İmam Hüseyin (a.s)’ın Azim ve Emsalsiz kişiliği 1. Ders

  İmam Hüseyin (a.s)'ın Azim ve Emsalsiz kişiliği başlığı altında başlayacağımız bu yeni konumuz, çok ağır bir konudur.
 Bu dersimiz, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın şahsiyeti, kimliği ve kişiliği ile ilgilidir. Biz, bu dersi işledikten sonra hepiniz göreceksiniz ki bizim bugüne kadar tanımış olduğumuz Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin, Allahu Tebareke ve Teala'nın yeryüzüne Velisi ve Hücceti olarak göndermiş olduğu Hüseyin (a.s) değildir.

 Bu dersimizi, bu konuya başlamak için mukaddime olarak işleyeceğiz ve ilerki derslerimizde daha detaylı olarak konuya gireceğiz.
Hadis-i Şerifte buyruluyor ki:
"7 kat göklerde ve yerlerde ne varsa hepsi Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın musibetine ağlamıştır."

Bütün canlılar ve cansızlar; insanlar ve gayrı insanlar, Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın musibetine ağlamışlardır. Hz. İmam Hüseyin (a.s)’a ağladıklarının farkına varmışta olabilirler ama farkında olmadan da ağlamış olabilirler ancak herkes Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın musibetine ağlamıştır.

Bir başka Hadis-i Şerifte de buyruluyor ki:
"Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın Kerbeladaki (Aşura) musibeti Cennet ve Cehennemdeki bütün mahlukatı mutehevvil etti (halden hale soktu)."
Düşünebiliyor musunuz?
 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın, Aşura Vakası ve orada karşılaşmış olduğu olaylar, musibetler ve belalar, yalnızca Cennet ehlini değil Cehennem ehlini de halden hale sokmuştur.
 Cehennem ehli ki evvelinden ahirine kadar Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın münkirleri ve düşmanları ile doludur; Aşura olayı onları bile halden hale sokmuştur; onları bile kendi hallerinden çıkarmıştır.
Aşura olayı Cennet ehlini ise:
 Sadece insanları düşünmeyin; melekleride düşünün orada hem cansız olan ama aynı zamanda da canlı olan varlıkları (Cennetin taşlarını, mücevherlerini, ağaçlarını, meyvelerini, nesim olarak esen yelini ve diğer bütün mahlukatı) düşünün; hepsi hâlden hâle girdiler.
Bu sözler, sıradan sözler değildir!
Bu sözler, öyle sıradan sözler değildir ki biz bu sözlerin hakkını eda edebilelim ve diyelim ki:
"Hakikaten Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'a herkes ağlamıştır!"
Ya da:
"Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın musibeti herkesi hâlden hâle sokmuştur!"

 Bu bizim anlayabileceğimiz, idrak edebileceğimiz bir konu değildir!
 Özelliklede bu halimiz ile halden hale girmenin ne anlama geldiğini anlayabilmemiz mümkün değildir!
 Bu halimizle ağlamanın ne olduğunu anlayabilmemiz mümkün değildir!
 Çünkü biz Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın musibetine ağlarken duygusallığımızın içine bir takım duygusallıklar katarak ağlıyoruz.
 Bizler, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'a ağlarken katmış olduğumuz en sağlam, en masum, en günahsız ve temiz duygumuz:
"Ben Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'dan beri (uzak) olursam Cehennemde yanacağımdır!"

 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın musibeti anlatılırken biz bu duyguyu bu musibetin içine katıyoruz ve ağlamaya başlıyoruz.
Bununda çok çok ötesine geçecek olursak kafamızda bir sahne meydana getiriyoruz, bir sahne canlandırıyoruz:
 Zahiri boyutta aç çocukları düşünüyoruz ve kendi açlığımızı kafamızda canlandırıyoruz; tokat yiyen çocukları hatırlıyoruz ve kendi çocuklarımızın tokat yemesini gözümüzün önüne getirerek, canlandırıyoruz; küçücük çocukların tokatlanmasını, saçlarından çekilmesini, kırbaçlanmasını hatırlıyoruz ve bunları gözümüzün önüne getirerek, canlandırıyoruz yada bunlar gibi olan musibetleri gözümüzün önüne getirerek canlandırıyoruz.

Bizlerin, en yalın ve en temiz gamlanmalarımız bunlardır!
Bizi ağlatan şey bunlardır!
Acaba gerçekten de Kerbela musibeti bizim hayal ettiğimiz gibi bir musibet miydi?
Kerbela musibeti bizim tasarladığımız gibi bir musibet midir?

DEĞİLDİR?

 Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın musibetinin azametinin ne kadar azim olduğunu size anlatabilmek için size Kerbela'nın bir hakikatini arz edeceğim ama eğer ki biz bu hakikati, vücudumuzda hissetmeyecek olursak; aklımızı bu hakikate teslim etmeyecek olursak ve bu realitenin peşinde gitmeyecek olursak biz Aşuradan hiçbir şey anlayamayız.
 Aşura matemi bizim için ancak bir tören ve bir merasim olur; bu merasimleri senede bir kere terk etmek bize uğur getirmez ve insanlar bizi kınar (tek fikrimiz bu olur); eğer Kerbela'nın bu hakikatine teslim olmayacak olursak bizim Aşura programlarımız bu görüşlerin ötesine geçmez.

 Eğer bu hakikate teslim olmayacak olursak bizim Aşura programlarımızın, Hinduların ve Yahudilerin yapmış oldukları törenlerden hiçbir farkı olmaz yada kendimizden örnek verelim bizim Aşura programlarımız ile Nevruz Bayramında yapmış olduğumuz törenlerin hiçbir farkı kalmaz!
Aşura musibetinin, Aşuranın özünün, Aşuranın hakikatinin Allahu Tebareke ve Teala'nın nezdindeki, alem nezdindeki ve bütün varlık alemlerinin üzerindeki azameti o kadar azimdir ki:
"Herkes, İmam Hüseyin (a.s)'ın musibeti ile musibetzede oldu ve musibete girdi."
İmam Hüseyin (a.s)'ın musibeti, alemlerde var olan (inanan/inanmayan; canlı/cansız; dünya üzerinde yaşayan/gayrı dünyada yaşayan; Cennette veya Cehennemde yaşayan) bütün mahlukatı musibetzede etti.

Bütün mahlukatın musibetzede olması (musibete girmesi) ne anlama geliyor?

 Biraz akıl jimnastiği yapacak olursanız hepiniz göreceksiniz ki:
 "Kerbela Vâkasından önce alemde bu kadar (bu boyutta) bela ve musibet yoktu."
Herkesin anlayabileceği vasat bir şekilde ifade edecek olur isek:
 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın Aşurası vuku bulduktan sonra herkesin ağzından lezzet alındı; herkesin evinden ve cebinden bereket alındı; herkesin kalbinden güven alındı ve herkes emniyyetsizlik içerisine girdi. Bunları ve bunlar gibi envai aksam musibeti düşünün ki herkes bu musibetlerin içerisine daldı.

Neden? Bunun sebebi nedir?
Hiç kimse bu dünyada, kendisini müstakil bir canlı zannetmesin; hiç kimse aidiyetinin ve bağlılığının olmadığını düşünmesin.

 Bir kişi ister Müslüman olsun istersede gayri Müslüman olsun; ister Alevî/Caferî/Şiî olsun isterse de gayrısı olsun, hiç farketmeksizin insanların tamamı; Nabatatın (otlar, bitkiler ve emsalleri) tamamı; Cemadatın (taş,toprak ve emsallari) tamamı; Melekut aleminin tamamı olmak üzere, mahlukatın tamamı kendi had, sınır ve kapasiteleri ölçüsünde, sarfiyyatları ölçüsünde, alabilecekleri hacim bakımından, Masum İmam'a bağlıdır.
 Masum İmam'a bağlı olmayan tek bir mahluk dahi yoktur!
 
 İmam'a (a.s) bağlı olmadan bu dünyada, bu alemde yaşayabilen tek bir mahluk dahi yoktur; yani İmam'a bağlılığı olmayan bir mahluk yoktur!
 
 Her kim hangi alemde yaşıyorsa, İnsanlar bu dünyada yaşarken; Melekler, melekut aleminde veya görevli oldukları mekanda yaşarken; Cinler, cin aleminde yaşarken; bitkiler, bitki aleminde yaşarken; otlar, ot aleminde yaşarken; sular, su aleminde yaşarken; gökler, gök aleminde yaşarken; yani nerede hangi mahluk varsa hepsi kendi kapasitesi ölçüsünde Veliyyullah'a muhtaçtır ve muhtaç olmanın da ötesinde Veliyyullah ile kopmaz bir ilişkisi vardır.
 Eğer bu ilişki olmayacak olursa hayat olmaz; bu hayat ister müminin hayatı olsun, ister kafirin hayatı olsun fark etmemektedir.
Kişi mümin ise müminliğinde, kafir ise kafirliğinde bile kendi kapasitesi ölçüsünde Veliyyullah'a mutaallıktır; Veliyyullah'a aidiyeti vardır; Veliyullah'a aittir.

Yani bizler, Veliyyullah var olduğu için varız eğer Veliyyullah olmasaydı bizde olmazdık.

Veliyyullah olduğuna göre: "Hiç kimsenin, ben bunu istersem yaparım, istemezsem yapmam; keyfim istediğinde yaparım, keyfim istediğinde yapmam; benim iradem benim elimdedir; ben istediğim için bu işi bu şekilde yapıyorum; ben istemediğim için bu işi o şekilde yapmıyorum" demeye hakkı yoktur!
Çünkü biz aidiyyet sahibiyiz ve bağımsızlığımız yoktur!
Çünkü biz kendimize müstakil bir varlık değiliz!
Çünkü bizler, Veliyyullah'a bağlıyız.

 Veliyyullah'ın mutahhar vücudu, ister 11 İmamın dünya hayatında ki gibi zahir olsun, isterse de gayb aleminde olsun, biz Veliyyullah'a aitiz!
 Nitekim, bizim İmam-ı Zamanımız'ın (Hz. İmam Mehdi (a.f)'un) vücudu mutahharı bize gaiptir.
 Bizler, O Hazreti görmüyoruz ama bizler O Hazrete aitiz.
Veliyyullah olmazsa hayat da olmaz.
Peki bu aidiyet nedir?
Bizim aidiyetimiz nasıl bir aidiyettir?
 Konumuz Aşura musibeti olduğu için, Aşura eksenli olarak değerlendireceğiz:
 Veliyyullah musibete giriyorsa senin musibete girmen kaçınılmazdır!
 İstersen kafir ol, istersen de mümin ol; Veliyyullah musibete girdiği zaman sen de musibete gireceksin!
 Çünkü senin aidiyetin ona aittir!
 Veliyullah'ın musibetine müptela olma hususunda Veliyyullah'ın mutahhar vücudunun zahir veya gayb olması fark etmemektedir!
Veliyyullah'ın mukaddes vücudu musibet ve belaya müptela oluyor ise:
 Meleklerden tutun, cemadata kadar; cemadattan tutun, nebatata kadar; nebatattan tutun, İnsanoğluna kadar, bütün mahlukat (yaşamış oldukları mekan fark etmeksizin) Veliyullah'ın musibetine müpteladır. Mahlukatın, Veliyullah ile olan irtibatı böyle bir irtibattır.
Veliyullah'a olan aidiyetimiz böyle bir aidiyettir.
Mahlukatın, İmam ile olan irtibatı böyle bir irtibattır.

 Bizler, bunun bir alt versiyonunu Muharrem'e ilk başladığımız zaman Aşura: Cennet ile Cehennemin yol ayrımı konulu dersimizde Tırımmahı işlerken anlattık.

 Bunun bir üst versiyonunu Tasua gecesi Aşura: Cennet ile Cehennemin yol ayrımı konulu dersimizde Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın mukaddes vücudunu teşkil eden 4 sıfatı işlerken açıkladık.

 Fakat Veliyullah'ın müptela olmuş oldukları bela ve musibetler, bizim müptela olmuş olduğumuz bela ve musibetler gibi tarif edilemez.
Bizim müptela olmuş olduğumuz musibetler genel olarak:
1-Bereketsizlik Musibeti
2-Tatsızlık Musibeti
3-Güvensizlik Musibeti
4-Emniyetsizlik Musibeti
5-Dinsizlik Musibeti
6-Anlayamama Musibeti
7-Dini Mubini İslam'a yönelmeme musibeti
8-Törelere tabi olma musibeti v.b musibetlerdir.
 
 Bizim uğramış olduğumuz musibetler ile İmamların mukaddes vücutlarının müptela oldukları musibetlerin arasındaki fark nedir?

 Bizim müptela olmuş olduğumuz musibetlerin haddi ve ölçüsü anlatılabilir, idrak edilebilir ama Masum İmamların müptela olmuş olduğu musibetin, haddinin ve ölçüsünün anlatılabilmesi ve yahut idrak edilebilmesi mümkün değildir!

 İmamların müptela oldukları musibetlerin had ve ölçüsünü, yalnızca İmamların kendisi ve Rabbu'l Alemin bilir!
Peki sizler nasıl Kerbela musibetini anladığınızı iddia ediyorsunuz?
Sizler, nasıl "Vay Vay, Hüseyin Vay" diyerek feryat ediyorsunuz?
Sizler, "Vay Vay Hüseyin Vay" diyerek doğruyu mu söylüyorsunuz?
Sizler, "Vay Vay Ebelfezl" dediğiniz zaman doğruyu mu söylüyorsunuz?
Siz, Kerbela musibetini nasıl anladınız?
Siz, Kerbela musibetini nasıl idrak ettiniz?
Sizler, Kerbela musibetinin, hafif olduğuna nasıl kanaat getirdiniz?
Sizler, Kerbeladaki susuzluğu nasıl kendi susuzluğunuzla eş değer tutabildiniz?
Sizler, Kerbela vakasındaki 3,4,5 yaşlarındaki (ki bazı çocuklar daha da küçüklerdi) çocuklara yapılan zulmü nasıl kendi çocuklarınıza veya dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan çocuğa yapılan zulüm ile eş değer tutabildiniz?
Sizler, bu sonuçlara nasıl vardınız?
Kerbela Vakasını nasıl sıradanlaştırdınız?
Sizler, Muharrem ayı geldiği zaman nasıl dayınızın oğlu Mehmet'in bacanağının ölümü gibi matem tutabilirsiniz? Halbuki öldürülen Zehra'nın oğlu Hüseyin'dir!
Zulüm görenler Peygamberin evlatlarıdır!
Nasıl sıradan Matem tutabilirsiniz?
Nasıl oluyor ki Muharrem ayı geldiğinde bir yakınınız ölecek olsa, Kerbela vakasını görmezden gelebiliyorsunuz?
Nasıl kendi ölünüze matem tutarken, İmamınızın matemini yok sayabiliyorsunuz?
Siz, Kerbela vakasının musibetini azametini nasıl idrak ettiniz?
Bu nasıl bir idraktir?
Demek ki hiçbiriniz Kerbelayı idrak edememişsiniz!
İdrak edememenizin meyvesi de budur ki:
Sizin "Vay Vay Hüseyin Vay" feryatlarınız yalandır!
İdrak etmemenizin meyvesi budur ki:
Salavat getirirken yalan konuşuyorsunuz!
Bu alemde Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın haricinde, Kerbela musibetini taşıyabilecek ve algılayabilecek bir mahluk yoktur!

 Hz. Eba Ebdillah (a.s) dışında (yani 14 Masum'un dışında) hiç kimse, Kerbela musibetini algılayamaz.

 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), 14 Masumun vücudunun tezahür halidir. 14 Masum tek bir vücutturlar ama tezahür zamanları farklıdır. 
 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), Kerbela musibetine mutehemmil olmasaydı; bu yüke mutehemmil olabilecek başka bir vücud yoktu!
 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'dan başka, hiç bir vücut bu musibeti idrak edemezdi!
 Yani hiçbir kimsenin Kerbela Vakasının yanından sıradan bir şekilde geçme hakkı yoktur!

 Hiçbir kimse Kerbela Vakasına had-hudud belirleyemez; hiçbir kimse "Ben, Kerbela musibeti için bunu yaptım; bu kâfidir" diyemez!
 Bunu diyebilmek için Kerbelayı anlamak gerekir; anlayabilmek için bunu yüklenmiş olman gerekir ama sen yüklenmemişsin/yüklenemezsin; hiçbirimiz yüklenemeyiz!

 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın bir alt makamında olan kişi bile bu musibeti yüklenemiyor.

 Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın musibetini yüklenebilmesinin sebebi ne idi?
 "Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın, İmam Hüseyin (a.s)'a o 4 sıfat ile o şekilde teslim olması sonucunda:
 İmam Hüseyin (a.s)'ın, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın nefsinde tezahür ve tecelli etmesi idi.

İmam Hüseyin (a.s)'ın, Hz. Abbas (a.s)'ın nefsinde tecelli etmesi demek:
İmam Hüseyin (a.s)'ın, Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın görünümde olması demektir.
İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'da tecelli etmesi demek:
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın almış olduğu nefesin, İmam Hüseyin (a.s)'ın nefesi olması demektir!
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın, gözünün Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın gözü olması demektir!
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın tefekkürünün, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın tefekkürü olması demektir!
İmam Hüseyin (a.s), Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'da tecelli ettiği için Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), İmam Hüseyin (a.s)'ın musibetine tahammül edebildi!
 Hz. Abbas (a.s), İmam tecelli ettiği için o musibetin içine girebildi!
Hz. Ebelfezl Abbas (a.s), İmam tecelli ettiği için  o musibeti kaldırabildi.
Biz, hangi musibetin içine girdik?
Biz, daha Masum İmam'a karşı nasıl edepli olunacağını dahi bilmiyoruz!
Biz, daha Masum İmam'a nasıl hitap edeceğimizi dahi bilmiyoruz!

Aslında bizler İmam'a karşı edepli olmayı ve edepli hitap etmeyi biliyoruz ama İmam'a karşı edepli konuşmayı hazmedemiyoruz!
Biz, İmamın huzurundayız!
Allahu Tebareke ve Teala, Kuran-i Kerim'de buyuruyor ki:
وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ
"Bil! Seni Allah görüyor; Resulü görüyor ve iman edenler görüyor!"
Tevbe Suresi 105. Ayet

Allahu Tebareke ve Teala'nın, buradaki iman edenlerden kastı Emirelmuminin Ali b. Ebu Talib (a.s)'dır (yani İmamlardır).
Yani bizler, İmamın huzurundayız!
 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın musibeti o kadar azimdi ki; O musibeti ancak Hz. İmam Huseyn (a.s) mutehemmil olabilirdi; bir başkasının mutehemmil olabilmesi mümkün değildi/değildir.
 İmam Hüseyin (a.s)'ın azametinin ve makamının yüceliğini kim açıklayabilir?

 Hz. Resul-i Kibriya (s.a.a) buyuruyor ki:
" Ya Ali! Seni, Ben ve Allah'tan başka kimse hakkı ile tanıyamadı! Beni de, Senden ve Allah'tan başka hakkı ile tanıyan yoktur!"
Bu Hadisi Şerif İmam Ali (a.s) şahsında bütün imamlar hakkındadır!
Hiç kimse Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'i hakkı ile tanıyamaz! Hakkı ile tanıyabilmemiz için mutehemmil olmamız gerekir.
Biz İmam Hüseyin (a.s)'ın azametini algılayamayız!
Algılayabilmemiz mümkün de değildir!
İmam Hüseyin (a.s)'ın azametini, yalnızca Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in kendisi, Ehlibeyti (a.s) ve Allahu Tebareke ve Teala biliyor!
Siz Kerbela'yı nasıl anladınız?
Siz Kerbelaya nasıl basit bir perspektif ile bakabiliyorsunuz?
İmam Hüseyin (a.s) ne kadar azim ise Kerbela'da o kadar azimdir!
İmam Hüseyin (a.s) ne kadar azimse Aşurada o kadar azimdir!
Hiç kimse, İmam Hüseyin (a.s)'ın musibeti ile bir başka musibeti kıyaslamaya çalışmasın; çünkü hataya düşer!
Çünkü El Euzubillah İmama karşı inkara girer!
İmam ile bir başka şeyi, bir başka kimseyi mukayese etmiş olur!
İmam ile İmamın musibetini, bir başka şey ile mukayese etmek mümkün değildir!
İmam Hüseyin (a.s)'ın azametinin kısmen bizde tecelli edebilmesi için bizlerin İmam Hüseyin (a.s)'ın Aşura musibetine birkaç açıdan bakmamız gerekir.
Çünkü İmam Hüseyin (a.s)'ın azametinin tecelli ve tezahür etmiş olduğu eser:
AŞURADIR!
Aşura Vakası, vuku bulmamış olsaydı hiç kimse Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in bir tek tüyünün dahi azametini anlayamazdı!
Eğer Aşura Vakası vuku bulmamış olsaydı hiç kimse Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in azametini anlayamazdı!

Aşuraya Bakmamız Gereken Bakış Açıları

1- Azamet, Emsalsizlik ve Büyüklük bakımından Aşura

 Bizler, Allahu Tebareke ve Teala'nın alemleri kaç katrilyon yıl önce yarattığını bilmiyoruz; bizler insanoğlunun, alemler yaratıldıktan kaç katrilyon yıl sonra yaratıldığını bilmiyoruz; bunu yalnızca Allahu Tebareke ve Teala biliyor ama biz bir şey biliyoruz ve bu hakikattir!
 Allahu Tebareke ve Teala alemleri yaratıp mahlukatını içine koyduğu günden, kıyamı kıyamete kadar (alemleri izmihlal edeceği güne kadar) Kerbela musibeti gibi bir musibet bir daha meydana gelmeyecektir.
 Kerbela musibeti gibi bir musibetin bir daha yaşanması mümkün değildir!
 Bunun için Aşura musibeti, E'zemdir ve Aşura denildiği zaman herkesin yüreğinin burkulması gerekir!

 Aşura denildiği zaman, kişiler Aşuranın E'zemiyeti çerçevesinde sorumluluğunun had ve sınırını çizmesi gerekir.
Aşura olayı, bir takım sıradan sloganların atıldığı olay değildir!
Aşura, duyguların tatmin edildiği olay değildir!
Elbette ki Aşura olayının içerisinde duygusallık vardır; Hz. İmam Hüseyin (a.s) Aşura vakasındaki duygusallığı kaldırmadı; Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın kendisi de defalarca ağladı ama Aşura duyguları tatmin etmek için değildir.
Aşura musibetinin emsali olmadığı için Aşura E'zemdir!
Aşuraya bakmamız gereken ikinci bakış açısı:

2-Aşura: Emsali Olmayan İbadet

Aşura ibadeti, emsali olmayan bir ibadettir! 
Allahu Tebareke ve Teala mahlukatını yarattığı ilk günden beri, istisnasız olarak bütün mahlukat, Allahu Tebareke ve Teala'ya ibadet ediyor.
 Öyle ki İblis dahi Allahu Tebareke ve Teâlâ'ya ibadet etmiştir.
 İblisin sadece bir secdesi 1.000 yıl sürmüştür ve toplam 6.000 yıl ibadet etmiştir; bizler bu 6.000 yılın dünya yılı ile mi, yoksa ahiret yılı ile mi, olduğu da bilimiyoruz!

 Evvelinden ahirine kadar hiçbir mahlukun yapmış olduğu ibadet, Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)'ın Aşura da yapmış olduğu ibadetin zerresi bile etmez. Bütün mahlukatın ibadeti, Aşura ibadetinin zerresi bile etmediği için Aşura "Cemildir"!
Allahu Tebareke ve Teala Aşuraya Cemil adını vermiştir!
Bizler aşuraya şu şekilde yaklaşmalıyız:
 Aşura musibettir ve azimdir!
Aşura Vakası: Allahu Tebareke ve Teala'ya yapılması mümkün olan en büyük ibadet, en büyük itaat ve en büyük kulluktur!
 Hiçbir Peygamberin ve hiçbir Velinin yapmış olduğu ibadet, Aşura'dan daha azim değildir.
 Aşura ibadetini, Nebiyyi Kibriya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) ve Ehlibeyti yapmıştır.
 Alemlerdeki en büyük ibadeti, Nebiyyi Kibriya ve Ehlibeyti yapmışlardır ve bu ibadetin adı da:
 "AŞURADIR!"
Aşura, ibadetinden daha büyük bir ibadet; daha büyük bir kulluk ve daha büyük bir itaat yoktur!
Bizim, Aşuraya bu şekilde bakmamız gerekir!
Aşuranın azametini bu şekilde kıyaslamamız gerekir!
Bizler, Aşura vakasının azametini bu bakış açısı ile kıyasladıktan sonra:

 Aşuraya (yani İmam Hüseyin (a.s)'a) dost muyuz; yoksa Düşman mıyız? sorusunu kendimize sorarak cevabını bulmamız gerekir.
Bizler, İmam Hüseyin (a.s)'a karşı vazifemizi yapmak ile mükellefiz!
Bizim bir vazifemiz var!

 Bu vazife: 
 Namazdan ve oruçtan daha önceliklidir! (Bunun manası "namaz önemsizdir" demek değildir; bunun manası "Ehlibeytin marifeti yoksa: Kılınan namaz, tutulan oruç ve yapılan bütün ibadetler boşunadır!" demektir)!
Bizim bu vazifemiz:

Ehlibeyt (a.s)'ın idrakı mümkün olmayan marifetine giden yollara koyulmamızdır çünkü Ehlibeyt'in marifetine giden yola koyulmayan kişiye, hiçbir şey verilmez!
İmam Hüseyin (a.s)'ın ve Aşurasının azametine bakmamız gereken bir diğer bakış açısı ise:

3- Aşura ve İmam Hüseyin (a.s)’ın (Ehlibeytin) Zatı Mukaddesi:

Az öncede dediğimiz gibi: "Bizler varlık aleminin kaç katrilyon yıl önce yaratıldığını bilmiyoruz!"
 İnsanoğlunun tarihi ise yaklaşık olarak 12.000 yıla dayanmaktadır; Hz. Adem (a.s) yeryüzüne indirilmesi hakkında en uzun tarihi verenler 13.000 yıl ve 15.000 yıl demektedirler ama bu alem ise trilyonlarca yıl önce yaratılmıştır.
 Allahu Tebareke ve Teala'nın varlık alemini yarattığı ilk günden beri, Hak sistemi ile Batıl sistemi; İblisi Sistem ile Allahu Tebareke ve Teala'nın (Nebiyyi Kibriya'nın) sistemi çatışmaktadır.

 Alemin yaratıldığı ilk günden beri, İlahî Sistem, yani Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in sistemi; Hz. Nebiyyi Kibriya'nın ordusu; Nebiyyi Kibriya'nın cemaati; Hz. Nebiyyi Kibriya'nın taraftarları, tam vücutları ile, varlıklarının tamamı ile, ordularının tamamı ile, bütün ordusunu toplayan İblis ordusu ile bu şekilde karşı karşıya gelmemişti!

 İblis, bütün gücünü toplayarak bütün orduları ile birlikte Aşura günü, Hz. Muhammed (s.a.a) ile savaştı.
 Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), Aşura günü bütün ordularını, bütün gücüyle birlikte Kerbela meydana topladı; aynı şekilde İbliste bütün gücüyle bütün askerlerini Aşura günü Kerbela meydanına topladı.

 Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), bütün gücü ile birlikte bütün projelerini Aşura günü, Kerbela'da uyguladı; İblis de yapmış olduğu bütün planlarını, projelerini ve komplolarını Aşura günü, Kerbela meydanında uyguladı.
Aşura Vakası öyle bir olaydır ki; Aşura'nın kahramanı öyle bir kişidir ki:
 
 "O kişi, İmam Hüseyin (a.s)'dır ve İblisin bütün donanmaları ile karşı karşıya gelen yegane kişidir!
Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s), bütün donanmalarını toplayarak, İblisinin bütün donanmaları ile savaşan yegane kişidir!"
Biz bunu nasıl idrak edebiliriz?
İdrak edebilmemiz mümkün müdür?
Evvelinden ahirine kadar hiçbir Peygamber İblis ile bu şekilde karşı karşıya gelmemiştir!
İblis, hiçbir Peygamber ile bütün gücüyle savaşmamıştır!
İblis, hiçbir Peygamber ile bütün gücüyle harbe kalkışmamıştır!
 İblis, bütün gücü ile yalnızca İmam Hüseyin (a.s)'ın tezahüründe, Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) ile savaşmıştır.
İmam Hüseyin (a.s)'ın Aşura ibadeti öyle büyük bir ibadettir ki:
Varlık aleminin içerisinde, onda zerre kadar dahi kusur yoktur!

 Varlık aleminin içerisinde, Hemeletül Arştan (arşı taşıyan meleklerden) tutun, Kiramen Kâtibine (iyilik ve kötülükleri yazan meleklere) kadar; Hamili Vahiyden (Vahyi taşıyan meleklerden) tutun, Ruhul Emine (Cebraile) kadar olan bütün mahlukatı düşünün, bunların tamamı yapmış oldukları ibadet ve itaatte illa ki itab olunmuşlardır.
Yani illa ki itaatlerinde bir noksanlık ve kusur meydana gelmiştir.
Hiçbir peygamber yoktur ki! Kendilerine itab olunmamış olsun; hiçbir Peygamber yoktur ki uyarıya maruz kalmamış olsunlar; İslami literatürde buna "Terki Evla", "Evla Olanı Terk Etmek" denir.

Terki Evla

 Terki Evla yapmamış olan pek fazla Peygamber yoktur!
 Mesela Hz. İbrahim (a.s)'ın, Hz. İsmail (a.s)'ı kurban etmesi olayı:
 Sadakatin zirve halidir; Allah'a olan aşkın zirve halidir; ama aynı zamanda da burada Hz. İbrahim (a.s)'ın o şekilde inatla ağlaması vardır ki bu ağlama:

"Allahu Tebareke ve Teâlâ'ya, "Sen, benim oğlumu neden kabul etmedin?" şeklinde bir direnmedir."
Hz. Eba Ebdillah El Hüseyn (a.s)'ın ibadeti öyle azim bir ibadettir ki mahlukatın yapmış olduğu ibadetin içerisinde, Aşura İbadeti:
• "Yegane, tek, emsalsiz, kusursuz, ayıpsız, kamil, mükemmel, azim ve e'zem ibadettir!
Siz, İmam Hüseyin (a.s)'ı nasıl kendinize emsal yapabilirsiniz?
İmam Hüseyin (a.s) ile kendinizi nasıl aynı kefeye koyabilirsiniz?
Siz, bugüne kadar nasıl bir ibadet ettiniz ki bugün kalkıp "İmam Hüseyin (a.s) için yapmış olduklarımız yeterlidir" dediniz?
Siz, nasıl maslahat gözeterek İmam Hüseyin (a.s)'ı ikinci plana koyabilirsiniz?
Siz, nasıl emniyet hesabı yaparak İmam Hüseyin (a.s)'ı ikinci plana koyabilirsiniz?

Hiç kimse, kendisine plan proje yapamaz!
Hiç kimse, İmam Hüseyin (a.s)'a rağmen kâr-zarar hesabı yapamaz!
Konu, İmam Hüseyin (a.s) olunca, herkes muhasebe müdürü kesiliyor!
Konu, Hz. Zehra (s.a)'nın evlatları olduğu zaman herkes yeminli mali müşavir oluyor!
Konu, Â-li Resulullah (s.a.a) olunca hepinizin mührü keskin mühür oluyor!
Bunu iyice anlayın:
Aşura, İmam Hüseyin (a.s)'ın ibadetidir!
Aşura, Allah katında lekesiz ve kusursuz olan yegane ibadettir!
Aşura, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in ibadetidir!
Aşura, Hz. Aliyyel Murteza (a.s)'ın ibadetidir!
Aşura, Hz. Fatime-i Zehra (s.a)'nın ibadetidir!
Aşura, yegane ibadettir!
Bu ibadeti, alemlerde yalnızca tek bir kişi yapmıştır!
O kişi:
HZ. NEBİYYİ KİBRİYA MUHAMMED MUSTAFA (S.A.A)'DİR VE O HAZRETİN VÜCUDUNUN ŞUALARI OLAN 13 MASUM (A.S)'DIR!
Allahu Tebareke ve Teala, bu Aşura ibadetini kabul etmiştir!

اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ
İnnema yetegebbelullahe minel muttekin
"Allah Takva sahiplerinden kabul eder!"
Maide Suresi 27. Ayet

Kabul olan ibadet, Aşura ibadetidir.
Allah, bu ibadeti kabul etmiştir.

Ayeti Kerimede buyuruyor ki:
Allah Takva sahiplerinden kabul eder!

Muttakiler (takva sahipleri) kimlerdir?

Allah'ın emirlerini ve hükümlerini, Allah'ın şanına en âlâ derecede yakışan şekilde, yapan kişilerdir.
Bu kişiler, Muttakidirler; Mutidirler; İtaatkârdırlar!
Muttaki: Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'dır.
Muttaki: Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)'dir.

Allahu Tebareke ve Teala buyuruyor ki:
Ben Hüseyin'in ibadetini kabul ettim:
Sizin ibadetlerinizi de kabul etmemin şartı:
İbadetlerinizin, Hüseyin'in ibadetine benzemesidir.
İmam Hüseyin (a.s)'ın ibadetinde ne vardı ki, Allah o ibadeti kabul etti?

Azim ibadetler, azim musibetler ile meydana gelir!
Kuru kurusuna yapılan ibadetin hiçbir faydası yoktur!
Kuru kurusuna kılınan namazın kimseye faydası yoktur!
Kuru kurusuna kılınan namaz, emme basma tulumba gibi eğilip kalkmaktır.
Kendinizi kandırmayın!
Makbul ibadet, imtihan ile olur!
Sizler, İmam Hüseyin (a.s)'dan bağımsız değilsiniz; musibetten kaçamazsınız!
Sizler, İmam Hüseyin (a.s)'dan kaçmaya çalışsanız bile musibete uğrayacaksınız!
Hal bu iken ben bir şeyi anlayamıyorum:
Sizlerin İmam ile organik bir bağınız olmasına rağmen neden İmam Hüseyin (a.s)'a kafir oluyorsunuz?
Her halükarda sizin İmam Hüseyin (a.s) ile organik bağınız var.

Siz, İmam Hüseyin (a.s)'dan ayrılacak olursanız:
Hayat bulamazsınız!
Nefes alamazsınız! İmam Hüseyin (a.s)'dan ayrı bir şekilde yaşayabilmeniz mümkün değildir!
Sizler, isterseniz İmam Hüseyin (a.s)'ı inkar edin, isterseniz de İmam Hüseyin (a.s)'ı kabul edin, her halükarda İmam ile organik bir bağınız var!

 Bunun manası budur ki:

 Siz, İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte olsanız da İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte olmasanız da musibete uğrayacaksınız!

Peki neden makbul ibadet peşinde değilsiniz?
Neden düşmanın zehirinin, panzehir olduğunu iddia ediyorsunuz?
Düşmanın size vermiş olduğu panzehir, aslında bir başka zehirdir!
Allahu Tebareke ve Teala'nın, size daha ne göndermesini bekliyorsunuz?
Allah, size hangi nimeti göndermedi ki siz, o nimetin indirilmesini bekliyorsunuz?
Sizler, hangi mazeretinizden dolayı İmam Hüseyin (a.s)'dan kaçıyorsunuz?
İmam Hüseyin (a.s)'dan kaçmak için nasıl bir deliliniz var?

Hanginiz "Ben, ..... sebepten dolayı İmam Hüseyin (a.s)'ın yolundan gidemiyorum!" diyebilirsiniz?

İmam Hüseyin (a.s)'ın yolundan gitme hususunda hiç kimsenin hiçbir mazereti yoktur!

Aşura ve İmam Hüseyin (a.s), çok yönlüdür!

Aşuraya çok yönlü bakmamız gerekiyor çünkü Aşura, İmam Hüseyin (a.s) kadar azimdir!

Aşura, neden İmam Hüseyin (a.s) kadar Azimdir?

Çünkü Aşurayı, Aşura yapan İmam Hüseyin (a.s)'dır.
Aşura şereftir! Aşura izzettir! Aşura ibadettir! Çünkü Aşurayı, İmam Hüseyin (a.s) yapmıştır.

 Aşurayı İmam Hüseyin (a.s)'dan bir başkası yapmış olsaydı; Aşura'nın özünde hiçbir şey olmazdı!
İmam Hüseyinsiz (a.s) Aşurada hiçbir şey yoktur.

Neden böyledir?
Delilimiz nedir?
Delilimiz:
Günümüz Dünyasına bakacak olursanız göreceksiniz ki bugün, dünyada bir sürü Aşura vardır!
Herkes kendisinden bir Aşura meydana çıkarmıştır.
Bugün, Rusya ile Ukrayna savaşıyorlar ve Rusya diyor ki:
"Bu savaş bizim Aşuramızdır."
Keza Ukrayna da aynısını söylemektedir:
"Bu savaş bizim Aşuramızdır."
Bugün, dünyanın dört bir tarafında Müslümanların başını kesiyorlar ve hepsi de diyor ki:
"Bu olaylar bizim Aşuramızdır!"
Suriye'de, binlerce insanın başını sadece "Ali" dedikleri için kestiler ve onlarda dediler ki:
"Biz, Aşura yaşıyoruz!"

 Bizim, Hz. İmam Huseyn (a.s)'ın nesimine maruz kalabilmemiz için yapmamız gereken iş:
Aşuraya çok boyutlu bakmaktır.
Bizim, Ehlibeytin marifetine mutlak manada nail olabilmemiz mümkün değildir!
Hz. Resul-i Kibriya (s.a.a) buyuruyor ki:
"Ya Ali! Seni, benden ve Allah'tan başka hiç kimse tanıyamadı ve tanıyamayacak!"
Ehlibeytin marifetine ulaşmak bizim üzerimize farzdır ve biz bu hadisten anlıyoruz ki bizim Ehlibeytin maarifetine ulaşabilmemiz mümkün değildir.
Bize, ulaşmamızı emrettikleri marifet:
İmamların nesimine kendinizi bırakın ve o yel sizi kurtarsın!
Ehlibeytin marifetine mutlak manada ulaşmak mümkün değildir; çünkü bu marifeti mutlak manada anlayabilmeniz için:
1- Hüseyin'in yüreği gibi yüreğinin olması gerekir.
2- Hüseyin'in ailesi gibi ailenin olması gerekir
3- Hüseyin'in kardeşi gibi kardeşinin olması gerekir.
4- Hüseyin'in amcası gibi amcanın olması gerekir; Caferi Tayyar Hüseyin'in amcasıdır; bir başkasının amcası değildir!

Aşuraya bakmamız gereken bir diğer bakış açısı ise:

4- Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın Ehlibeyti ve Ashabı açısından Aşura:

Bu bakış açısı, mihenk taşıdır ve olmazsa olmazdır.
Neden?
Çünkü biz neyi görmek istiyorsak, Allahu Tebareke ve Teala, bu insanlarda onu vücuda getirdi.
Allahu Tebareke Teala, İmam Zeynel Abidin (a.s)'ı Kerbela'da zahiri olarak gizlemişti.
İmam Zeynelabidin (a.s) da, Vacibul Vücud İmamdı; İtaati Vacib İmamdı ama İmam Hüseyin (a.s) hayatta olduğu için İmamlığını ilan edemezdi!
İmam Hüseyin (a.s), İmam Zeynel Abidin (a.s)'ın da öldürülmemesi için Hz. Zeyneb (s.a)'ya görev verdi ve buyurdu:
"Zeyneb, git! Çadırların ve Ehlibeytin emniyetini sen koruyacaksın!"
Yani, bizim İmamet vazifemizi sen yapacaksın.
İmam Hüseyin (a.s) niçin İmam Zeynelabidin (a.s)'ı bu şekilde gizledi?
İmam Hüseyin (a.s)'ın, İmam Zeynelabidin (a.s)'ı bu şekilde gizlemesinin sebebi Hz. İmam Zeynelabidin (a.s)'ın öldürülmemesi içindi.
 İmam Zeynelabidin (a.s)'ın vücudu mutahharının baki kalabilmesi için İmam Hüseyin (a.s), Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a)'yı vekil tayin etti.
 Biz bakıyoruz: "Bu durum, birçok İmamda var!"
 Bu durum İmam Musa Kâzım (a.s)'da, İmam Rıza (a.s)'da ve İmam Ali Nâki (a.s)'da da vardır.
 Bizim bir çok İmamımız bu metodu kullanmışlardır.
 İmamlar, şehid edilmeden önce kendilerinden sonraki İmamı muhafaza edebilmek için (hiç alakası olmayan) birtakım kişileri kendilerine vekil tayin ediyorlardı.
Hatta bazen, bazı kimseler İmamları yadırgayarak:
"İmam neden kardeşleri, yeğenleri ve bir çok İmamzade olmasına rağmen kendi hanımını da vekil tayin etti?" diyorlardı.
 Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) da Hz. İmam Zeynelabidin (a.s)'ın vücudunu muhafaza edebilmek için Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a)'yı kendisine vekil tayin etti ve Ehlibeyti, Hz. Zeynebi Kübra (s.a)'ya emanet etti; İmam Zeynelabidin (a.s)'ın İmameti gizli idi ve İmam Seccad (a.s)'ın İmametinin ortaya çıkması haramdı!

 Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a)'in masumluğu ilan edilmemişti; bu sebepten dolayı kimse Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a)'ya masum muammelesi yapamaz ama Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) mana aleminde masumdur.

 Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a)'in masumluğu da tıpkı Hz. Ebelfezl Abbas (a.s)'ın ve Hz. Fatime-i Masume (s.a)'in masumluğu gibi ilan edilmemiştir.

 Bu durumda, Kerbela Vakasından sonra Hz. İmam Zeynelabidin (a.s)'ın İmameti gizli (örtülü) olduğu için İmam Seccad (a.s)'ın İmameti bilinmiyordu.
 Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a)'in de masumluğu ilan edilmediği için zahiren, Vacibul İtaat olan birisi yoktu.

 Yani, Allahu Tebareke ve Teala, İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabının ve Ehlibeytinin tamamını gayrı masumdan teşkil etmişti.

Zahiri olarak hiç birisi Ledun ilmine sahip değildi!

 Hepsi İmam oğluydu; hepsi vahiy mektebinden yemişlerdi, hepsi Huseyn'in sütü ile büyümüşlerdi (bunlar doğrudur ama) bunlar ayrı meseledir!

Hz. Ali Ekber (a.s) zahiren masum değildi!
Hz. Sukeyne (s.a) zahiren masum değildi!
Hz. Rubab (s.a) zahiren masum değildi!
Hz. Ümmül Benin (s.a) zahiren masum değildi!

Zahiri boyutta hiçbiri masum değildi ve bizimde mana alemi ile işimiz yoktur!

Allahu Tebareke ve Teala bunları bizim önümüze koyarak bize dedi ki:

 Siz, Yarın 20. asrın sonunda, 21. asrın başına geleceksiniz ve o dönemde, Ehlibeytin maarifeti ve itaati sizin üzerinize farz olacak!
O dönemde şu açıdan bakın:
"İmam Hüseyinin ailesinin ve ashabının nasıl muamele yaptığına bakın!"
Çünkü onların yapmış olduğu vazifenin aynısı sizinde üzerinize farzdır.

Allahu Tebareke ve Teala, İmam Hüseyin (a.s)'ın, ashabının ve Ehlibeytinin tamamını gayrı masumdan teşkil etmişti.
Biz, o eşsiz ashabın, Allah ile özel ahitleri olduğunu iddia edemeyiz!
Neden?
Çünkü Allahu Tebareke ve Teala'nın bizzat kendisini için almış olduğu ahd, 14 Masumdan aldığı ahittir.
Allahu Tebareke ve Teala sadece 14 Masum (a.s) ile ahitleşmiştir.
Allahu Tebareke ve Teala Kuran-i Kerimde şöyle buyurmaktadır:
اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ
"Ey Ademoğlu! Biz, sizden ahd (söz) almadık mı?"
Yasin Suresi 60. Ayet

 Allahu Tebareke ve Teala'nın bu ayette bizden almış olduğu ahd, 14 Masum için aldığı ahittir.
Allahu Tebareke ve Teala, bütün mahlukatından (Melekler, İnsanlar, Cinler, Cemadat ve Nebatatta dahil olmak üzere herkesten) ahd almıştır.

 Bizzat kendisi için almış olduğu ahdi yalnızca 14 masumdan almıştır; diğer mahlukatından almış olduğu ahd ise 14 masum için alınmıştır.
Allahın bizden almış olduğu ahd 14 Masum içindir.
Biz, 14 Masuma itaat etmek zorundayız!
Biz, 14 Masuma tâbi olmak zorundayız.
Biz, 14 Masuma benzemek zorundayız.

Allahu Tebareke ve Teala neden, bizden direkt kendisi için değil de 14 Masum için ahd aldı?
Bizler direkt olarak Allah'a ulaşamayız; onu idrak edemeyiz.
Allahu Tebareke ve Teala'nın künhünün idrakı mümkün değildir.

 Allahu Tebareke ve Teala, idrak edebilmemiz için nurunun zerresinden Hüseyin b. Ali (a.s)'ı yarattı ancak bizler ise bunun dahi bir zerresinin, zerresinin, katrilyonda birini dahi idrak etmekten aciziz!
Bizim, bu acizliğimiz ile Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın da şahsını idrak edebilmemiz mümkün değildir; ancak gölgesini ki idrak etmemiz gerekmektedir!

 Hz. Emirelmüminin Ali b. Ebu Talib (a.s)'ın zatı akdesliğinin idrakı bize farz değildir çünkü idrak edebilmemiz mümkün de değildir ama gölgesini ve kokusunu idrak etmemiz farzdır!

AŞURA:
Peygamber (s.a.a)'in en büyük ibadeti, en büyük cihadı ve en büyük fethidir.
Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) bu savaşta zafere ulaşmıştır.

 Bunu anlayabilmemiz için Allahu Tebareke ve Teala, İmam Hüseyin (a.s)'ın, Ehlibeytinin ve ashabının yapmış olduğu işleri bizim önümüze koymuştur.
Bizim ittihaz etmemiz gereken konu bu konudur.

1-İmam Hüseyin (a.s) ile bağ kurabilmek için;
2-İmam Hüseyin (a.s)'a yakın olabilmek için;
3-İmam Hüseyin (a.s)'ın şiası (taraftarı) olabilmek için;
4-İmam Hüseyin (a.s)'ı gerçekten sevenlerden olabilmek için;
5-İmam Hüseyin (a.s)'ın sevdiği kişilerden olabilmek için;
6-İmam Hüseyin (a.s)'ın adı ile (Hüseynî olarak) anılabilmek için;
7-İmam Hüseyin (a.s)'ın nuru ile nurâni olabilmek için gitmemiz gereken yol:

İmam Hüseyin (a.s)'ın, ashabının ve Ehlibeytinin gittiği yoldur.
Yapmamız gereken iş:
İmam Hüseyin (a.s)'ın, ashabının ve Ehlibeytinin yaptığı iştir.

 Bu hasletlere sahip olabilmek için yapmanız gereken başka bir şey yoktur!

Başka işlerin peşinden koşarak, bu hasletlere sahip olabilmemiz mümkün değildir!
Bizler, hepimiz makbul (kabul) iş yapmanın peşinde olmalıyız.

Hepiniz diyorsunuz ki:
"Ya Rabbel Alemin! Benim namazımı kabul et; benim orucumu kabul et; benim cihadımı kabul et!..."
Peki, ameller nasıl kabul olur?
Amelleri makbul kılan şey nedir?
Evvela şunu söyleyeyim ki:
"İmam Hüseyin (a.s)'ın, Ehlibeytinin ve ashabının yapmış olduğu ibadetler makbul ibadet değildir!"
Çünkü İmam Hüseyin (a.s)'ın, Ehlibeytinin ve ashabının yapmış olduğu ibadetler:
"MAKBUL İBADETLERİ MAKBUL EDEN MÜHÜRDÜR!"
İmam Hüseyin (a.s)'ın, Ehlibeytinin ve ashabının yapmış olduğu ibadet ve itaatler:
İBADET VE İTAATLERİN KABUL OLMASINI SAĞLAYAN "KABULLÜK TACIDIR".
Bize emredilen ibadet ve itaat budur!
İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabının ve Ehlibeytinin yapmış oldukları işler ve gitmiş oldukları yollar:
"DOĞRU YOLLARIN, DOĞRULUK MÜHRÜDÜR."

 Bir kişi bunu ittihaz edecek olursa o kişinin işlerinde ve İbadetlerinde Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın kokusu olur.

Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın kokusunun olduğu iş ise makbul işlerin arasına girer ve makbul olur.

 14 Masum (a.s)'ın haricinde bütün mahlukatın (yaratılmışların) Haligine (yaratanına) yapabileceği en büyük ve en cemil ibadet onların (Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın Ehlibeytinin ve ashabının) ibadetidir.

Allahu Tebareke ve Teala, Cemil olanı kabul eder.
Allahın kendisi Cemil'dir ve her şeyi de cemil yaratmıştır.
Allahu Tebareke ve Teala'nın sistemindeki her şey güzeldir; O'nun sisteminde, kötü olan hiçbir şey yoktur!
 Allahu Tebareke ve Teala bize kötü olan hiçbir şeyi vermemiştir ve bu sebepten dolayı da kötü olan hiçbir şeyi bizden kabul etmeyecektir.
 En güzel, en sağlam, en doğru, yalandan arınmış, üzerine zerre kadar dahi yalanın gölgesi düşmemiş olan Muhammed aşkı, Ali aşkı, Zehra aşkı, Hasan aşkı ve Hüseyin aşkı o eşsiz ashabın aşkıdır.

 Buna inanmayan varsa bir kendi amel ve itaatine baksın; birde dönüp o eşsiz ashaba baksın!
Eğer bakacak olursanız bu hakikati göreceksiniz.

 Onların, Allahu Tebareke ve Tealaya göstermiş oldukları tevazudan daha büyük bir tevazu göstermek mümkün değildir.

Bunların hepsi Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın azametidir.

 Biz, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın azametini işliyoruz ve Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabına bakıyoruz çünkü İmam Hüseyin (a.s)'ın onlara ne yaptığından bir zerre anlamaya çalışıyoruz.

Bakın, İmam Hüseyin (a.s) neler yapıyor?
Hüseyin (a.s)'ın adı, nedir?
Hüseyin (a.s)'ın adı, adama neler yapıyor?
Hüseyin (a.s), bir iksirdir.

Aşuraya bakmamız gereken bir diğer bakış açısı ise:

5- AŞURANIN ÖZÜ:

Aşuranın özünü bilmemiz gerekir!
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın Ehlibeytini ve ashabını tanımamız gerektiği kadar, Aşuranın özünü de tanımamız gerekmektedir.
Aşuranın özünü kısaca, tek cümle ile açıklayacak olursak:

 Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)'in sisteminin, kamil halinin (bütün varlığı ile; tam hali ile) ve İblisin sisteminin tam halinin karşı karşıya geldiği savaştır.
Aşura'nın bundan başka bir tarifi yoktur!
Başka bir Aşura tarifi aramayın çünkü bunun dışındaki Aşura tariflerinin tamamı yalandır!

 Hem İblis ve hem de Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) neleri vardı ise bütün güçlerini topladılar ve Aşura Vâkasında karşı karşıya gelerek, savaştılar!
 AŞURA BUDUR!
Siz kimin cephesindesiniz?

Biraz İmam Hüseyin (a.s) ile, biraz da Yezid (l.a) ile birlikte olmak gibi bir durum söz konusu bile değildir.

AŞURA:
Mutlak Hak ile Mutlak Batılın Savaş Hâlidir.
AŞURA:
Hz. Resulullah (s.a.a)'in mutlak gücü ile İblisin mutlak gücünün yapmış olduğu savaştır!

Hz. Resulullah (s.a.a)’in Aşuradaki askerlerinden başka hiç bir askeri yoktu! Hz. Resulullah (s.a.a)’in bütün gücü Aşuradaki gücü idi! Hz. Resulullah (s.a.a)’in bundan başka bir silahı yoktu! Hz. Resulullah (s.a.a)’in bundan başka bir mermisi yoktu! Hz. Resulullah (s.a.a)’in bundan başka bir oku yoktu! Hz. Resulullah (s.a.a)’in bundan başka bir mızrağı yoktu! Yani Hz. Resulullah (s.a.a), bütün gücünü Aşurada konuşlandırmıştı! Aynı şekilde İblis de Cinlerden ve İnsanlardan olan bütün askerlerini Aşurada konuşlandırmıştı! İblisin ne kadar silahı vardı ise Aşurada hazırdı! İblis, bütün komplolarını Aşurada icraata döktü!

AŞURA: İblisin Sisteminin kâmil haliyle, Resulullah (s.a.a)’in sisteminin Kâmil halinin karşı karşıya gelme ânıdır! Aşuraya bu şekilde bakmanız gerekir! Varlık aleminin yaratıldığı ilk günden beri böyle bir karşılaşma olmamıştı ve bir daha da olmayacaktır! Bu durumda siz ne yapmaktasınız? Siz, hala neyi erteleyip öteliyorsunuz? Sizler neleri önümüzdeki yıla ertelemişsiniz? Sizler neleri nadasa bırakmışsınız?

İmam Mehdi (a.s-a.f)’un Kıyamı ve Aşura:

Hz. İmam Mehdi (a.f) zuhur buyurarak kuracağı Hükümet-i Adl-i İlahî, Aşuradan bağımsız bir hükümet değildir! İmam Mehdi (a.f)’un zuhuru ile kuracağı İlahî Adalet Hükümeti, Aşura’nın Bayrağının dalgalanacağı ândır. AŞURA: Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in, mutlak gücü ile vermiş olduğu yegane savaştır!

Bazılarınız zannediyorsunuz ki: Hz. İmam Mehdi (a.f) zuhur edeceği zamanda da Nebiyyi Kibriya (s.a.a) mutlak savaş verecektir ama böyle bir şey yoktur! Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) mutlak savaşını, İblisin mutlak gücüne karşı Aşurada gerçekleştirdi! Aşuranın zafer bayrağının dikileceği an: Hz. İmam Mehdi (a.f)’un zuhur ânıdır. Hz. İmam Mehdi (a.f)’un Mukaddes vücudunun aleme fiziki olarak hâkimiyeti: “Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın; yani Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in aleme hakimiyetidir!” İmam Mehdi’nin (a.f) dikeceği bayrak: Resulullah’ın Aşurada diktiği bayraktır! Resulullah (s.a.a), Aşura da galib olmuştur; Resulullah (s.a.a), Aşurada aleme hakim olmuştur ve bu hakimiyetin tezahür hâli İmam Mehdi’nin vücudu ile gerçekleşecektir! Aşurayı nasıl sıradanlaştırabilirsiniz? Aşuranın hakikatini nasıl görmezden gelebilirsiniz?

AŞURA GÜNÜNDE NE OLDU:

İblis, İblisin silahşorleri (Sakifiyye Ehli) ve Sakifiyye Ehlinin o melun ve mürted taraftarları, insanların ve cinlerin desteğini alarak: Ne kadar çirkeflikleri var ise; ne kadar alçaklıkları var ise; ne kadar zulüm vardı ise tamamını Aşura gününde ortaya koyarak uyguladılar ve çirkefliklerini, alçaklıklarını ve zulümlerini uygularlarken de hiçbir şeyden de geri durmadılar; ellerinden gelen her şeyi yaparak her şeyi uyguladılar! AŞURANIN ÖZÜ BUDUR! Bizim, Aşuraya bakmamız gereken bakış açısı budur!!!

Aşuraya bakmamız gereken bir diğer bakış açısı ise:

6- ALLAHU TEBAREKE VE TEALA’NIN AŞURADAKİ TAKDİR BOYUTU

1. DERSİN SONU!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir