İçindekiler
DOĞUMU
Hicrî 147 yılında zilkade ayının 11’inde Medine’de, İmam Musa b. Cafer’in (a.s) evinde babasında sonra iman, ilim ve imamet sahnesinin tarihini oluşturan bir çocuk dünyaya geldi.1 “Rıza” lakabıyla meşhur olacak olan bu çocuğa “Ali” ismini verdiler.
Değerli annesi Nemce2; akıl, iman, takvada zamanının en seçkin kadınlarındandı.3
Esasen tertemiz İmamlarımızın hepsi, en üstün babaların soyundan olup tertemiz, faziletli ve üstün kadınların kucağında büyümüştür.
İMAM RIZA’NIN (A.S) İMAMETİ
İmam Rıza hicrî 183 yılında, İmam Musa Kâzım (a.s) Harun’un zindanında şahadetinden sonra otuz beş yaşında ilahî imamet makamına ulaşıp ümmetin önderlik sorumluluğunu aldı.
İmam Rıza’da (a.s) diğer Ehlibeyt İmamları (a.s) gibi Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından imam olarak tayin edilmiş ve babası İmam Musa Kâzım (a.s) tarafından tanıtılmıştır.
İmam Musa Kazım (a.s) tutuklanıp zindana atılmadan önce sekizinci imamın ve kendisinden sonra yeryüzünde Allah’ın hüccetinin kim olduğunu belirtmiş, böylece izleyicilerinin ve hak peşinde olanların karanlıkta kalmamalarını, hak ve hakikatten sapmamalarını sağlamıştır.
Mahzumî bu konuda şöyle diyor:
İmam Musa b. Cafer (a.s) bizi yanına çağırtarak: “Sizi neden çağırttığımı biliyor musunuz?” buyurdu.
Biz: “Hayır” dedik.
İmam (a.s): “Sizin, (İmam Rıza’ya -a.s- işaret ederek) bu oğlumun benim halifem ve vasim olduğuna tanık olmanızı istedim…” buyurdu.1
Yezit b. Sulayt ise şöyle diyor: Umre yapmak için Mekke’ye gitmiştik. Yolda İmam Musa Kâzım’la (a.s) karşılaştık; İmam’a (a.s) “Burayı tanıyor musunuz?” diye sorduk.
İmam (a.s): “Evet” buyurdu, “Sen de tanıyor musun?“
Ben “Evet.” dedim, “Babamla birlikte sizinle babanız İmam Cafer Sadık’la (a.s) burada görüşmüştük. O sırada diğer kardeşleriniz de vardı yanınızda. Babam İmam Sadık’a (a.s) şöyle arz etti: “Anam babam size feda olsun; sizin hepimiz bizim tertemiz imamlarımızsınız; hiç kimse ölümden kaçamaz. Bana bir şey söyleyin ki, sapmamaları için diğerlerine anlatayım.”
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:
Ey Ebu Ümare! Bunlar benim oğullarımdır, (size işaret ederek) büyükleri ise budur. O; ilim, anlayış ve bağış sahibidir; insanların ihtiyaç duyduğu şeyler hakkında yeterli ilim ve bilgisi var ve yine insanların ihtilaf ettikleri bütün din ve dünya işlerini bilmektedir; güzel ahlaka sahiptir; o, Allah’ın kapılarından bir kapıdır…
Sonra İmam Musa Kâzım’a (a.s) şöyle arz ettim: “Babam, anam size feda olsun; siz de babanız gibi bu konuda beni bilgilendirin. (kendinizden sonraki imamı tanıtın).”
İmam (a.s), imametin ilahî bir makam olduğunu ve Allah Teala tarafından seçilmesi gerektiğini açıkladıktan sonra şöyle buyurdu:
Benden sonra imamet Ali b. Ebutalib ve Ali b. Hüseyin’le aynı ismi taşıyan oğlum Ali’ye geçecek.
O dönemde İslâm toplumuna büyük bir baskı ortamı hâkimdi; işte bu nedenle İmam Kazım (a.s) buyruğunun sonunda Yezid b. Suleyt’e şöyle diyor:
Ey Yezid! Bu söylediklerim yanında bir emanet olarak kalsın; bunu samimiyetlerine emin olmadığın kimselerin yanında anlatma.
Yezid b. Suleyt diyor ki: “İmam Musa b. Cafer’in (a.s) şahadetinden sonra İmam Rıza’nın (a.s) huzuruna çıktım. Daha ben bir şey söylemeden İmam (a.s): “Ey Yezid! Bizimle umreye geliyor musun?” buyurdu.
Ben: “Anam-babam size feda olsun! Siz bilirsiniz; fakat yol harçlığım yok.” dedim.
İmam (a.s): “Yol masraflarını ben karşılayacağım.” buyurdu.
Böylece İmam (a.s) ile birlikte Mekke’ye doğru hareket ettik ve İmam Sadık ve İmam Kazım’la (a.s) buluştuğumuz yere vardık. Orada İmam Musa b. Cafer’le (a.s) görüşmemizi ve ondan duyduklarımı anlattım kendisine.2
There is no god but Allah,Is one and has no like.