Gadir-i Hum Olayı Nedir ?

GADİR-İ HUM OLAYI NEDİR?

Gadir-i Hum olayının senedi

Çok çok önemli ve bir o kadar da büyük olan Gadir-i Hum olayı; gerçekte bir “İlahi Davet Olayı”dır. “Büyük Velayet Olayı”dır. “Din’in Kemale Erme Olayı”dır. “Nimetin Tamama Erme Olayı”dır. “Rabbin Razı olma Olayı” dır. “Kafirlerin Ümitsizliğe Düştüğü” olayın adıdır!


Gadir-i Hum; önemine binaen Kuran’ın, hadislerin ve de tarihin konu edindiği ve yine asırlardır İslam’ın ve müslümanların birinci dereceden üzerinde durup hükümler çıkardığı, hatta Müslümanlardan bir bölümünün bu olaydan çıkardığı hükmü (velayeti/imameti) getirip inanç esaslarinin arasına yerleştirdiği emsali az olaylardan biridir
Gadir-i Hum olayını ;


•  Sahabeden 110 kişi,
• tabiinden (ikinci kuşak nesilden) 84 kişi,
•  ikinci asrın uzman hadis alimlerinden 56 kişi,
•  üçüncü asrın uzman hadis alimlerinden 92 kişi,
•  dördüncü asrın hadis alimlerinden 39 kişi
• beşinci asrın uzman hadis alimlerinden 24 kişi,
• altıncı asrın hadis alimlerinden 20 kişi,
•  yedinci asrın hadis alimlerinden 19 kişi,
•  sekizinci asrın hadis alimlerinden 18
•  dokuzuncu asrın alimlerinden 16 kişi,
• 10. asrın hadis alimlerinden 14 kişi,
• 11. asrın hadis alimlerinden 12 kişi,
• 12. asrın hadis alimlerinden 13 kişi,
• 13. asrın hadis alimlerinden 12 kişi
•  14. asrın hadis alimlerinden de 17 kişi,
• böylece toplam da 352 hadis uzmanı alim bu konuyla ilgili derin araştırmalar yapmış ve kendilerinden sonraki nesiller için bilgi aktarmıştır.

KAYNAK:
(el- Gadir kitabı, Allame Emini, c.1, s. 40- 241 arası).

Gadri-i Hum

GADİR- İ HUM OLAYI ŞÖYLE GELİŞMİŞTİR : 

Hz. Peygamber (sav) ömrünün son günlerinde ve hac mevsiminde Allah’ın evi olan “Kabe”yi ziyaretle emrolunur.. Zira, o yılda  Hac amelini yapmaz ve Müslümanlara “Hacc’ın islam’a göre nasıl yapıldığını göstermezse, irtihalinin yaklaşmasından dolayı bir daha onu gösterme şansı olmayacak ve müslümanlar da islam’a göre hac amelini yapma hususunda bir sürü ihtilaflara düşeceklerdi. Bunun için islam peygamberi, bütün eş ve aile fertlerini, Medine halkının önemli bir bölümünü ve hatta Medine civarında yaşayan kabilelere dahi haber salarak farklı kabile ve ırklardan insanları da yanına alarak Hac niyetiyle Mekke’ye doğru yola koyulur.


İslam peygamberi’nin Medine’ye hicret etmesinden sonra yaptığı ilk ve son hac ameli işte budur. Bu hac ameli, İslam tarihinde “Veda haccı”, ” İslam haccı”, “Tebliğ haccı”, “Kemal haccı” ve “itmam haccı ” olarak farklı isimlerle kayda geçmiştir.


İslam peygamberi, bu hac amelini yerine getirmek için hareket ederken gusletmiş, tedhinde bulunmuş ( saçını yağlamış) ve iki sade parçayla ihrama bürünmüş ve Zilkade ayının 24 veya 25. Cumartesi günü kendisi, tüm muhacir, ensar ve çeşitli arap kabileleriyle birlikte muazzam bir kalabalık eşliğinde yaya olarak ve eşleri de develer üzerindeki kecavelere bindirilerek Medine’den Mekke’ye doğru yola konulmuştur. Tarihin kayıtlarına göre o gün Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte hacca hareket edenlerin sayısı 114.000, kimilerine göre 120.000 ve kimilerine göreyse 124.000  kişiyi bulmuştur. Tabiki Mekke’den katılanları ve yine İmam Ali ve Ebu Musa Eş’ari’nin öncülüğünde Yemen’den gelip katılanları da buna ilave edersek, sayıları 140.000 gibi hayli kalabalık bir topluluğa ulaşmaktadır!

TEBLİĞ AYETİNİN NÜZUL SEBEBİ GADİR-İ HUM

Resulullah (s.a.a) bu kalabalık kafileyle hac amelini (onlara da göstererek) yaptıktan sonra, artık Medine’ye dönme zamanının geldiğini bildirdi ve dönüş hazırlığına başlandı. Medine’ye doğru hareket edip giderken, ” Cuhfe” denilen bölgeye yakın bir yerde bulunan “Gadir-i Hum” isimli bir sulak yere geldiklerinde, Allah’ın Vahiy meleği Cebrail (as) nazil olup Rabbinden şu ayeti getirdi : 


يا ايها الرسول بلغ ما انزل اليك من ربك فان لم تفعل فما بلغت رسالته و الله يعصمك من الناس


“Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et (insanlara ilet). Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan , O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete eriştirmez.” (Maide-67)

Gadir-i Hum

Bu ayet indikten sonra, İslam peygamberi (s.a.a) Gadir-i Hum bölgesine varmıştı. Derhal etrafındaki adamlarına, kafilenin önde gidenlerini geri çevirmelerini, arkadan gelenlerin de gelip kendilerine ulaşmaları için onları beklemelerini emretti. Daha sonra, Rabbinin emrini insanlara iletmek için sesinin iyi duyulmasını sağlamak maksadıyla, kendisine deve mehfellerden yüksek bir yer yapmalarını emretti. Tabi ki öğlen namazı vaktiydi. Müezzin ezan okudu. Ashabı hava çok sıcak olmasına rağmen, kafalarındaki sarığının bir kısmıyla kafalarını örterken, bir kısmını da ayaklarının altına serip, güneşin ateşinden korunmaya çalışıyorlardı. 
Böylesine zor şartlar altında, İslam Peygamberi (sav) namazı topluca kıldıktan sonra, kendisi için deve mehfellerinden yaptırdığı o yüksek yere çıktı. Allah’a hamd-u senada bulundu ve Hz. Ali’yi (a.s) huzuruna çağırdı. Sonra halka şöyle seslendi:


– Ey İnsanlar! Rabbime kavuşma vaktimin yaklaştığını zannediyorum. Benden sonra sapıklığa düşmeyesiniz ve cahiliyet dönemine geri dönüp biribirinizin boynunu vurmayasınız diye, kendimden sonra size iki ağır emanet bırakıp gidiyorum. Bunların biri Allah’ın kitabı (Kuran), diğeri ise soyumdan olan Ehl-i Beyt’imdir.”
 

Bu sözünden Sonra üç kez de şöyle buyurdu:

” Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’ı hatırlatırım Allah’ı!”


Sonra yüzünü halka çevirip onlara hitaben şöyle bir soru yöneltti:

 

” Ey insanlar! Ben size sizden daha üstün değil miyim?” Halk hep bir ağızdan:” Evet ey Allah’ın elçisi, sen bize, bizden daha üstünsün” diye arzettiler. Resulullah (s.a.a) bu cevabı halktan duyduktan sonra İmam Ali’nin kolundan tutup yukarı doğru kaldırarak yine yüksek sesle şöyle buyurdu:


– O halde (yani mademki ben size sizden daha üstünüm ve bunu da kabul ediyor iseniz) Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım Ali’yi dost edinene dost ol, düşman edinene düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu terk edeni terk et, ona zulmedene lanet et.” 


Tarihin ve Tefsircilerin kaydettiklerini göre, Resulullah (saa) bu sözü söyledikten sonra, Ashabından Haris b. Numan Fehri isimli bir şahıs peygamberin huzuruna gelip öfkeli bir dille: ” Ey Allah’ın Resulü! Sen bunu ( yani Ali’nin senin vasin olduğunu söylemen) Allah’ın emri midir yoksa kendinden mi söylüyorsun?” diye sordu. Resulullah (s.a.a):” Tabiki Rabbimin emridir” diye cevap verdi. Adam şöyle dedi: ” Ya Muhammed ! Bize namaz kılın dedin kıldık, oruç tutun dedin tuttuk, zekat verin dedin verdik, hacca gidin dedin gittik, şimdi de kalkıp diyorsun ki benden sonra amcam oğlu Ali’ ye uyun ve onu imam edinin. Ben bunu kabul etmiyorum ve diyorum ki ;


اللهم ان كان هذا هو الحق من عندك فامطر علي حجارة من السما او أعطني بعذاب اليم


-“Allah’ım ! Şayet peygamberi’nin söylediği doğrudursa ve bu, senin katından gelen bir emirse, (ben bunu kabul etmiyorum) benim kafama gökten taş yağdır ya da yakıcı bir azap ile beni cezalandır.” 


Bu sözü ağzından çıkar çıkmaz gök yüzünden (Ebrehe’nin fil ordusunun üzerine Ebabil kuşları vasıtasıyla yağan taşlardan) bir taş bunun kafasına düştü ve oracıkta helak olup gitti. İşte “Se’ele sailün” Suresi de bu şahıs için nazil oldu.


Tarihin kaydettiğine göre; Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’nin kendisinden sonraki imamlığını ilan ettikten sonra şu ayetler nazil oldu :

اليوم يئس الذين كفروا من دينكم فلا تخشوهم و اخشون

Bu gün küfre sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın benden korkun.” (Maide-3)

اليوم أكملت لكم دينكم و أتممت عليكم نعمتي و رضيت لكم الإسلام دينا
– (Bilinen) bu gün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip beğendim. (Maide-3)

İslam peygamberi (saa) bu emri halka tebliğ edip ve Hz. Ali’nin imametini halka ilan ettikten sonra, hemen oracıkta ( Gadir-i Hum’ da) Peygamberin emriyle bir çadır kuruldu, erkekler teker teker gelip İmam Ali’yi tebrik ettiler ve biatlarını bildirdiler, kadınlar için de bir teştin içerisini su ile doldurdular ve Hz. Ali (a.s) elini o suya daldırıp çıkardıktan sonra, kadınlar da gelip ellerini o teştideki suya daldırıp çıkarıyor ve bununla da İmam Ali’ ye biat ettiklerini göstermiş oluyorlardı. Bu iş orada 3 gün devam etti. Hatta sünni ve şii tarihçileri ikinci halife Ömer b. Hattab’ın Hz. Ali’ye söylediği şu sözünü de kaydetmiş ve şöyle nakletmişlerdir:

 

“Tebrik ederim, tebrik ederim seni ey Ebu Talib’in oğlu! Artık bundan böyle benim ve tüm mümin erkek ve mümine kadınların mevlası oldun.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir