olmak istiyorsan o meçhulattan kurtulacaksın. Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'e ve Hz. Emirelmüminin İmam Ali (a.s)'a iman etmişseniz, onların hakikatine ulaşacaksınız.
Melekler kaç milyar yıl sonra hakikate ulaştılar ben bilmiyorum; ama bunu biliyorum ki: Hz. Fatime-i Zehra (s.a)'nın, nurunun inkişafı ile ulaştılar. Hz. Fatime-i Zehra (s.a)'nın, nuru inkişaf ettiği zaman, Melekler o çamurun içinde kimin olduğunu idrak edebildiler. Bizden de aynı meçhulat ile imtihan alındı ve alınıyor. Bizler amaların, lakinlerin, fakatların, ancakların, hesapların ve muhasebelerin peşinde olursak teslim olamayız ve teslim de olamazsak, meçhulattan kurtulamayız ve Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s)'ın buyurmuş olduğu o hadisin muhattabı, biz oluruz.
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın da meçhulatı vardı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) teslim oldu ve meçhuliyet perdesini biraz yırttı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) teslim olunca meçhuliyyet perdesinin birazı yırtıldı.
2-)Tasdik:
Allahu Tebareke ve Teala'nın, herkesten almış olduğu biat 14 masum içindir ve kendisi için ise yalnızca 14 Masum'dan biat ve ahd almıştır. Hiç kimse, "Ben namaz kılarım; Kâbe'ye giderim; direkt Allah ile konuşurum; işimi direkt Allah'la halledeceğim!" diyemez. Çünkü böyle bir şey mümkün değildir. Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın ziyaretnamesinde, ikinci özellik olarak Veliyullah'ı Tasdik Makamını buyuruyor.
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), önce Hz. İmam Hasan El Müçteba (a.s)'ı ve daha sonra ise Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ı tasdik etmişti. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın, İmamet ve Önderliğine neden ve niçin demeden bağlıydı.
VELİYYULLAH’I TASDİK ETMEK:
Neden ve niçin diye sorgulamadan, Masum İmam'a bağlılık içinde olmaktır.
Veliyyullah’ı tasdik etmek: Dil ile Eşhedu enne Aliyyen Veliyullah! demek ama amelde ise Muaviye taraftarı gibi davranmak demek değildir.
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın nefesi, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın nefisiydi. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın işi, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın işi idi. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) da yok olmuştu; Hz. İmam Hüseyin (a.s)'da fani olmuştu. Bizler neden Ehlibeyt yolunda faaliyet yapmıyoruz? Bizden neden Ehlibeyt yolunda bir iş yapana kadar karnımız ağrıyor? Bizler neden Ehlibeyt yolunda bir faaliyet yapacak iken, 40 tane bahane uyduruyoruz; biliyor musunuz?Çünkü biz İmam'ı tasdik etmemişiz! Çünkü biz imamı kabul etmemişiz!
İMAM’I TASDİK ETMENİN ALAMETİ
İmamı tasdik etmenin alameti: İmamın çıktığı meydana çıkmaktır. Tasdik budur ve tasdiğin bundan başka bir yolu yoktur. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), İmam'ın çıktığı meydandaydı! İmamı tasdik etmenin alameti: İmamın yürüdüğü yolda yürümektir! Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), İmam'ın yürüdüğü yolda yürüyordu!
3- VEFA
Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), Hz. Abbas (a.s)'ın ziyaretnamesinde Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın 3. özelliği olarak şu özelliği beyan buyuruyor: (Bu özellik Müslüman olabilmemiz için bizimde üzerimize farzdır.) "Şehadet ederim ki, sen Allah'a karşı ahdine vefa ettin; (Vefa ettiğin için) Allah'ın yolunda mücahede edebildin ve Allah'a samimi bir şekilde kulluk (ibadet) edebildin ve sen öyle bir yere geldin ki Sen, aynel yakin oldun.
Aynel Yakin:
İmam'ın rüknüne ulaşmak. Aynel Yakin, fani için kullanıldığı zaman İmam'ın sırrına ulaşmak anlamına gelir. "Veliyullah'a ulaşmak" anlamına geliyor? İmam (a.s) buyuruyorlar, Amcam Abbas'ın 3. özelliği: Ahdine vefa etmesi idi.
Hz Abbas (a.s) ne yaparak ahdine vefa etti? İmam Hüseyin (a.s) ne yapmıştı?
Buyruluyor ki: "Ey Rabbim! İmam Hüseyin (a.s), sahip olduğu her şeyi, Peygamberin Ehlibeytindeki bütün hanımları, çocuklarını, evlatlarını, canını, herşeyini avucunun içine aldı ve sana feda etti! Her şeyini sana kurban etti!" İmam Hüseyin (a.s) bir meydana çıktı ve gözünü bile kırpmadan herkesin öldürülmesine razı oldu. Buna neden razı oldu? Çünkü senin kullarını delaletten kurtarmak istiyordu. İmam Hüseyin (a.s) bunu da kendisi için yapmamıştır! Bunu da bizim için yapmıştır. İmam, bunu bizi cehaletten kurtarabilmek için yaptı; İmam Hüseyin (a.s), bizim bugün bunları söyleyebilmemiz için her şeyini feda etti. Hz. Abbas (a.s) nasıl vefa etti? İmam Hüseyin (a.s)'ın, Allah ile bir ahdi vardı ve bunu yaptı. Bu ahd ne idi? İmam Hüseyin (a.s), Allah'ın kullarını cehaletin, sapkınlığın ve delaletin girdabından, ıstırabından ve dehşetinden kurtarmayı ahd etmişti. İmam'ın bunu yapabilmesi için canını, malını, evlatlarını, her şeyini feda etmesi gerekiyordu. Hz. Abbas (a.s) ne yaptı? Hz. Abbas (a.s) da, İmam Hüseyin (a.s) gibi her şeyini eline aldı ve İmam Hüseyin (a.s)'ın önüne koydu! İmam Hüseyin (a.s) ne yaptıysa o da onu yaptı! Ahde vefa budur! Hz Abbas (a.s) bunu yapınca, ne yaptı? Hz. Ebelfezl Abbas dedi ki: "Ey Hüseyin! Senin Allah'a vermiş olduğun ahd, benim ahdimdir!" Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), İmam'ın ahdini kendine ahd kabul etti. Hanginizde böyle bir yürek var? Bir adamın, İmam Hüseyin'in ahdini kabul etmesi zordur; bu, çok çetindir! Ben size şöyle sorayım: Hanginiz İmam Ali Hamanei'nin ahdini kabul etmeye hazırdır? Yada hanginiz bir Müçtehidin ahdini kabul etmeye hazırsınız? Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) buyurdular ki: Ya Eba Ebdillah El Huseyn! Ey Seyyidim! Ey Mevlam! Senin ahdin, benim ahdimdir! Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), İmam Hüseyin (a.s)'ın ahdini, kendine ahd karar kıldı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), "İmam Hüseyin (a.s), Masum imamdır; Allah, kendisine eşsiz bir makamı vermiştir ve karşılığında da kendisinden bu ahdi almıştır" demedi! İmam Hüseyin (a.s) ne yapmak istiyordu ki Hz. Abbas (a.s) da onu kendine vazife karar kıldı? İmam Hüseyin (a.s) neyi kendisine vazife edinmişti ki Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) da onu kendisine vazife edinmişti?
İmam Hüseyin (a.s)’ın Kıyamının Asıl Hedefi
İmam Hüseyin Aleyhisselam'ın Kerbela kıyamındaki asıl hedefi: Emevi hükümetini yıkmak değildi! Emevi hükümetini yıkmak, İmam Hüseyin'in hedeflerinin en sonuncusuydu. İmam Hüseyin (a.s) tarihi değiştirmek istiyordu! İmam Hüseyin (a.s)'ın kıyamının hedefi tarihi değiştirmekti; yani Alevi hükümetini tarihe nakşetmek idi. Alevi hükümeti olmazsa herkes bedevidir! Bunu bilin ki! Alevî ekolü olmazsa; Velayet ekolü olmazsa herkes bedevidir! İmam Hüseyin'in hedefi buydu ve Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) da, bunu kendisine ilke edinmişti. İmam Hüseyin (a.s), Alevî ekolünü, Velayet ekolünü, Aliyyel Murteza’nın ekolünü tarihe yazmayı ve bu ekol ile bütün insanları terbiye etmek istiyordu. Bunun için can vermesi gerekiyordu; can verdi! Ailesini feda etmesi gerekiyordu; ailesini feda etti! Malını feda etmesi gerekiyordu; malının tamamını feda etti; ve bunların tamamını da bir dünya ıstırap ve azim belaların içerisinde gerçekleştirdi ve Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) da bunların hepsini yaptı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) bunların hepsini yapınca, Hz Abbas (a.s)'da meçhulat diye bir şey kalmadı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın meçhuliyyeti yok oldu!
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s): 1-Teslim 2-Tasdik 3-Vefa görevlerini, yerine getirdi ve meçhulattan kurtuldu! Tasua gecesi, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a amanname geldi; İmam Hüseyin (a.s), buyurdular: "Kardeşim! gidebilirsin." Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın beli kırıldı; hepiniz bu olayı mersiyelerden duymuşsunuzdur. Alimler minberlerde anlatmışlardır ve sizlerde dinlemişsiniz ama Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın belini kıran şeyin ne olduğunu bilmiyorsunuz? Hz. Abbas (a.s)'ın belini kıran şey, kardeşlik bağı mıydı? Hz. Abbas (a.s), 6 aylık çocuğun dahi aşıgane bir şekilde müşteri olmuş olduğu o susuzluktan, çocukları kurtarmak için mi başını eğdi? Hz. Abbas (a.s) bu sebeplerden dolayı mı başını eğdi? Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın Zeban-ı hâli (beden dili) şu şekilde idi: "Ey Hüseyin! Beni doğra; dirilt; tekrar doğra; tekrar dirilt; sonra beni ateşe ver ve külümü savur; sonra tekrar dirilt; daha tekrar ateşe ver ve tekrar külümü savur; ama bana git deme!" Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) bu sözleri buyurmamışlardır; bu sözler, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın, İmam Hüseyin (a.s)'ın "Kardeşim! gidebilirsin." buyruğuna vermiş olduğu refleksin tefsiridir yani zeban-ı haldir. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) neden böyle bir reflekste bulundu? Bu refleksin sebebi ne idi?
Bu refleksin sebebi:
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) da meçhulatın kalmamış olmasıydı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın acaba diyecek bir şey kalmamıştı. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) beden dili ile diyordu ki: "Ey Hüseyin! Sen beni nasıl gönderirsin; sen gönderirsin ama ben nasıl giderim?" Meçhulat içinde olan kişiler buralarda her zaman tökezlerler! Bizim meçhulattan kurtulmamız gerekir. Meçhulattan kurtulmazsak hakikat bize görünmeyecektir! Meçhulattan kurtulursak hakikat bize görünecektir; hakikat ortaya çıkacaktır! Meçhulattan kurtulursanız, İmam Hüseyin (a.s)'ın nurunu görebilirsiniz.
İmam Abbas (a.s) ahdine vefa etti ve İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a buyurdular: "Abbas gidip su getireceksin!" İmam Hüseyin (a.s), Hz Abbas (a.s)'a su yoluna git dediğinde, bunun manası budur ki: "Abbas git ve su yolunda öl!" Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) neden diye sormadı? Ama Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) daha önce de Ehlibeytin susuzluğunu görüyordu; O küçük çocukların susuzluktan karınlarını yere koyduğunu görüyordu; Kadınların susuzluktan bitap düştüğünü görüyordu; Peki niçin Hz. Abbas (a.s), Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın yanına giderek bunların hiçbirini söylemiyordu. Sebebi ne idi? Çünkü Hz. Abbas (a.s), ne İmam'ın önüne geçiyordu, ne de gerisinde kalıyordu! Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), bunların hepsini yaptı. İmam Hüseyin (a.s) ona gitmesi için izin verdi; Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) beden dili ile: "Ey Hüseyin beni öldür ama beni gönderme!" dedi. İmam Hüseyin (a.s) da, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a son görevini verdi ve buyurdu: "Abbas git! Git ve su getir!" Yani, Git ve su yolunda öl! Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), İmam Hüseyin (a.s)'ın ordusunun komutanıydı! İmam, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a: "Git ve su yolunda öl!" buyuruyor. İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a beni savunurken öl demiyor! İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a haremleri savunurken öl demiyor! İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ı zahiren çok basit bir görev ile görevlendirerek imtihan buyuruyor. İmam Hüseyin, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a haremi korurken ölmesine emretmedi! Hz Zeynep (s.a)'in iffetini müdafa ederken (korurken) ölmesini emretmedi! Düşman her taraftan, İmam Hüseyin (a.s)'ın çadırlarına ok atıyordu ama Hz. İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'a git ve su getir! dedi; yani "Git ve su yolunda öl!" dedi. Bütün Enbiyanın ve Evsiyanın içinde, 14 masumdan sonra Allahu Tebareke ve Teâlâ'ya en büyük ahdi veren kişi Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'dır. Allahu Tebareke ve Teala, sadece 14 Masumdan kendisi için itaat ahdi almıştır; diğer mahlukattan ise 14 masum için itaat ahdi almıştır. Başka da bir yol yoktur! Hiç kimse, Hüseyin'i yabana atarak Allah'a ulaşamaz! Hiç kimse, İmam Hüseyin'in hakkına ve hukukuna tecavüz ederek, Allah'a ulaşamaz! Hiç kimse, Hüseyin'in hakkına tecavüz ederek iflah olamaz! İmam Hüseyin'in hakkına tecavüz eden hiç kimsenin iki yakası, iki dünyada da bir araya gelmemiştir/gelmeyecektir/gelmez! İmam Abbas (a.s)'ın ahdi, Allah'a mutlak itaat idi; yani İmam Hüseyin (a.s)'a mutlak itaat etmek idi! Allahu Tebareke ve Teala, Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor ki: اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ: Elem e'hed ileykum ya beni Adem: Ey Ademoğlu ben sizden ahd almadım mı? Yasin Suresi 60. ayet Allahu Tebareke ve Teala, bu ayetinde bütün insanları kendisine muhatap tutuyor. Allahu Tebareke ve Teala bu ahdi yalnızca Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'dan değil; hepimizden almıştır. Allahu Tebareke ve Teala bu ayeti kerimede buyuruyor ki: Ey insanoğlu ben sizden ahd almadım mı? Bu ahd, ne ahdidir?
Bu ahdin anlamı: Ey insanoğlu ben size 14 Masum için ahd almadım mı? Yani, siz bana ulaşamazsınız; siz bana itaat edemezsiniz! Siz beni sevemezsiniz; sizin beni sevmeniz mümkün değildir! Sen bir mahluksun; ben senin nerene sığabilirim? Sen bana nasıl ulaşabilirsin? Sen ancak benim nurumun bir zerresinin zerresinin zerresine nail olabilirsin; o nurumda benim mutlak nurumdan yarattığım Muhammed ve Â-li Muhammed'dir! Siz ancak buna ulaşabilirsiniz! Herhalde artık hepinizi anlamışsınızdır ki: İmam Hüseyin'e itaat ve vefa etmeyerek kârlı çıkmıyoruz/çıkmayacağız! Hakikat budur!
4-) HAYIRHAH OLMAK
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın 4. sıfatı hayırhah olması idi. Bu konu çok felsefi ve irfani bir konudur. Bu konu çok ağırdır ama birkaç tane basit kelime ile açıklamaya çalışacağım.
Hayırhahlık makamı sadece Masum İmamlara farzdır. Masum İmamların dışındaki kişilere hayırhah olmak farz değildir. Gayrı Masumlar hayırhah olabilecek durumda değillerdir ama Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) bu makama da ulaştılar. Biz bakıyoruz: Bir takım İmamzadeler de bu makama (hayırhahlık makamına) ulaşmışlardır. Ulemamızdan bazıları var ki soy ve nesep bakımında Masum olmayan İmam evlatlarının tırnağı dahi olamıyorlar ama bir makama ulaşıyorlar ki nasihat ehli olabiliyorlar. Mesela: Hangi Merce-i Taklid Hz. Ali Esger ile boy ölçüşebilir? Hangi Merce-i Taklid Hz. Rugeyye ile boy ölçüşebilir? Kim Hz. Fatime-i Masume (s.a)'in yanında şehid olan 17 İmam Evladı ile boy ölçüşebilir? (Hepsi 9, 12 ve 17 yaşlarında olan İmamzadelerdi.) Bunu bilin ki Müçtehidlerimizin hiçbiri böyle bir şeyi akıllarından dahi geçirmiyorlar ama bir makama ulaşıyorlar ki nasihat ehli olabiliyorlar.
Nasihat Ehli olmak/Hayırhahlık ne demek biliyor musunuz?
Hayırhahlık: Kişinin her zaman hayrı istemesidir; yani Allah'ın kullarının hidayet olabilmesi için kişinin kendisini feda etmesidir. Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), kendisine farz olmamasına rağmen bu makama ulaşan ve bu mirası aşıklarına bırakan yegane kişidir. Aynı durum Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a), Hz. Fatime-i Masume (s.a) ve bir çok İmam evladında da görülmektedir.
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s) bir makama ulaştı ki o makam, O Hazrete farz değildi. Hayırhahlık makamı sadece 14 Masuma farzdır. 14 Masum (a.s) hayırhah olmaya mecburdur. Eğer ki Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), hayırhah olmasaydı Kerbela Kıyamını gerçekleştiremezdi.