Şi’b Kasidesi

Şi’b Kasidesi :Tarihçiler Ebu Talip’ten çok güzel kasideler nakletmişlerdir. Bu edebi eserlerden onun iman ehli bir şahsiyet olduğunu anlamak zor değildir.

“İyi insanlar bilmelidirler ki, Muhammed de, Musa ve İsa gibi bir peygamberdir. O ikisinin sahip olduğu semavi aydınlığa O da sahiptir. Hepsi de Allah’ın emriyle insanları Hidayet eder. Ve onları günahlardan korurlar.

” Bilmiyor musunuz? Bize göre Muhammed de aynı Musa gibi semavi kitaplarda adı geçen bir Peygamberdir. Ve Allah’ın kulları arasında onun özel bir sevgisi vardır. Allah’ın sevgiye mazhar kıldığı birine zulmetmek reva olur mu?”

“Yüce Allah Peygamberi Muhammed’i yüce kılmıştır. Dolayısıyla da Allah’ın en yüce yarattığı Ahmed’tir. Allah makamını yüce kılmak için onun adını Kendi adından türetmiştir. Arş’ın sahibi olan Allah Mahmud’tur (övülmüştür). Peygamberi ise Muhammed’dir.”

Ey Allah’ın Resulü , Ben toprağın altında yatıncaya kadar Düşmanlar sana zarar veremezler. O halde korkma ve görevli olduğun şeyi aşikar kıl. Müjdele ve gözlerini aydınlat. Sen beni kendi dinine davet ettin. Ben de bildim ki, Sen Benim hayrımı istiyorsun. Davetinde samimi ve güvenilirsin. Ben açıkça bildim ki Muhammed’in dini dünya dinlerinin en iyisidir.

Hz Ebu Talib ölüm döşeğindeyken çevresindekilere şu vasiyette bulundu. “4 kişiye iyilik Peygamberine yardımcı olmalarını tavsiye ediyorum. Oğlum Ali’ye. , kabilemizin Büyüğü Abbas’a. her zaman Peygamberi savunan Hamza’ya ve Oğlum Cafer’e , Peygambere yar ve yardımcı olun ve Sizler Allah Resulü için düşmanlar karşısında kalkan olun.


Esasen Hz Ebu Talib, Arap toplumunun en önemli şair ve hatiplerindendir. Ancak imanı üzerinde o derece spekülasyon yapılmıştır ki onun bu yönü arka planda kalmıştır.

Ebu Talib’in Müslümanların 3 yıl boyunca muhasara altında tutuldukları sıkıntılı dönemde Kaside-i Şi’bbiye’yi söylemiştir. Şib 2 Tepe arasında bulunan dere manasındadır. Burası Haşim oğullarının Resulullah ile birlikte sığındığı ve Ebu Talib’e ait olan mahalledir. Ibn-i Kesir’e göre Şib Kasidesi çok edebi bir kasidedir. Böylesini Ebu Talib’den başkası söyleyemez.


Kaside-i Şı’biyye ve Tercemesi
الشعبية القصيدة Şi’b Kasidesi

Şi’b Kasidesi 1-10 beyitleri


خَلِيلَيَّ مَا أُذْنِي لِأَوَّلِ عَاذِلِ / بِصَفْوَاءَ فِي حَقٍّ وَلَا عِنْدَ بَاطِلِ -1
Ey iki can dostum! Haklı olsun haksız olsun, ilk tenkit edene
karşı, kulağım yassı bir taş değildir.


خَلِيلَيَّ إنَّ الرَّأيَ لَيْسَ بِشِرْآَةٍ. / وَلَا نَهْنَهٍ عِنْدَ الْأمُورِ الْبَلَابِلِ -2

Ey iki can dostum! İstişareyle varılmayan ve tül gibi(şeffaf) ol- mayan görüş, hiç şüphesiz vesveseli işlerden sayılır.

وَ لَمَّا رَأيْتُ الْقَوْمَ لَا وُدَّ عِنْدَهُمْ. / وَ قَدْ قَطَعُوا آُلَّ الْعُرَى وَ الْوَسَائِلِ. -3

Bu kavimde sevgi olmadığını, bütün kulpları ve araçları kopar- dıklarını gördüğümde,

وَ قَدْ صَارَحُونَا بِالْعَدَاوَةِ وَ الْأذَى. / وَ قَدْ طَاوَعُوا أمْرَ الْعَدُوِّ الْمُزَايِلِ -4

Bize açıkça düşmanlık ve eziyet yaptıklarını, bizden ayrı duran düşmanın emrinde olduklarını,

وَ قَدْ حَالَفُوا قَوْمًا عَلَيْنَا أظِنَّةً. / يَعَضُّونَ غَيْظًا خَلْفَنَا بِالْأنَامِلِ. -5

Töhmet altında olan ve arkamızdan, öfkelerinden dolayı parmaklarını ısıran insanlarla bize karşı antlaşma yaptıklarını.

صَبَرْتُ لَهُمْ نَفْسِي بِسَمْرَاءَ سَمْحَةٍ / وَ أبْيَضَ عَضْبٍ مِنْ تُرَاثِ الْمَقَاوِلِ -6 (Bunları görünce neredeyse onlara saldıracaktım ama) esnek esmer (mızrağıma) ve krallardan miras kalan keskin beyaz (kılıcıma) tutunup sabrettim.

وَ أحْضَرْتُ عِنْدَ الْبَيْتِ رَهْطِي وَ إخْوَتِي. / وَ أمْسَكْتُ مِنْ أثْوَابِهِ بِالْوَصَائِلِ

-7 Yakınlarımı ve kardeşlerimi Kâbe’nin yanına getirdim. Vasilelerden18 oluşan örtüsüne tutundum.

قِيَامًا مَعًا مُسْتَقْبِلِينَ رِتَاجَهُ / لَدَى حَيْثُ يَقْضِي حَلْفَهُ آُلُّ نَافِلِ -8 Hep beraber ayaktaydık. Büyük kapısına yönelmiş haldeydik. Nafile adak yapanın yemin etiği yerin yanında.

وَحَيْثُ يُنِيخُ الْأشْعَرُونَ رِآَابَهُمْ / بِمَفْضَى السُّيُولِ مِنْ إسَافٍ وَ نَائِلِ -9 İsaf ve Naile19 (heykelleri tarafından) gelen sellerin aktığı ve uzun saçlıların 20 binek hayvanlarını oturttukları yerde (Alah’a dua için durduk).

10- مُوَسَّمَةَ الْأعْضَادِ أَوْ قَصَرَاتِهَا. / مُخَيَّسَةً بَيْنَ السَّدِيسِ وَ بَازِلِ

Orada 6 ile 9 yaş arasında olan itaatkâr (hayvanların). pazıları veya boyun kökleri (kurbanlık oldukları belli olsun diye) damgalıdır.

Şi’b Kasidesi 11-20 beyitleri

تَرَى الْوَدْعَ فِيهَا وَ الرُّخَامَ وَ زِينَةً / بِأعْنَاقِهَا مَعْقُودَةً آَالْعَثَاآِلِ -11 Boyunlarında sedef, mermer ve süslerden yapılmış, hurma salkımları gibi (sallanan) gerdanlıkları görürsün.

أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ مِنْ آُلِّ طَاعِنٍ / عَلَيْنَا بِسُوءٍ أَوْ مُلِحٍّ بِبَاطِلِ -12 (Şöyle dedim): “Kötülük için bize saldıran ve bir batılda ısrar eden herkesten, insanların Rabbine sığınırım.

وَ مِنْ آَاشِحٍ يَسْعَى لَنَا بِمَعِيبَةٍ./ وَ مِنْ مُلْحِقٍ فِي الدِّينِ مَا لَمْ نُحَاوِلِ -13

Bize gizli düşman olup bizi kabahatli göstermek için koşturan- lardan. Bizim iddia etmediğimiz bazı şeyleri dinimize katanlardan (Allah’a sığınırım).

وَ ثَوْرٍ وَ مَنْ أَرْسَى ثَبِيرًا مَكَانَهُ / وَ رَاقٍ لِبِرٍّ فِي حِرَاءٍ وَ نَازِلِ -14 Sevr dağına, Sebir dağını yerine yerleştirene, sevap için Hıra dağına çıkıp inenlere (sığunırım)

وَ بِالْبَيْتِ حَقِّ الْبَيْتِ مِنْ بَطْنِ مَكَّةَ. / وَ بِااللهِ : إنَّ االلهَ لَيْسَ بِغَافِلِ -15

Mekke’nin göbeğindeki Kâbe’ye ve Kâbe’nin hakikatine (sığını- rım). Ve Allah’a (sığınırım) ki Allah (olanlardan) habersiz değildir.

وَ بِالْحَجَرِ الْمُسْوَدِّ إذْ يَمْسَحُونَهُ / إذَا اآْتَنَفُوهُ بِالضُّحَى وَ الْأصَائِلِ -16 Kuşluk ve ikindi vakitlerinde önünde insanların yığılıp el-yüz sürdükleri Hacer-i Esved’e (sığınırım),

وَ مَوْطِئِ إبْرَاهِيمَ فِي الصَّخْرِ رَطْبَةً. / عَلَى قَدَمَيْهِ حَافِيًا غَيْرَ نَاعِلِ.-17 Terliksiz, yalın iki ayağına karşı rutubetli hale gelen. Kaya üzerindeki, İbrahim’in (a) ayak izlerine (sığınırım),

وَ أشْوَاطٍ بَيْنَ الْمَرْوَتَيْنِ إلَى الصَّفَا / وَمَا فِيهِمَا مِنْ صًورَةٍ وَ تَمَاثِلِ -18 Safa’ya kadar iki Merve arasında yapılan yürüyüşlere, ikisi arasındaki suretlere ve simâlara (sığınırım).

وَ مَنْ حَجَّ بَيْتَ االلهِ مِنْ آُلِّ رَاآِبٍ / وَ مِنْ آُلِّ ذِي نَذْرٍ وَ مِنْ آُلِّ رَاجِلِ -19 Allah’ın evini hacceden her binitliye, her adak sahibine, her yayaya (sığınırım),

وَ بِالْمَشْعَرِ الْأقْصَى إذَا عَمِدُوا لَهُ. / إلَالٍ إلَى مَفْضَى الشِّرَاجِ الْقَوَابِلِ.

-20 Yöneldikleri zaman Meş’ar-i Aksâ’ya (Arafat’a). ve birbirine karşı gelen sel yataklarının sonundaki İlal (tepeciğine sığınırım).

Şi’b Kasidesi 21-30 beyitleri

وَ تَوْقَافِهِمْ فَوْقَ الْجِبَالِ عَشِيَّةً. / يُقِيمُونَ بِالْأيْدِي صُدُورَ الرَّوَاحِلِ. -21

(Hacıların) ellerini binitlerinin göğüslerine dayayıp, akşam vakti dağların üzerinde yaptıkları vakfelerine (sığınırım),

وَ لَيْلَةِ جَمْعٍ وَ الْمَنَازِلِ مِنْ مِنىَ. / وَ مَا فَوْقَهَا مِنْ حُرْمَةٍ وَ مَنَازِلِ. -22 Cem (Müzdelife) gecesine ve Mina’daki konak yerlerine. (Mina’nın) üstündeki mukaddes yerlere ve konaklama yerlerine (sığınırım),

وَ جَمْعٍ إذَامَا الْمَقْرُبَاتُ أجَزْنَهُ / سِرَاعًا آَمَا يَفْزَعْنَ مِنْ وَقْعِ وَابِلِ -23 Sağnak yağmurdan korkuyormuş gibi cins Arap atlarının hızla geçtikleri vakit, Cem’e (sığınırım),

وَ بِالْجَمْرَةِ الْكُبْرَى إذَا صَمَدُوا لَهَا

/ يَؤُمُّونَ قَذْفًا رَأسَهَا بِالْجَنَادِلِ -24

(Şeytanın) başına iri taşları atmak için (hacıların) üzerine yürüdükleri vakit Büyük Cemre’ye (sığınırım),

و آِنْدَةَ إذْ هُمْ بِالْحِصَابِ عَشِيَّةً / تُجِيزُ بِهِمْ حُجَّاجُ بَكْرِ بْنِ وَائِلِ -25

Hısab (bölgesinde) akşam vakti, geçmelerine Bekr b. Vail hacılarının izin verdiği Kinde (kabilesine sığınırım).

حَلِيفَانِ شَدَّا عَقْدَ مَا اجْتَمَعَا لَهُ / وَ رَدَّا عَلَيْهِ عَاطِفَاتِ الْوَسَائِلِ -26 (Bunlar, çeşitli) vesilelerin gereği olarak görüş birliğine vardıkları ve reddettikleri hususlarda sözleşme yapan, iki antlaşmalı (kabiledir).


وَ حَطْمِهِمْ سُمْرَ الرِّمَاحِ مَعَ الظُّبَا / وَ إنْفَاذِهِمْ مَا يَتَّقِي آُلُّ نَابِلِ -27
(Silahsız oldukları halde) kılıçları ve esmer mızrakları kırmalarına, ok atan herkesin korktuğu şeyi gerçekleştirmelerine (sığınırım).


وَ مَشْيِهِمْ حَوْلَ الْبِسَالِ وَ سَرْحِهِ / وَ شِبْرِقِهِ وَخْدَ النَّعَامِ الْجَوَافِلِ -28
Serh ve şibrık ağaçlarının etrafında çevik deve kuşlarının sektiği gibi, aslanların etrafında yürümelerine (sığınıyorum).


فَهَلْ بَعْدَ هذَا مِنْ مَعَاذٍ لِعَائِذٍ / وَ هَلْ مِنْ مُعِيذٍ يَتَّقِي االلهَ عَاذِلِ -29
Bir sığınanın bundan sonra sığınacağı bir yer var mı? Allah’tansakınıp (müşriklerin yaptıklarını) yanlış bulup (bize) sığınma sağlayacak yok mu?


يُطَاعُ بِنَا الْأعْدَا وَ وَدُّوا لَوْ أنَّنَا / تُسَدُّ بِنَا أبْوَابُ تُرْكٍ وَ آَابِلِ -30
Bize karşı olan düşmanlara itaat ediliyor. Onlar bize Türk ve Kabil (oğullarının) kapılarının bile kapatılmasını arzu ediyorlar.

Şi’b Kasidesi 31-40 beyitleri


آَذَبْتُمْ وَ بَيْتِ االله نَتْرُكُ مَكَّةً / وَ نَظْعَنَ إلاَّ أمْرُآُمْ فِي بَلاَبِلِ-31
Allah’ın evine yemin olsun ki işiniz sıkıntıya girmedikçe Mekke’yi terk edip ayrılacağız diye boşuna ümitlendiniz.


آَذَبْتُمْ وَ بَيْتِ االلهِ نُبْزَى مُحَمَّدًا / وَ لَمَّا نُطَاعِنْ دُونَهُ وَ نُنَاضِلِ -32
Allah’ın evine yemin olsun ki Muhammed’le olursak yenileceğimizi düşünmekte yanıldınız. Henüz biz onun uğrunda mızrak ve ok kullanmadık.


وَ نُسْلِمُهُ حَتَّى نُصَرَّعَ حَوْلَهُ / وَ نَذْهُلَ عَنْ أبْنَائِنَا وَ الْحَلَائِلِ -33
Biz çocuklarımız ve hanımlarımızdan vazgeçip onun etrafında yere serilmedikçe onu teslim ederiz (zannetmeyin).


34- وَ يَنْهَضَ قَوْمٌ فِي الْحَدِيدِ إلَيْكُمْ / نُهُوضَ الرَّوَايَا تَحْتَ ذَاتِ الصَّلَاصِلِ
Demir (zıhlar ve silahlar) içindeki bir kavim, su kaplarının altından su develerinin kalktığı gibi size ayaklanmadıkça,


35- وَ حَتَّى يُرَى ذُو الضِّغْنِ يَرْآَبُ رَدْعَهُ / مِنَ الطَّعْنِ فِعْلَ الْأنْكَبِ الْمُتَحَامِلِ
Bir omzu düşük zalim birine yapıldığı gibi, bu kin sahibi de, aldığı darbeden dolayı, pis (kanının) üzerine, kapandığı görülmedikçe,

وَ إنَّا لَعَمْرُ االلهِ إنْ جَدَّ مَا أرَى / لَتَلْتَبِسَنْ أسْيَافُنَا بِالْأمَاثِلِ 36

Allah’a yemin olsun ki, eğer benim gördüğüm hal devam ederse, hiç şüphesiz kılıçlarımız o misal kişilerin kanı ile boyanacaktır.

بِكَفِّ امْرِئٍ مِثْلِ الشِّهَابِ سَمَيْدَعٍ / أخِي ثِقَةٍ حَامِي الْحَقِيقَةِ بَاسِلِ -37

Yakıcı yıldız gibi olan ulaşılabilir bir efendinin. Güvenilirliğin kardeşi. hakikatin himayecisi olan aslanın eliyle (bunu yapacağız.)


شُهُورًا وَ أيَّامًا وَ حَوْلاً مُجَرَّمًا / عَلَيْنَا وَ تَأتِي حِجَّةٌ بَعْدَ قَابِلِ -38
Aylarca, günlerce, yıl boyu, , bize karşı (Hz. Muhammed) hep böyle olmuştur). Gelenin ardından bir hac mevsimi daha gelir.


وَمَا تَرْكُ قَوْمٍ لَا أبَا لَكَ سَيِّدًا / يَحُوطُ الذِّمَارَ غَيْرَ ذَرْبٍ مُوَاآِلِ -39
Ey babası olmayan kişi! Korunması gerekenleri gözeten, çirkin konuşmayan ve işini başkasına bırakmayan bir efendiyi bir kavmin terk etmesi nasıl olur?


وَ أَبْيَضَ يُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْهِهِ / ثِمَالُ الْيَتَامَى عِصْمَةٌ لِأَرَامِلِ -40
Çok az beyaz (lider) vardır onun gibi. Onun yüzü suyu hürmetine buluttan su istenir. O yetimlerin elinden tutar, dulların ise sığınağıdır.

Şi’b Kasidesi 41-50 beyitleri


يَلُوذُ بِهِ الْهُلَّاكُ مِنْ آلِ هَاشِمٍ / فَهُمْ عِنْدَهُ فِي نِعْمَةٍ وَ فَوَاضِلِ -41
Haşim ailesinden helak olacaklar ona sığınır. Onlar onun yanında nimet ve iyilikler içindedirler.


لَعَمْرِي لَقَدْ أجْرَى اَسِيدٌ وَ رَهْطُهُ / إلَى بُغْضِنَا وَ جَزَّ آنَا لآآِلِ -42
Ömrüme yemin ediyorum! Esid ve grubu bize olan kinlerini devam ettirdiler. Yiyecek olanlara bizi parçalayı verdiler.


جَزَتْ رَحِمٌ عَنَّا اَسِيدًا وَ خَالِدًا / جَزَاءَ مُسِيءٍ لَا يُؤَخَّرُ عَاجِلِ -43
Yakın akraba olmanın (manevi şahsiyeti) bizim için Esid’in ve Halid’in cezasını kötü bir şekilde, ertelenmeksizin, hemen versin.


وَ عُثْمَانُ لَمْ يَرْبَعْ عَلَيْنَا وَ قُنْفُذٌ / وَلٰكِنْ أطاَعَا أمْرَ تِلْكَ الْقَبَائِلِ -44
Osman bize kol kanat germedi, Kunfüz de. Lakin o ikisi o kabilelerin emrini dinlediler.


أطَاعَا أبَيًّا وَ ابْنَ عَبْدِ يَغُوثِهِمْ / وَ لَمْ يَرْقُبَا فِينَا مَقَالَةَ قَائِلِ -45
Übeyy’e ve Abdiyeğûs’larının oğluna itaat ettiler de, bizim lehimizde söz söyleyen hiç kimsenin sözüne kulak vermediler.

آَمَا قَدْ لَقِينَا مِنْ سُبَيْعٍ وَ نَوْفَلٍ / وَ آُلٌّ تَوَلَّى مُعْرِضًا لَمْ يُجَامِلِ -46 Sübey’ ve Nevfel’den de kötülük bulduk. Hepsi bizden
yüzçevirip kaçtı, bize hoş davranmadı.


فَإنْ يُلْقَيَا أوْ يُمْكِنِ االلهُ مِنْهُمَا / نَكِلْ لَهُمَا صَاعًا بِكَيْلِ الْمُكَايِلِ -47
Eğer bunlar (harp meydanında) yere yıkılırlarsa veya Allah bu ikisine karşı bize imkân verirse, ödeşen biri nasıl ölçerse, bunlara öyle sa’ ölçeceğiz (bize yaptıkları işkenceyi onlara yapacağız).


وَ ذَاكَ أبُو عَمْرٍو أبَى غَيْرَ بُغْضِنَا / لِيُظْعِنَنَا فِي أهْلِ شَاءٍ وَ جَامِلِ -48
Ve şu Ebu Amr… Bizi koyuncuların ve devecilerin arasına defetmek istiyor. Bizi kızdıracak bir iş yapmadan duramıyor.


يُنَاجِي بِنَا فِي آُلِّ مُمْسًى وَ مُصْبَحٍ / فَنَاجِ أبَا عَمْرٍو بِنَا ثُمَّ خَاتِلِ -49
Akşamladığı ve sabahladığı her yerde bizim dedikodumuzu yapıyor. Yap bakalım ey Ebu Amr, tuzak da kur.


وَ يُقْسِمُنَا بِااللهِ مَا إنْ يَغُشَّنَا / بَلَى قَدْ نَرَاهُ جَهْرَةً غَيْرَ حَائِلِ -50
Bir de bize gelip “Billahi aldatırsam” diye yemin ediyor. Evet! Biz onu açıkça, arada perde olmadan görebiliyoruz.

Şi’b Kasidesi 51-60 beyitleri


أضَاقَ عَلَيْهِ بُغْضُنَا آُلَّ تَلْعَةٍ / مِنَ الأرْضِ بَيْنَ أخشُبٍ فَمَجَادِلِ -51
Bize olan kini ona, Ahşebeyn dağları arasındaki yüksek arazilerin hepsini ve dağ tepelerindeki köşkleri dar etti.


وَ سَائِلْ أبَا الْوَلِيدِ مَاذَا حَبَوْتَنَا / بِسَعْيِكَ فِينَا مُعْرِضًا آَالْمُخَاتِلِ -52
Ebu’l-Velid’e, tuzak kurmak amacıyla ayrılıp aleyhimize çalışmak suretiyle, bize ne zarar verdiğini sor.


وَ آُنْتَ امْرَأً مِمَّنْ يُعَاشُ بِرَأيِهِ / وَ رَحْمَتُهُ فِينَا وَ لَسْتَ بِجَاهِلِ -53
(Ey Ebu’l-Velid), sen aramızda görüşüne uyulan ve merhamet gören bir kişiydin. Sen bunu bilmiyor değilsin.


أ عُتْبَةُ لاَ تَسْمَعْ بِنَا قَوْلَ آَاشِحٍ / حَسُودٍ آَذُوبٍ مُبْغِضٍ ذِي دَغَاوِلِ -54
Ey Utbe! Gizli düşmanlık eden birinin bizim hakkımızda söylediklerini dinleme. Hiç çekemeyen, çok yalancı, nefret eden ve belalı birinin…


وَ قَدْ خِفْتُ إنْ لَمْ تَزْجُرَنْهُمْ وَ تَرْعَوْوا / تُلاَقِي وَ نَلْقَى مِنْكَ إحْدَى الْبَلاَبِلِ -55
Eğer sen onları hiç engellemez ve söz dinlemezseniz korkarımki sen de biz de üzüntü verici bir olayla karşılaşacağız.

وَ مَرَّ أبُو سُفْيَانَ عَنِّيَ مُعْرِضًا / آَمَا مَرَّ قَيْلٌ مِنْ عِظَامِ الْمَقَاوِلِ -56 Ebu Süfyan benden yüz çevirip geçip gitti. Sanki büyük Yemen krallarından bir kral gibiydi.

يُخَبِّرُنَا فِعْلَ الْمُنَاصِحِ أنَّهُ. / شَفِيقٌ وَ يُخْفِي عَارِمَاتِ الدَّوَاخِلِ -57 Nasihat eder tarzda, çok şefkatli olduğunu bize haber veriyor. Bir yandan ise girift pis işlerini gizlemeye çalışıyor.

يَفِرُّ إلَى نَجْدٍ وَ بَرْدِ مِيَاهِهِ / وَ يَزْعُمُ أنِّي لَسْتُ عَنْكُمْ بِغَافِلِ -58 Necd’e ve oranın soğuk sularına kaçıyor, hem de “Sizden gafil değilim” iddiasında bulunuyor.

وَ أعْلَمُ أنْ لاَ غَافِلٌ عَنْ مَسَاءَةٍ. / آَفَاكَ الْعَدُوُّ عِنْدَ حَقٍّ وَ بَاطِلِ. -59

Biliyorum bize kötülük yapıldığını bilmeyen yok. Haklı da ol- san, haksız da olsan senin hakkından düşman gelsin.

فَمِيلُوا عَلَيْنَا آُلُّكُمْ إنَّ مَيْلَكُمْ. / سَوَاءٌ عَلَيْنَا وَ الرِّيَاحُ بِهَاطِلِ -60 Hep birlikte üzerimize gelin bakalım. Rüzgârlar bol yağmurlu olmuş farketmez, sizin saldırınız bize birdir.

Şi’b Kasidesi 61-70 beyitleri

أ مُطْعِمُ لَمْ أخْذُلْكَ فِي يَوْمِ نَجْدَة. / وَلَا عِنْدَ تِلْكَ الْمُعْظِمَاتِ الْجَلَائِلِ. -61

Ey Mut’ım. İmdada çağırdığın gün de, o büyük ve ciddi sıkıntılı işlerde de seni hiç yalnız bırakmadım.

وَلاَ يَوْمَ خَصْمٍ إذْ أتَوْكَ ألِدَّةٍ / أولِى جَدَلٍ مِنَ الْخُصُومِ الْمَسَاجِلِ -62 Aralıksız konuşan kişilerden oluşan, mücadeleci ve şiddetli hasımların sana geldiği günde de.

أَ مُطْعِمُ إنَّ الْقَوْمَ سَامُوكَ خُطَّةً. / وَ إنِّي مَتَى اُوآَلْ فَلَسْتُ بِوَائِلِ -63

Ey Mut’ım. Bu insanlar bir planda seni kullandılar. (Kusura bakma, seni hakemim yapamam). Ben ne zaman işimi başkasına bırakmışsam kurtulamamışımdır.

جَزَى االلهُ عَنَّا عَبْدَ شَمْسٍ وَ نَوْفَلًا / عُقُوبَةَ شَرٍّ عَاجِلًا غَيْرَ آجِلِ -64 Allah bizim için Abdişems ve Nevfel (oğullarının) cezasını en kötü bir şekilde geciktirmeden acil olarak hemen versin.

بِمِيزَانِ قِسْطٍ لاَ يَغِيضُ شَعِيرَةً / لَهُ شَاهِدٌ مِنْ نَفْسِهِ حَقُّ عَادِلِ -65 Üzerinde adaleti tam gösterecek bir ibresi olan ve arpa kadar şaşmayan hakkaniyet terazisiyle (tarısın da versin).

لَقَدْ سَفُهَتْ أحْلاَمُ قَوْمٍ تَبَدَّلوُا / بَنِي خَلَفٍ قَيْضًا بِنَا وَ الْغَيَاطِلِ -66 Bizi Halef oğullarıyla ve Ğaytalelilerin yerine koyan bir kavmin akılları iyice adileşti.

وَ نَحْنُ الصَّمِيمُ مِنْ ذُؤابَةِ هَاشِمٍ / وَ آلِ قُصَيٍّ فِي الْخُطُوبِ الْأوَائِلِ -67

Biz ilk sıkıntıları bertaraf eden öz be öz Kusay ailesinden ve Haşim (oğullarının) üst tabakasındanız.

وَ آَانَ لَنَا حَوْضُ السِّقَايَةِ فِيهِمْ. / وَ نَحْنُ الذُّرَى مِنْهُمْ وَ فَوْقَ الْكَوَاهِلِ -68

Onların Sikaye havuzu bize aitti. Biz onların zirveleriydik, omuzlarının üzerindeydik

فَمَا أدْرَآُوا ذَحْلاً وَلاَ سَفَكُوا دَمًا. / وَلاَ خَالَفُوا إلَّا شِرَارَ الْقَبَائِلِ. -69

Onlar kin ve düşmanlık nedir, bilmediler. Kan akıtmadılar. En kötü kabileler hariç, kimseye karşı durmadılar.

بَنِي أمَةٍ مَجْنُونَةٍ هِنْدَآِيَّةٍ / بَنِي جُمَحٍ عُبَيْدِ قَيْسِ بْنِ عَاقِلِ -70 Hintli deli cariyenin oğullarıyla Kays b.Âkıl’in köleciği Cumah oğullarından başkasına (karşı durmadılar).

Şi’b Kasidesi 71-80 beyitleri

وَ سَهْمٌ وَ مَخْزُومٌ تَمَالَوْا وَ ألَبُّوا. /

عَلَيْنَا الْعِدَا مِنْ آُلِّ طِمْلٍ وَ خَامِلِ 71

Sehm ve Mahzum (sülalesi) toplanıp. Nerede bir belalı veya bayağı biri varsa bize saldırması için kışkırttılar.

وَشَائِظُ آَانَتْ فِي لُؤَيِّ بْنِ غَالِبٍ / نَفَاهُمْ إلَيْنَا آُلُّ صَقْرٍ حُلاَحِلِ -72 Lüey b. Galib (oğulları) içinde düşük seviyeli bazıları vardı. (Güya) şecaatli bir lider şahin onları bize sürdü.

سَيَعْلَمُ أهْلُ الضَّغْنِ أيِّي وَ أيُّهُمْ / يَفُوزَ وَ يَعْلُو فِي لَيَالٍ قَلاَئِلِ -73 Kin sahipleri, ben mi onlar mı hangimizin kazanacağını, birkaç gece zarfında kimin üste çıkacağını görecekler.

وَ أيُّهُمْ مِنِّي وَ مِنْهُمْ بِسَيْفِهِ / يُلاَقِي إذَا مَا حَانَ وَقْتُ التَّنَازُلِ -74

Karşılıklı inme vakti geldiğinde onlardan veya benden hangimiz kılıncıyla karşılayacak (görecekler).

وَ مَنْ ذَا يَمَلُّ الْحَرْبَ مِنِّي وَ مِنْهُمُووَ يَحْمَدُ فِي الْآفَاقِ مِنْ قَوْلِ قَائِل 75 –

Ben mi, onlar mı, harpten usanan ve söz söyleyene ufuklarda teşekkür edecek olan kim olacak?

وَ رَهْطُ نُفَيْلٍ شَرُّ مَنْ وَطِئَ الْحَص./ وَ ألْأمُ حَافٍ مِنْ مُعَدٍّ وَ نَاعِلِ. -76

Nüfeyl’in grubu çakıl çiğneyenlerin en şerlileridir. Hazırlıklı ve ayakkabısı olan birinden daha tehlikeli yalın ayaklılardır

أ عَبْدَ مَنَافٍ أنْتُمُو خَيْرُ قَوْمِكُمْ / فَلاَ تُشْرِآُوا فِي أمْرِآُمْ آُلَّ وَاغِلِ – 77

Ey Abdümenaf(oğulları)! Siz kavminizin en hayırlılarısınız. Öyleyse her karışanı işinize karıştırmayınız

فقد خفت إن لم يصلح االله أمرآم / تكونوا آما آانت أحاديث وائل -78 Eğer Allah işinizi düzeltmezse korkarım, Vail’in kötü olayların- da olduğu gibi, siz de aynı duruma düşeceksiniz.

لَعَمْرِي لَقَدْ أوهِنْتُمُو وَ عَجَزْتُمُو / وَ جِئْتُمْ بِأمْرٍ مُخْطِئٍ لِلْمَفَاصِلِ-79 Ömrüme yemin olsun, o kadar zayıflatıldınız ve aciz düştünüz ki sonunda yanlışlıkla eklemi kıran bir hareket yaptınız.

وَ آُنْتُمْ قَدِيمًا حَطْبَ قِدْرٍ فَأنْتُمُو. / ألَانَ حِطَابُ أقْدُرٍ وَ مَرَاجِلِ-80

Siz eskiden bir çömlek için odun toplar idiniz. Siz şimdi birçok çömlek ve tencere için odun topluyorsunuz.

Şi’b Kasidesi 81-90 beyitleri

لِيَهْنِئْ بَنِي عَبْدِ مَنَافٍ عُقُوقُهَا / وَ خِذْلاَنُهَا وَ تَرْآُنَا فِي الْمَعَاقِلِ.-81 Büyüklerine isyan etmeleri. yardımsız bırakmaları. Ve bizi sığınaklara terketmeleri. Abdümenaf oğullarına afiyet olsun!

فَإنْ يَكُ قَوْمٌ سَرَّهُمْ مَا صَنَعْتُمُو / سَتَحْتَلِبُوهَا لَاقِحًا غَيْرَ بَاهِلِ -82

Yaptıklarınızın sevindirdiği bazı insanlar olabilir. (Ama biliniz ki) siz, sağması sakıncalı olan gebe develeri sağacaksınız.

فَبَلِّغْ قُصَيًّا أنْ سَيُنْشَرُ أمْرُنَا. / وَ بَشِّرْ قُصَيًّا بَعْدَنَا بِالتَّخَاذُلِ -83

Kusay (oğullarına) bizim işimizin yaygınlaşacağını bildir. Onla- ra, bizden sonra herkesin birbirine yardım etmeyeceğini müjdele.

وَ لَوْ طَرَقَتْ لَيْلاً قُصَيًّا عَظِيمَةٌ. / إذًا مَا لَجَأنَا دُونَهُمْ فِي الْمَدَاخِلِ. -84

Büyük bir felaket geceleyin Kusay (oğullarının) kapısını çalarsa, onlar bizi beklerken. (biz onlar gibi) deliklere sokulmayız.

وَلَوْ صُدِقُوا ضَرْبًا خِلاَلَ بُيُوتِهِمْ / لَكُنَّا أُسًى عِنْدَ النِّسَاءِ الْمَطَافِلِ -85 Onlar evlerinin içinde dayağa maruz kalsalardı, biz (onlar gibi yapmaz) çocuklu kadınlarının yanında herkese örnek olurduk.

فَإنْ تَكُ آَعْبٌ مِنْ لُؤَيٍّ تَجَمَّعّتْ / فَلاَ بُدَّ يَوْمًا مَرَّةً مِنْ تَزَايُلِ -86 Eğer Lüey’den olma Ka’b kabilesi bir araya gelse, bir gün bir şekilde kesinlikle onları dağıtacağız.

وَ إنْ تَكُ آَعْبٌ مِنْ آُعُوبٍ آَثِيرَةٍ / فَلاَ بُدَّ يَوْمًا أنَّهَا فِي مَجَاهِلِ -87 Eğer Ka’b (oğulları) pek çok Ka’b (oğullarından) oluşsa bir gün mutlak bilinmeyenlerin içinde olacaktır.

بَنِي أسَدٍ لاَ تُطْرِفُنَّ عَلَى الْقَذَى / إذَا لَمْ يَقُلْ بِالْحَقِّ مِقْوَلُ قَائِلِ -88 Ey Esed oğulları. Konuşan birinin dili hakkı söylemediği za- man, asla bu rahatsızlığa göz yummayın.

وَ آُلُّ صَدِيقٍ وَ ابْنِ أخْتٍ نَعُدُّهُ ./ وَجَدْنَا لَعَمْرِي غِبَّهُ غَيْرَ طَائِلِ -89 Ömrüme yeminle söylüyorum. Biz arkadaş ve kız kardeşimizin oğlu saydığımız insanlar az ve çoğu gurursuzmuş.

سِوَى أنَّ رَهْطًا مِنْ آِلاَبِ بْنِ مُرَّةٍ. / بِرَاءٌ إلَيْنَا مِنْ مَعَقَّةِ خَاذِلِ. -90

Ancak Kilâb b. Mürre’den 3-5 yiğit, bizi yardımsız bırakma saygısızlığına düşmediler.

Şi’b Kasidesi 91-100 beyitleri

فَنِعْمَ ابْنُ أخْتِ الْقَوْمِ غَيْرَ مُكَذَّبٍ / زُهَيْرٌ حُسَامًا مُفْرَدًا مِنْ حَمَائِلِ -91 Züheyr, iplerinden sökülmüş keskin bir kılıç gibi duran ve (soyu) yalanlanmayan, kavmimizin ne iyi bir yeğenidir.

شَبَابٌ مِنَ الْمُطَيِّبِينَ وَ هَاشِمٍ / آَبِيضِ السُّيُوفِ بَيْنَ أيْدِي الصَّيَاقِلِ -92 Mutayyiplerden ve Haşim soyundan gelen o gençler parlaklık veren ustaların ellerindeki beyaz kılıçlar gibidir.

بِضَرْبٍ تَرَى الْفِتْيَانَ فِيهِ آَأنَّهُمْ. / ضَوَارِي اُسُودٍ فَوْقَ لَحْمٍ خَرَادِلِ -93

Onlara bir fiske vurulsa, gençlerini sanki küçük et parçaları üzerindeki yırtıcı aslanlar gibi görürsün.

لَعَمْرِي لَقَدْ آَلَّفْتُ وَجْدًا بِأحْمَدَ / وَ إخْوَتِهِ دَأْبَ الْمُحِبِّ الْمُوَاصِلِ -94 Ömrüme yeminle söylüyorum. Ahmed’i ve kardeşlerini devamlı seven her insan gibi vecd içinde sevdim.

رِجَالٌ آِرَامٌ غَيْرُ مِيلٍ نَمَاهُمُو / إلَى الْغُرِّ أبَاءٌ آِرَامُ الْمَخَاصِلِ -95 İkramkar ve yalpa yapmayan erkekler, cömert ve iyi hasletleri olan babalar, onları en iyi olmaları için yetiştirmiştir.

أقِيمُ عَلَى نَصْرِ النَّبِيِّ مُحَمَّدٍ / أقَاتِلُ عَنْهُ بِالْقَنَا وَ الْقَنَابِلِ -96 Muhammed peygamberin yardımında ısrarlıyım. Onun için mızraklarla ve atlarla savaşacağım.

أشَمُّ مِنَ الشُّمِّ الْبَهَالِيلِ يَنْتَمِي / إلَى حَسَبٍ فِي حَوْمَةِ الْمَجْدِ فَاضِلِ -97 Canlı ve cömert çekme burunlu efendilerden biridir. O şereflerin çoğunda faziletli bir soya dayanmaktadır.

فَلاَ زَالَ فِي الدُّنْيَا جَمَالاً لِأهْلِهَا / وَ زَيْنًا لِمَنْ وَلَّاهُ رَبُّ الْمَشَاآِلِ -98 Hala dünyada, layık olanlar için bir güzellik mevcuttur. Prob- lemlerin (gidericisi) Rabbin görevlendirdiği kişi için bir süs vardır.

فَمَنْ مَثَلُهُ فِي النَّاسِ أيُّ مُؤَمَّلٍ / إذَا قَاسَهُ الْحَاآِمُ عِنْدَ التَّفَاضُلِ -99 Fazilet yarışında, gerçek bir hâkim kıyaslama yapsa, insanlar içinde beklentide bulunulan hangi kişi, onun benzeri olabilir?

حَلِيمٌ رَشِيدٌ عَادِلٌ غَيْرُ طَائِشٍ / يُوَالِي إلَهًا لَيْسَ عَنْهُ بِغَافِلِ -100 Yumuşak huyludur. Olgundur. Adaletlidir. İsabetsiz değildir. O öyle bir İlah’ın dostudur ki, O ondan gafil değildir.

Şi’b Kasidesi 101-110 beyitleri

فَأيَّدَهُ رَبُّ الْعِبَادِ بِنَصْرِهِ. / وَ أظْهَرَ دِينًا حَقُّهُ غَيْرُ نَاصِلِ -101

Kulların sahibi onu yardımıyla destekledi ve öyle bir din ortaya koydu ki onun gerçekliği kaybolmayacaktır.

فَوَااللهِ لَوْلاَ أنْ أجِيءَ بِسُبَّةٍ / تَجُرُّ عَلَى أشْيَاخِنَا فِي الْمَحَافِلِ -102 Vallahi çeşitli mahfillerde büyüklerimize kötü şeyler söyletecek bir iş yapmamış olacak olsam,

لَكُنَّا اتَّبَعْنَاهُ عَلَى آُلِّ حَالَةٍ. / مِنَ الدَّهْرِ جِدًّا غَيْرَ قَوْلِ التَّهَازُلِ -103

Her zaman, her halde, ciddi söylüyorum. Şaka etmiyorum. Kesinlikle ona tabi olurduk.

وَلٰكِنَّنَا نَسْلٌ آِرَامٌ لِسَادَةٍ. / بِهِمْ نَعْتَلِي الْأقْوَامَ عِنْدَ التَّطَاوُلِ. -104

Fakat biz büyük efendilerimize karşı iyi bir nesiliz. Biz güç yarışında diğer kavimleri onlar sayesinde geçtik.

لَقَدْ عَلِمُوا أنَّ ابْنَنَا لاَ مُكَذَّبٌ / لَدَيْنَا وَلاَ يُعْنَي بِقَوْلِ اْلأبَاطِلِ -105 Onlar da biliyorlar ki bizim çocuğumuz, yanımızda yalanlanan biri değil. Boş sözlere de bakılmamalı.

دَفَعْنَاهُمُو حَتَّى تَبَدَّدَ جَمْعُهُمْ. / وَ حَسَّرَ عَنَّا آُلُّ بَاغٍ وَ جَاهِلِ -106

Onların topluluğu dağılana ve herbir azgın ve cahil, bizden acı bir darbe alana değin. Onlarla mücadele edeceğiz.

فَأصْبَحَ فِينَا أحْمَدٌ فِي أرُومَةٍ / تُقَصِّرُ عَنْهَا سَوْرَةُ الْمُتَطَاوِلِ -107

Ahmet artık içimizde öyle kökleşti ki ona saldıracak güçlülerin saldırısı boşa çıkar.

آَأنِّي بِهِ فَوْقَ الْجِيَادِ يَقُودُهَا / إلَى مَعْشَرٍ زَاغُوا إلَى آُلِّ بَاطِلِ -108

Sanki onu atların üzerinde görüyorum. Onları her türlü batıla sapmış topluluğun üzerine sürüyordu.

حَدِبْتُ بِنَفْسِي دُونَهُ وَ حَمَيْتُهُ. / وَ دَافَعْتُ عَنْهُ بِالذُّرَى وَ الْكَلاَآِلِ -109

Onun önünde kendimi kambur ettim ve onu korudum. Göğüs kemiklerimle siper yaparak onu müdafaa ettim. وَلاَ شَكَّ أنَّ االلهَ رَافِعُ أمْرِهِ / وَ مُعْلِيهِ فِي الدُّنْيَا وَ يَوْمَ التَّجَادُلِ -110 Hiç şüphe yok ki Allah dünyada da mücadele gününde de onun işini yüceltip yükseltecektir.

Hiç bir delil olmazsa bile Kaside-i Şibiyye Hz. Ebu Talib (a.s)’ın İman ehl-i olduğunun apaçık delilidir,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir