İçindekiler
İmam Mehdi (a.s) neden zuhur etmiyor?
Yüzyıllardır milyonlarca insan öbek öbek toplanıyor ve Mevlamız, Sahibimiz Hz. Hüccet b. Hasan El Mehdi’yi çağırıyorlar ama İmamımız gelmiyor.
●Dualar okunuyor ama İmam gelmiyor. ●Ziyaretler ediliyor ama İmam gelmiyor. ●Müesseseler kuruluyor ama İmam gelmiyor. ●Nezirler veriliyor, oruçlar tutuluyor, ihsanlar yapılıyor ama İmamımız Muhammed Mehdi (a.s-a.f) gelmiyorlar. Peki İmam Mehdi (a.s) niye gelmiyor? Bu konuyu işlemek istedim ve bunu da peşin peşin söyleyelim eğer böyle devam ederse İmam Mehdi (a.s) Zuhur etmeyecek! O Hazretin zuhuru için zuhurunu bekleyenlerden olmamız gerekir. Zuhuru beklemenin (Muntezirliğin) de sadece ama sadece tek bir nişanesi vardır ki başka hiç bir şekilde zuhur beklenilmez! Eğer böyle bir bekleyiş yoksa kim ne kadar Eccil Ela Ferecik "Allahım onun zuhurunu çabuklaştır" derse desin Kuran-i Kerimin tabiri ile bu feryad ve yakarışların hepsi yalandır. Peki Muntezirliğin nişanesi nedir? Muntezirliğin tek bir nişanesi vardır, o da: İmamı Zaman (a.s-a.f)'u razı etmektir. Bu rizayetinde (razı oluşun da), Ferdi rizayet değil, Toplumsal rizayet olması şarttır. Eğer ki İmam-ı Zaman (a.f) Şiî-Alevî-Caferî Toplumundan razı olacak olurlarsa zuhur buyuracaklardır. İmam-ı Zaman'ın bizden razı olması için ne yapmamız gerekir? Eğer İmam-ı Zaman (a.s) bizden razı olmayacak olursa bunun sebebi: Bizler, zuhuru bekleyenlerden olmadığımız içindir. Hz. İmam-ı Zaman bizden razı değil ise biz Muntezir değiliz! Eğer muntezir değilsek Şia da değiliz. (Bunun başka bir manası yoktur.) Peki Hz. Hüccet b. Hasan (a.s)'ın bizden razı olması ve bizim adımızı Şialarının adının arasına yazması için yapmamız gerekir? İmamı Zamanı razı etmenin tek bir yolu vardır; yolları yoktur! Bu rızayet (razı oluş) sadece bir iş ile oluyor; eğer o iş yapılacak olur ise Hz. Hüccet b. Hasan El Askerî (a.f) bizden razı olacaktır. O iş nedir? İmam Mehdi (a.s-a.f), bizim elzem olan işi yapmamızı bekliyor. İmam-ı Zaman bizden hiç bir işi yapmamızı beklemiyor sadece tek bir iş yapmamızı bekliyorlar ki o da Elzem olan iştir.
Elzem: En çok lazım olan, en çok gerekli olan anlamına gelmektedir. İmam-ı Zaman (a.s-a.f) bizden lazım olan işi, gerekli olan işi yapmamızı beklemiyor! İmam-ı Zaman (a.s-a.f) bizim Elzem (En lazım, en gerekli) olan işi yapmamızı bekliyor. Bizler, ne zaman en güzel olan işi, en elzem olan işi yaparsak ve İmam Mehdi (a.s-a.f)'u razı edersek Hz. İmam Mehdi (a.s)'da o zaman zuhur edecektir! Eğer ki bizler, "Şİİ/CAFERİ/ALEVİ toplumu olarak" Elzem olan işi yapmayacak olursak, İmam Mehdi’nin (a.s) gaybetinin üzerinden 10 Milyar yıl dahi geçse O Hazret (canımız ona feda olsun) zuhur etmeyecektir! Elzem ve Evceb olan iş yapılmadığı müddetçe zuhur gerçekleşmeyecektir! Bir Vacib iş vardır ve bir de Evceb olan iş vardır. Vacib: Farz olan iştir. Evceb: En farz olan iştir. En evceb ve en elzem iş ise: İmamı Zaman (a.s)'ı Razı edilmesidir. Elzem ve Evceb olan işin, Hz. İmam-ı Zaman (a.s)'ın zuhurunun muhakkak olması için şart olduğu hakkında elimizde delilimiz var mıdır?
Elzem ve Evceb olan işin, İmamı Zamanın zuhurunun, muhakkak olması için şart olduğunun delili: İmam Mehdi (a.s) veladetinden 5 yıl sonra Hicri 255. yılda gaybete çekildiler ve o günden bu güne kadar takriben 1200 yıldır da halen gaybettedirler ve bunun mukabilinde ise İmam Mehdi (a.s)'ın taraftarı olan Şii/Alevi/Caferi toplumu ise: ●En kalabalık meclisleri düzenlediler, ●Dualar okudular, ●Zikirler yaptılar, ●Namazlar kıldılar, ●Ehlibeyt şehadetlerinde matem tutup, Veladetlerinde bayram ettiler, Yani kısacası vaciplerin müstehapların hepsini yaptılar. AMA İMAM MEHDİ (A.S) ZUHUR ETMEDİ!
Şia toplumu güzel, hoş ve iyi olan işlerin tamamını yaptı ama İmam-ı Zaman (a.s) zuhur etmedi. Fakat Allah'ın vaadidir (ki Allah’ın vaadi haktır!) eğer zuhurun gerçekleşmesi için bizlere yapılması emredilen o iş yapılacak olursa İmam Mehdi (a.f) zuhur edecektir. Bunun manası: Yani eğer ki İmam gaybete çekildikten 2 yıl sonra dahi Şia toplumu bu elzem işi yapacak olsaydılar İmamımız zuhur ederdi. Eğer mübarek gaybetinden 20 yıl sonra da o elzem ve evceb vazife yapılacak olsaydı İmam zuhur ederdi. Şunu da söylememiz gerekir ki: Eğer bugün, bu saatte, bu dakikada, bu anların içerisinde Şialar-Aleviler-Caferiler bu elzemi, bu evcebi yapacak olurlarsa Allah'ın vaadi tahakkuk bulacak ve İmamımız Muhammed Mehdi b. Hasan El Askeri (a.s) alemleri nuru ile aydınlatıp İslam'ın, Kuran’ın ve namazın nurunu aleme hakim kılarak küfrü yok edip Adaleti hakim edecektir! Zuhurun tahakkuk bulması, bu elzem ve evceb işin yapılmasına bağlıdır. Ama sizler bakın: Milyonlar hatta 100 Milyonlar, farzları, vacibleri ve müstehapları topluluk halde yapmaların rağmen Hz. İmam-ı Zaman (a.f) zuhur etmiyorlar.
İmam-ı Zaman Niye Zuhur Etmiyor?
Çünkü evcebi (en farz olanı) yapmıyoruz. İmamın zuhur etmesi için bizim üzerimize düşen vazife: Evcebi yapmaktır. Elzemi terk ederek yapılan lazımlar bugüne kadar İmamı Zamanın zuhuruna sebebiyyet vermemiştir ve vermeyecektir! Yani Muntezir olduğunu iddia eden ya da ilan eden herkesin tek bir vazifesi vardır o da elzem olan işi yapmaktır.
BİR İŞİN EVCEB OLUP OLMADIĞI NEREDEN NASIL ANLAYABİLİRİZ?
Bir işin Evceb olup olmadığını anlamanın sadece tek bir yolu vardır: Hangi işin, hangi vazifenin, hangi görevin, hangi emrin taraftarı/müşterisi yoksa ya da varsa bile çok az ise o iş, elzem iştir; o iş, evceb iştir çünkü taraftarı ve müşterisi yoktur ama lazım ve farz olan işlerin ise müşterisi milyonlardır; iyi ve müstehap olan işlerin müşterileri ise yüzlerce milyonlardır. Elzem olan işlere bakacak olursanız şunu göreceksiniz ki: Elzem işlerin müşterisi-taraftarı ya yoktur ya da yok denilecek kadar azdır ve İmamı Zaman (a.f) da bu sebepten dolayı zuhur etmiyorlar! İmam Mehdi (a.s)'ın zuhuru, Allahu Tebareke ve Tealanın iradesinin altındadır ama Allah, zuhurun muhakkak olmasını ise insanlara bırakmıştır. Allah, İmamın zuhurunun muhakkak olmasını Şialara (Ehlibeyt taraftarlarına) bırakmıştır. Şia (Ehl-i Beyt taraftarları) toplumu, o istenilen konuma gelmediği müddetçe Allahu Teala İmam-ı Zaman'ı (a.f) göndermeyecektir! Yani İmam Mehdi (a.s), bugüne kadar gaybette kalmışsa ve bizler sahipsiz kalmış isek bunun tek sorumlusu biziz çünkü biz kendimiz istememişiz. Gaybet de biz insanlar yüzünden oldu çünkü biz İmamlarımıza sahip çıkmadık ve onları sattık ve sonrasında da gaybet oldu; aynı şekilde zuhuru da biz insanlar istemiyoruz diye tahakkuk bulmuyor/gerçekleşmiyor!
Bu Allah'ın vaadidir ve Allah'ın vaadi haktır! Bizler toplum olarak İmamı Zamanın zuhurunu istemememize rağmen elzem olan işi yapmadığımız müddetçe zuhur gerçekleşmeyecektir! Bizler, Şii/Alevi/Caferi toplumu olarak Elzem ve Evceb olan işi yapmadığımız müddetçe Allah İmamı Zamanı göndermeyecektir ki nitekim bugüne kadar göndermedi de!
İmam-ı Zaman (a.f)'un zuhurunun nişanesi olan bir takım işler ve vakıalar vardır, bunlar: ●Katliamlar, ●Hastalıklar, ●Toplu Ölümler, ●Açlıklar, ●Kıtlıklar v.b Bunların hepsi bugüne kadar defalarca kere tekrarlanmıştır. Masum İmamların (a.s) Haremleri defalarca bombalanmış ve patlatılmıştır. Oysa Haremlerin saldırıya uğraması o Hazret’in en önemli zuhur alametlerinden biridir. Bunların hepsi defalarca vuku bulmasına rağmen İmam Zuhur etmedi. Allah, İmamı göndermedi. Sadece bunlar da değil, diğer nişanelerin de tamamı gerçekleşecek olsa dahi İmamın (a.f) zuhur etmesi için kâfi değildir. Zuhurun gerçekleşmesi için bizim bir iş yapmamız gerekir. Tek bir işi yapmamız gerekir. O da Elzem olan işi yapmamız gerekir. Bizler o Elzem işi yapmadığımız müddetçe İmam-ı Zaman (a.f) gelmeyecek ve İmam Mehdi (a.f)'un Zuhuru tahakkuk bulmadığı sürece biz Şiaların durumunun nasıl (ve ne hâlde) olduğunu ileride Ayet-i Kerime ile birlikte açıklayacağız... Bizler, o zaman eğer İmam yok ise ve zuhur yok ise ne halde olduğumuzu görebiliriz. Bizlerin (Şii/Alevi/Caferi toplumunun) hiçbiri ama hiçbiri Elzem olan vazifeyi inkâr etmiyor. Hiç birimiz Elzem olan vazifeyi reddetmiyoruz. Reddetmiyoruz/Reddedemeyiz çünkü hepimiz, İmamı Zaman'a (a.s) , herkesten ne kadar da daha çok muhtaç olduğumuzu çok iyi biliyoruz.
ELZEM OLAN İŞİ YAPMAMAMIZA SEBEP OLAN ŞEY NEDİR?
Bizler, Elzem olan işi yapmadığımız konusunda hemfikiriz. Hepimiz hemfikiriz ki biz, Şia toplumu olarak Elzem olan işi yapmadık ve yapmadığımız gibi Elzem olan işin ne olduğu hususunda da hiç bir bilgimiz yoktur. Biz bu işin yapılması gerektiğini biliyoruz ama biz bu işin Elzem olan iş olduğunu ve İmamın zuhurunun tahakkuk bulması için olmazsa olmaz vazifemiz olduğunu bilmiyoruz. Biz, Şialar olarak Elzem olan işi yapmamışız ve İmamımız Hz. Hüccet b. Hesen El Esgeri (a.s) zuhur etmemiş. Peki bizler, elzem olan işi neden yapmıyoruz? Tek bir tane ana sebebi vardır ki geriye kalan sebeplerin tamamının var oluş nedeni ise bu ana sebebin var olması ile varlığını sürdürüyordur. Bu (ana) sebep nedir?
Bizler Elzem olan vazifeyi bugüne kadar yapmadık çünkü bizler, hayatımız boyunca yaptığımız hem ferdi, hem içtimai, hem sosyal, hem ekonomik, hem iktisadi, hem ibadi ve hem de bunlara benzeyen bütün işlerimizin, İmamı Zaman (a.f) ile olan ilişkisini bilmiyoruz. Biz namaz kılıyoruz ama namazımızın İmam-ı Zaman ile olan ilişkisini bilmiyoruz ve bu sebepten dolayı da Elzem olan işe yönelmiyoruz. Biz dost/arkadaş ediniyoruz ama kurmuş olduğumuz bu dostluk ilişkisinin İmam-ı Zaman (a.f) ile olan ilişkisini bilmiyoruz. Bu ilişkinin O Hazrete ne katacağını ve bu ilişkinin O Hazretten ne götüreceğini bilmiyoruz ve bilmediğimiz içinde elzemden uzak duruyoruz. Bizler, içtimai ve iktisadi işlerimizi yapıyoruz fakat bu işlerin, İmamı Zaman (a.f) ile olan ilişkisini ise bilmiyoruz. Yaptığımız bu işler, İmamı Zamana ne getiriyor ve İmamı Zamandan ne götürüyor? Biz bunları bilmediğimiz için İmamı Zaman'a (a.f) karşı vazifemiz olan Elzemi yapmıyoruz.
PEKİ BİZ VAZİFEMİZ OLAN ELZEMİ YAPMADIĞIMIZDA NETİCESİ NE OLUYOR? Neticede de Allah İmam-ı Zamanı bizden alıyor ve de geri vermiyor. PEKİ BÖYLE OLDUĞUNA DAİR DELİLİMİZ VAR MIDIR EĞER VAR İSE DELİLİMİZ NEDİR? Elbette ki delilimiz vardır. Delilimiz: İmam Muhammed Taki El Cevad (a.s) buyuruyor: İza Gezibellah Tebareke ve Teala Ela Xelgih Allahu Tebareke ve Teala insanlara gazab ettiği zaman, Nehana En Cevarihim Bizi onlardan alır. Biz Ehlibeyti onlardan alır/Bizi onlardan koparır/Bizi onlara göndermez. Peki Allahu Tebareke ve Tealanın gazaplandığı şey nedir?
Allahu Tebareke ve Tealanın gazaplandığı şey, insanların yapmış olduğu işler ve amellerdir. Allahu Tebareke ve Tealanın gazaplandıgı bu işler, bazen günah işlerdir ama bazen de tam aksine Farz, Vacib, Müstehap, Sünnet işerdir. Yani iyi işler oluyor. Bu işler, bazen yapıldığı zaman Allahu Tebareke Teala insanlara gazaplanıyor. Eğer Sadece günah işlerden dolayı olacak olsaydı, İmam Muhammed Taki (a.s)'ın hadisteki hitabının şöyle olması gerekirdi: "Sizler günah işlediğiniz için Allah sizi bizden koparıyor ve siz, bizden (Ehlibeytten) mahrum bırakıyor. Ama İmam Muhammed Taki (a.s) bunun tam aksine şöyle buyurmaktadır: Allah, size gazab ettiği için buyuruyor. Bu gazab amellerinizden dolayıdır. Bu ameller, bazen kötü amellerdir ama bazen de iyi amellerdir ve bu iyi ameller ise bazen vacib ameller de oluyor. AMA O GAZAB EDİLEN AMELLER HİÇ BİR ZAMAN EVCEB OLAN AMELLER DEĞİLDİR. Yani kısacası Allahu Tebareke ve Teala Bir kişinin İmamı Zaman (a.f)'un zuhurunun tahakkuku için yapılması şart olan ve Evceb (en farz) ve Elzem (En çok lazım) olan vazife yapılmadan yapılan, her amelden dolayı insanlara gazaplanıyor. Allahu Tebareke ve Teala'nın rızası, Evceb ve Elzem olan vazifenin gölgesinde yapılan amellerin içindedir ve Allahın Gazabı ise Evcebi (En farzı) terk ederek Vaciblerin ve Müstehapların peşinde koşanlar içindir. Ve Allah insanlara gazap ettiği müddetçe, (insanlar evcebe yönelmedikçe) Allah, İmam-ı Zamanımızı bizlerden alacak ve İmamımızı bizlere göndermeyecektir!
İmam Muhammed Taki (a.s)'ın, bu hadisin (İza Gezibellah Tebareke ve Teala Ela Xelgih, Nehana En Cevarihim)'in zimminde buyurduğu bir başka hakikat ise: "Sizler Elzemi terk ederek ve de bir takım lazımları yaparak kurtulacağınızımı zannediyorsunuz. Hayır kurtulamıyacaksınız!" Yani bu hadisin zimminde buyruluyor ki: Eğer ki sizler Elzemi ve Evcebi terk ederek bir takım lazımlar ile vacibleri yapacak olursanız sizlerin yapmış olduğu o vacibler ile lazımların, günahtan farkı yoktur! Çok enteresan bir cümledir. Siz lazımları yaptınız ama elzemi yapmadınız. Sizler, namaz kıldınız, farzdır ama sizler öyle bir namaz kılmadınız ki İmam-ı Zaman'ın zuhuru tahakkuk bulsun. Eğer ki siz, bu şekilde namaz kılmadıysanız ve kılmıyorsanız, sizin kılmış olduğunuz bu namaz ke en lem yekundur, sanki Terk-i Selat ile aynıdır. Bizler (Alevi-Caferi-Şii toplumu olarak) bugün bir arkadaşlık bağı kurmuşuz ki kurmuş olduğumuz bu arkadaşlık bağının İmam Mehdi (a.s)'a ve zuhuruna hiç bir faydası yararı yoktur. Örneğin: Sizin bir arkadaşınız var ve sizin bu arkadaşınız: ●Ehl-i Namazdır, ●Ehl-i Oruçtur, ●Ehl-i Hacc dır, ●Tevellaya ve Teberraya sahip, her şeye sahip, her şeyi mevcut ama bu arkadaşınızın bir şeyi yoktur ve bu olmayan şey, İmam Mehdi (a.s)'a ve zuhuruna faydası, yararı ve katkısı yoktur!
Bu hadis de buyruluyor ki: Sizin bu arkadaşlığınız: Bir kafir ile; bir Eduvullah (Allahın düşmanı) ile; bir Eduvvu Eimme (Masum İmamların düşmanı) ile; bir Eduvvu'd Din (Dinin düşmanı) ile arkadaşlık/dostluk etmeye benziyor. Kezalike, iktisadi işlerimizde, ilmimiz de böyledir.
Bu hadis buyuruyor ki: "Siz bir ilim edinmişsiniz ki bu ilim sıradan işlere yarıyor." Allah'ın, ilmi yaratıp Kuran ve Ehlibeyt ile nazil etmesinin sebebi mezarlıklarda okunması için değildi/değildir. Allahu Tebareke ve Teala, Kuranı ölülere göndermedi. Eğer ölülere göndermişti ise Kuranın bu dünyada ne işi var? Allahu Tebareke ve Teala Kuranı bize gönderdi; gönderdi ki okuyalım, anlayalım ve ona amel edelim. Bu hadis buyuruyor ki: "Eğer ki sizler, ilminizi zuhurun muhakkak olmasının dışındaki işler için kullanacak olursanız sizin bu mevcut ilminiz ile İblisin ilmi arasında hiçbir fark yoktur." Kezalik Mal, Kezalik evlat, Kezalik her işte böyledir. Peki Yaptığımız her işin İmam Mehdi (a.s) ile ve zuhuru ile olan ilişkisi nedir? Biz bu hadisin zimminden şunu anlıyoruz ki İmam şunu buyuruyor:
Eğer ki sizler, muvaffak olmak istiyorsanız ise, eğer ki sizler, gerçekten de biz Ehlibeyt'in şiası olmak istiyorsanız ise, eğer ki sizler hakikaten zuhur ehli olmak istiyorsanız bir gözünüzün zirvede diğer gözünüzün ise yerde olması gerekir. Ne zirveden kopabilirsiniz ne de yoldan kopabilirsiniz. Hem zirveye hem de yola kilitlenmemiz lazım. HANGİ YOLA GİDİYORSUNUZ? HANGİ YOLDAN GİDİYORSUNUZ? GİTTİĞİNİZ YOL NEDİR? YOL: İnsanın yaptığı ameller ve işlerdir. ZİRVE: İmamın özüdür. İmamın zuhurudur. Velayettir. Bizim hedefimiz o zirvedir. Bizim hedefimiz o Nur-î Mutlak'ın aleme tecellisidir. Yolumuz ise o Nur-î Mutlak'ın emirleridir. Ama eğer ki bizler, hem yola hem de zirveye (hedefe) muteveccih olmayacak olsak ve bu hâl ile de 1000 yıl namaz kılıp, 1000 yıl oruç tutarak "Yebnel Hesen! Yebnel Hesen! Ey İmam-i Zaman! Eccil ela zuhurik!" diyerek feryatlar da koparsak Allah, İmamı Zamanı göndermeyecektir! Çünkü bizler bu durumda iken elzemi terk etmiş oluyoruz. Yolda ne yapmamız gerektiği hususunda habersiz olmuş oluyoruz. Bizler, bu durumda iken hep bu dünyadaki işlerin güzelliğine bakıyoruz. Biz bakıyoruz: Namaz kılmak güzel mi? Güzel. Dua okumak güzel mi? Güzel. Kuran okumak güzel mi? Güzel. Kumar oynamamak güzel mi? Güzel. Biz hep bunlara bakıyoruz ama bunların hiçbiri elzem değil bunların hepsi lazımdır, farzdır.
Elzem ve Evceb olan iş nedir?
Elzem olan iş ise budur ki: Allah'a yalan konuşmamak. İmam-ı Zaman'a (a.f) yalan konuşmamak. Bizler, hepimiz İmam-ı Zaman'a yalan konuşuyoruz. Bizler, her gün en az 5 vakit namaz kılıyoruz ve 10 defa Fatiha Suresi okuyoruz. Her bir Fatihada bir kere olmak suretiyle günde en az 10 defa: İYYAKE NEBUDU VE İYYAKE NESTEİN (Biz yalnızca sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz.) Bu bir duadır ki namazda farz boyutta olan tek duadır. Bunu okumazsan Namazın batıldır çünkü bu ayeti namazda okumak farzdır. Peki bizler Allah'a nasıl ibadet ediyoruz, bizler Allah'a nasıl tapıyoruz. TAPMAK: İtaat etmektir, sözünü dinlemektir. Bu nasıl bir tapınmaktır ki Allah bize evcebi yapmayı emrediyor ama bizler ise evcebi terk ederek evceb olmayan işlerin peşinden koşuşturuyoruz? Eğer ki bizler elzemi bir köşeye bırakarak lazım olanları yapacak olursak; en güzeli bırakarak, güzeli yapacak olursak: Kuranın tabiri ile bizim için kıyamet gününde terazi (mizan) dahi kurulmayacak çünkü elzemi terk ederek lazımların peşinden koşan kişilerin hiç bir ameli kabul değildir, kabul değil ise yani yoktur. Bunu biz kendimiz mi diyiyoruz? Hayır? Kim diyor? Bizzat Allahu Tebareke ve Teala'nın kendisi Kur'an-i kerimde buyuruyor. Kehf Suresinin 103. ve 104. ayetlerinde Allahu Tebareke ve Teala şöyle buyuruyor: (Ey Peygamberim!) قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا De ki: "İşledikleri amel bakımından hiç bir amel sahibi olmayanların uğradıkları hüsranı görmek ister misin, sana onların kim olduğunu söyleyeyim mi?" Yani Allahu Tebareke ve Teala buyuruyor ki, bir takım insanlar var ki onlar, ömürlerini Allaha ibadet etmekle geçiriyorlar ama o kişilerin hiç bir ameli (hiç bir şeyi) yoktur. Bu adamlar ki bir ömür günah işlemeyerek ibadet ve itaatte bulunmuşlar ama hiçbir şeyleri yoktur. Bunlar Hüsrandadırlar. Bu kişiler, Tağut gibi adamdırlar. Bunlar, müşrik gibi adamdırlar. Onlarında ameli yoktur, bunlarında ameli yoktur. De ki: "İşledikleri amel bakımından hiç bir amel sahibi olmayanları, uğradıkları hüsranı görmek istermisin, sana onların kim olduğunu söyleyeyim mi?" اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ Ellezine: Onlar, o kimselerdir ki, Delle se'yuhum fil heyat'ud-dünya ve hum yehsebun "Onlar, dünya hayatında iyi işler yaptıklarını sanırlarken, yaptıkları boşa gitmiş olan kimselerdir." Yani, Onlar o kimselerdir ki sâyelerine, çabalarına ve zahmetlerine rağmen elzem işi yapmadıkları için hüsrana uğramışlardır. Bu kişiler iş yapmışlar, farza uymuşlar ama evcebe uymamışlardır. Bunlar, Evceb olan iş dururken gidip başka bir farzı yapmışlardır. Bunlar güzel iş yaptıklarını, ibadet ettiklerini, itaat ettiklerini, kulluk yaptıklarını, hiç (bir zaman için dahi olsa) harama yönelmediklerini düşünmelerine rağmen ve kendilerini de güzel iş yapan kişiler olarak görmelerine rağmen, hiçbir şeyi olmayan kişilerdir. Onlar, bu kişilerdir ki güzel iş yaptıklarını zannediyorlar ama güzel iş yapmıyorlar. Bunlar, ibadet ettiklerini zannediyorlar (zahiren ibadet ediyorlar da) ama aslında onlar ibadet etmiyorlar. PEKİ BUNLARIN AKIBETİ NEDİR?
Bu kişiler hakkında Kur'an'da Kehf Suresinin 105. ayetinde buyuruluyor ki: حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ Hebitet ea'maluhum Onların amel diye bir şeyleri yoktur. Yapmış oldukları o güzel işlerin tamamı Elzemi ve Evcebi terk ettikleri için yok olup gitmiştir. Elzemi terk ettikleri için o güzel işlerinin tamamı çürümüştür حَبِطَتْ Hebitet heba olmuştur. Peki biz, bu kişilere ne yapacağız? Kehf Suresinin 105. Ayetinde buyuruluyor ki: فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا Biz Kıyamet gününde Onların amellerini tartmak için terazi dahi kurmayacağız. Peki niye? Çünkü Hesap, kitap ve mizan mümin için vardır. O müminler ki sürçmüşler, tökezlemişler onlar için terazi (mizan) kurulacak. Onların amelleri tartılır. Elzemi yapanların amelleri tartılacak. Elzemi yapmayan hiçbir kimsenin, (Münafıkların, Müşriklerin, Kâfirlerin) amellerinin hiçbiri tartılmayacak! Onlar için Hesapta yoktur Kitapta yoktur! Ben demiyorum, Allaha bizzat kendisi Kuranda buyuruyor ki: Biz o gün onlar için terazi dahi kurmayacağız. TERAZİ KİMİN İÇİN KURULUR? Bunu iyi bilin, hepimiz iyi bilelim ki! Allahu Tebareke ve Teala abes işler meydana getirmez/irade etmez. Bir düşünelim Terazi ne işe yarar? Terazi, tartım yapmaya yarar ve bir şeyin ağırlığını ölçmek için kullanılır. Allahu Tebareke ve Teala buyuruyor ki: Hebitet Ea'maluhu (Onların "elzemi terk edenlerin" amelleri heba olmuştur "çürümüştür", yok olmuştur.) Bu kişilerin ki tartılacak bir amelleri yok iken olmayan şey nasıl tartılacak? Elzem iş: İmam Mehdi (a.s)'ın şiası olabilmemiz için gerekli olan ve İmamımızı razı edecek işin ta kendisidir. İmamı Razı edebilmemizin yegane yolu Elzem olan vazifemizi yapmaktır. Elzem olan işi yapmamamızın ise yegane sebebi: Yapmış olduğumuz bütün ilişkilerimizin, (İbadetten-Îtaate, İktisattan-Siyasete, Savaştan-Barışa, Dostluk ilişkimizden-Akrabalık ilişkimize kadar olan her iş ve ilişkimizin) İmamı Zaman (a.s-a.f) ile olan ilişkisini bilmememizdir ve bilmediğimiz için de Biz Şiî/Alevî/Caferî toplumu olarak Elzem vazifeyi yapmadık/yapmamışız. Peki bu durumda bizlerin amellerinin akıbeti ne oluyor? Bizim amellerimiz ise, (yaptığımız o iyi işlerin tamamı) yok oluyor; heba oluyor. Çünkü bizler Elzemi terk ederek lazımların peşinde koşarak hiç amel yapmayan ve Allaha hiç amel etmeyen Müşrikler ile aynı seviyeye düşüyoruz. Çünkü bizler İmamı Zamanın rızasını kazanmamız için şart olan ameli, elzem vazifeyi yapmayarak yaptığımız diğer bütün lazımları, müstehapbatı ve vacibatı yok ettik. Peki bu elzem iş nedir ki, bu işin yapılmaması diğer bütün işleri heba ediyor? Bu Elzem vazife nedir ki İmam Mehdi (a.s)'ın rızası bunun içindedir? Bu Elzem vazife nedir ki bu işi yapmayacak olursak bizim, 12. İmamımız Muhammed Mehdi (a.f)'a olan sevgimiz ve muhabbetimiz makbul olmuyor ve Ehlibeytin dergahından geri çevriliyor?
Elzem ve Evceb olan bu iş nedir ki, bu işin yapılmaması, bütün işleri heba ediyor? Aynı İblis gibi bir ömür secde ediyorsun hepsi heba oluyor. Eğer, basiretli bir şekilde dikkat edecek olursak biz şunu görebiliriz ki: Evcebi ve Elzemi terk eden kişide İblis'in misali tahakkuk ediyor. Meğer İblis Mümin değil miydi? Yoksa İblis Namaz mı kılmıyordu? Bunu bilin ki! İblisin sadece bir secdesi 1000 yıl sürmüştü. Peki İblis niye kovularak, lanetlendi? Çünkü İblise Elzem vazife emredildiği zaman o. elzemi yapmadı. İblis lazım olan işlerin tamamını yapıyordu, sadece bir işi yapmıyordu, o da Elzem olan iştir. Yani eğer ki bizler Elzemi yapmayacak olursak, bizim ile İblis arasında hiçbir fark kalmayacaktır. Peki elzem ve evceb olan vazife/iş nedir? İmam (a.s) buyuruyor ki: "Elzem olan iş, insanı Masum İmam'ın mutlak velayetine götürecek işten başka bir iş değildir." Kişi, kendisini İmam’ın mutlak velayetine götürecek işi yapmayacak olursa, o kişi ke enne hu (hiç bir amel yapmamıştır.) Elzem olan vazifesini yapmayan kişi hiç bir amel yapmamış kişi gibidir. Peki bizleri İmam Zaman’ın (a.s) mutlak velayetine götürecek olan iş nedir? Nudbe Duası okuyup, sonra normal hayatımıza devam mı etmektir? Cevşen-i Kebiri mi okumak mıdır? Her gün başımıza Kuran mı koymak mıdır? Yoksa her gün 1000 defa kuru kurusuna salavat mı getirmektir? Bakınız bizim günah ile işimiz dahi yok. Biz, bir kişinin kalkıp İmam’ın mukaddes vücuduna tehditte bulunmaya kalkışmasını tefekkür dahi edemiyoruz! Biz, bir kişinin kalkıpta İmam-ı Zaman’ın (a.s) hakk ve hukukuna saldırıda bulunmasını tefekkür dahi edemiyoruz! Biz bunu tefekkür dahi etmek istemiyoruz çünkü böyle bir kişi aslen mürteddir. Siz bir adam düşünün ki, bu kişi hiçbir Zamanının İmamına karşı haddi aşmıyor ve de tehditte bulunmuyor. Bizim meselemz le bir kişinin, İmamın Velayetine ulaşması için ne yapması gerektiğidir. Böyle bir kişinin, İmamın velayetine ulaşabilmesi ve İmamın velayetinin o kişide tecelli etmesi için ne yapması gerekir? EĞER ZUHUR YOK İSE KUR'AN GERÇEK MANÂDA TECELLİ ETMİYOR/ETMEYECEK. Bugün bizim aramızda olan Kuran, Allahu Tebareke ve Teala'nın, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a)'e indirdiği Kuranın tam olarak kendisidir ama hükümet ve hakimiyeti bakımından, anlama bakımından ve bereket bakımından ise Allahu Tebareke ve Teala'nın Kuran-i Kerimin içine koyduğu bereket bu değildir. Aramızda bulunan ve bizimde kıldığımız namaz, namazdır; Allah farz etmiştir ve bu şekilde farz emretmiştir ama bu namaz, o namaz değildir ki, bu namaz hakim olunca nuru Alemleri sarsın. Namazın nurunun alemleri sarması gerekir. Namazın özü bizlerde yoktur, bizlerde olan şey namazın bir kokusudur, namazdan bir esintidir. Bizim duamızda böyledir. Meğer mümkün müdür ki bir mümin dua etsin ve Uhud Dağı ikiye yarılmasın, böyle bir şey mümkün değildir ama biz dua edince olmuyor. Peki niye olmuyor? Çünkü bizlerde Duanın özü yoktur. Niye yoktur? Çünkü İmamın özü aleme tecelli etmemiştir ve kendisi (a.f) gaybettedir. Peki bu ilişki nedir ki İmam olmayınca hiçbir şey gerçek manada tamam olmuyor?
HERKES BUNU ÇOK İYİ BİLSİN Kİ! Kuran-i Kerimin özü, İmam-ı Zaman’ın öz vücududur. Duanın özü, İmam-ı Zaman’ın öz vücududur. İbadetin özü, İmam-ı Zaman’ın öz vücududur. İmamın öz vücudu ile ibadetin hiç bir farkı yoktur ve İmamın özü aynı zamanda Kur'an'dır. İmam-ı Zaman’ın özü aynı zamanda Adalettir. Bizler sürekli diyoruz ki İmam zuhur edince, yeryüzünü adalet ile dolduracak. Bunu sürekli tekrar ediyoruz ama bu ne anlama geliyor?
Öncelikle şunu bilmemiz lazım çünkü hakikat budur, İmam Mehdi (a.s-a.f) zuhur ettiği zaman elinde yeni bir İktisadi kanun kitabı getirmeyecek ki geldiği zaman şöyle feryat etsin:
"Ben bu Sosyalist, Faşist, Komünist, Emperyalist ve diğer bütün dünyevi/tağuti görüş ve akımların kanunlarını kaldırdım ve bundan sonra elimdeki bu kanunlar uygulanacak. Ve artık hiç kimse hiç kimseye zulüm etmeyecek/edemez." Böyle bir çağrı, ilan ve kıyam söz konusu dahi değildir, böyle bir şey yoktur! İmam Mehdi (a.s) zuhur edip, yeryüzüne ayak bastığı ânda Hak, Hakikat, Adalet ve Kuran gerçek manası ile Zahir ve Hakim olacak. Peki bizim İmamın velayetine ulaşabilmemiz için ne yapmamız gerekir ki yapmadığımız takdirde biz Kur'an'ı bu dünyadan kaldırıp atanlardan oluyoruz? Allahu Tebareke ve Teala Kuranı yeryüzüne göndermesinin sebebi sadece gölgesinin mi hakim olması idi? -HAYIR. Allahu Teala Kuranı göndermedi ki bu gün ki kadar hakimiyeti az olsun. Ya da Allahu Tebareke ve Teala Namazı emir etmesinin sebebi, bizler emme basma tulumba gibi eğilip-eğilip kalkalım ve de namazın hiç bir nimet ve bereketine de mutenneim olamayalım mıydı, yani sebebi bu muydu? -Hayır! Peki sebebi ne idi? Allah'ın Namazı emretmesinin sebebi budur ki: Bir adam Tekbiretu’l İhram deyince Miraca çıksın ve Esselamu aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu deyinceye kadar da bu Mirac olayı onun için devam etsin. Namaz emri, emir olundu ki Melekler onun önünde secde etsin ama bizde ise hiçbir şey yok. En iyi olanımızda bile belki de bir gölgesi var. Şu anda bizlerin arasında en iyi namaz kılan kişi, vahiy olunan namazın sadece bir kokusuna sahiptir. Düşünün ki Bir Arif, Bir Müçtehid en iyi namazı kılıyor, kılmış olduğu namaz ki emir olunmuş namazdır ama o Ağaların dahi kılmış olduğu namazlar, Allahın İndirdiği, Peygamberin kıldığı, Ehlibeyt'inin tebliğ ettiği namazın yalnızca bir kokusuna sahiptir, başka da hiçbir şeyine sahip değildir. Eğer ki bir kişi İmam-ı Zaman’ı razı edecek ve zuhurun tahakkuku için yapılması şart olan Elzemi yapmayacak olursa o kişi Kurana ve Kuranın hakimiyettine düşmandır. Neden? Çünkü hakim olmasını istemeyen kişi, düşmandır. Çünkü Şia toplumu hep beraber Elzem ve Evceb olan vazifeyi yapacak olursa Zuhur gerçekleşecek ve Zuhurun gerçekleşmesi ise İmamın hakim olması demektir. (Yani Dinin, Kuranın, Adaletin, Hak ve Hukukun hakimiyeti). Kim hangi sebepten dolayı olursa olsun ve Elzem vazifeyi terk ederse terk eden o kişi, İmamın düşmanıdır yani Dinullah'ın düşmanıdır. Bu da demektir ki Elzemi terk eden kişi Allah'ın düşmanıdır. Bir kişi, İmam Mehdi (a.s)'ı sevdiğini söylemesine rağmen, Elzem olan (o) vazifeyi yapmıyorsa, Elzemi yapmayarak aşık olduğunu iddia eden bu kişinin yapmamasının anlamı şudur: Biz, İmam-ı Zaman’ı çok seviyoruz ama bize emredilen Elzem olan vazifemizi de yapmıyoruz çünkü biz İmam-ı Zaman’ın zuhur etmesini istemiyoruz. Niye zuhuru istemiyoruz? Çünkü İmam-ı Zaman zuhur edecek olursa; Kuranın nuru gelecek, Duanın nuru gelecek, İslamın nuru gelecek, Kâ'be'nin nuru inkişaf edecek ve biz bunların hiçbirini istemiyoruz çünkü biz bunların tamamına düşmanız (bu kişi ameli ile bunları ortaya koyuyordur.) ELZEM OLAN İŞİ YAPMAYAN KİŞİNİN AMELİNİN ANLAMI BUDUR/BAŞKADA HİÇBİR ANLAMI YOKTUR. Her kim, hangi sebepten dolayı olacak olursa olsun, Elzem olan vazifeyi yapmayacak olursa, O kişi Kuranın dünyaya hakim olmasına karşı gelen kişidir, Kuranın hakimiyetine muhalefet eden kişidir ve Kuranın nurunu, azametini ve makamını inkar eden kişidir. Peki Elzem olan o iş nedir?
Gaybet döneminde yapmamız gereken, Elzem ve Evceb olan tek bir iş vardır. O iş: ZUHUR TOPLUMUNU HAZIRLAMAKTIR. Herkesin üzerine herşeyden önce farz olan tek bir iş vardır ve o iş ise zuhur toplumunu hazırlamaktır. Her kim ne koşulda olur ise olsun, hangi şart altında olursa olsun, kaç yaşında olursa olsun, hangi hastalık ve illetlere müptela olacak olursa olsun, ne kadar yokluk ve yoksulluk çekerse çeksin veya zenginlik yada hangi ilmi seviyede olacak olursa olsun; rüşd çağına yeni girmiş çocuklardan tutun canı boğazına gelmiş ve dili tutulmuş olan kişilere kadar herkesin yapması gereken tek bir Evceb (Elzem) vardır, O iş de: İMAM MEHDİ (A.S)'IN ZUHURU İÇİN ZUHUR TOPLUMUNU HAZIRLAMAKTIR. İnsanların hepsini, Şiaların hepsini, Aleviler hepsini, Caferilerin hepsini, teki tekine İmam Mehdi (a.s)'ın zuhuruna hazır hale getirmektir. Bizim tek evceb işimiz budur, bizlerin zuhur toplumunu hazırlamaktan başka hiçbir evcebimiz yoktur. Caferi/Alevi/Şia toplumu, İmam Mehdi (a.s-a.f)'un zuhuruna amade olmadığı müddetçe İmam Mehdi (a.s) zuhur buyurmayacaklar, ki nitekim bu güne kadar biz toplum olarak amade (hazır) olmadığımız için zuhur buyurmadılar. Yani İmam (a.s), bugüne kadar zuhur etmedi iseler ve bugünden sonra (bir müddet için dahi olsa) zuhur etmeyecek olsalar bunun tek sebebi: Toplumun, İmamın zuhurunu istememeleridir. İstisnalar hariç (ki o istisna dediğimiz kısım çok az ve çok nadir bir gruptan ibarettirler; o azınlık kimselerin dışındakilerin tamamı) İmam’ın gelmesi için şart olan vazifeyi (Evcebi=Zuhur toplumunu hazırlama işini) yapmıyorlar. Çünkü o ender kişilerin dışındaki kimselerin tamamı Münkirdir!
Elzem olan o işin önceliği nasıl bir önceliktir? İmam Humeyni (s.a) Elzem işin önceliği ve önemini tanımlarken şöyle buyurmuşlardır: "DİNİN ÖZÜ TEHLİKEDE İSE, NAMAZ TEFERRUATTIR." Yani Elzem olan iş (zuhur toplumunu hazırlamak) vazifesi var iken, biz gidip o mesele ile veya bu mesele ile dergir olamayız. Bizim tek bir meselemiz var o da zuhur toplumunu hazırlamaktır. Bizim her şeyden önce yapmamız gereken iş, zuhur neslini vücuda getirmektir. Allahu Tebareke ve Teala, zuhur neslini vücuda getirme vazifesini bizim uhdemize bırakmıştır. Bu vazifeyi, ne Peygamberinin ne de Hak Halifelerinin (İmamların) uhdesine bırakmadığı gibi Allahu Tebareke ve Teala bunu kendi uhdesine de almamıştır. Bu vazifeyi yalnızca bizim (Şiaların/Caferilerin/Alevilerin) uhdemize koymuştur. Bu vazife bize aittir ve de bizim yapmamız gereken en öncelikli farzımızdır. Eğer ki biz, İmamımız Hz. Sahibez-Zaman (a.f)'un zuhurunu meydana getirecek olan işleri yapmayacak olursak bu halimiz o Hazret’in zuhuruna muhalefetten başka bir şey değildir' Zuhura muhalif olmak ne demektir? Zuhura muhalif olmak demek, yani Kur'an'a muhalif olmak, yani İslam'a muhalif olmak, yani İlahî Hakimiyyete muhalif olmak demektir. Kim zuhura muhalif ise Allahın emirlerinin hakimiyettine muhalefet içindedir. Müminlerin en Elzem vazifesi budur ve bundan başka bir vazifemiz de yoktur. Bizim vurdumduymaz bir şekilde giderek, birilerinin tecvid derslerini takip etmeye hakkımız veya lüksümüz yoktur. Bizler zuhur neslini hazırlamak ile mükellefiz ve bizim bu mükellefiyetimiz, ne bedel ödenmesi gerekirse gereksin o bedeli ödeyerek yerine getirilmesi şart olan bir mükellefiyettir. Müslümanlık, Müminlik, Alevilik, Şiilik öyle o kadar da basit değildir; eğer bizler, İmam Ali (a.s)'ı ve evlatlarını sevdiğimizi ve onların yolunun, yolumuz olduğunu söylüyorsak o zaman elzemi yapmaktan başka hiç bir "en" öncelikli farzımız yoktur! Eğer namaz kılmak Müslümanlıkta baki kalmak için yeterli olsaydı İblis baki kalırdı ve lanetlenerek kovulmazdı çünkü İblis de namaz kılıyordu hem de öyle bir namaz ki yalnızca 2 rekat namazı 3000 yıl sürmüştü ama namaz, mahlukatın hak yolda baki kalması için yeterli değil/değildir.
Namaz kılmak İnsanın hak yolda baki kalabilmesi için kafi değildir. Namaz farzdır ama tek başına kafi değildir. Eğer ki farzlar tek başına yapıldığı zaman hak yolda sabit kalınabilseydi İblis ki Namaz kılıyordu o da bu yolda sabit kalırdı ama İblis, namaz kılmasına rağmen bu yoldan saptı ve lanetlenerek kovuldu. Gaybet döneminde yaşayan onlarca hatta yüzlerce alim mevcuttu halen de mevcutlar. Bu kişilerin hepsi alim idi. Bunların içinde geceleri 300 rekat, 400 rekat namaz kılanlar vardı. Bu kişiler bir ömür boyunca gece namazı kılmışlardı ama buna rağmen maalesef ki mevzu bahis Velayet-i Ali b. Ebu Talib (a.s) olduğu zaman ise Tağutların ve Müşriklerin yanında yer aldılar. Peki bizler ne yapalım? Namaz kılmadan, oruç tutmadan ve farzları terk etmiş bir halde sadece muntezirlik iddiasında mı bulunalım? Bakınız eğer ki, İmamın zuhuru namaza hakim olmayacak olursa, kılınan o namaz, namaz değildir! Eğer ki İmam Mehdi (a.s)'ın zuhur ideolojisi oruçlarımıza hakim olmayacak olursa bizim tuttuğumuz oruçlar kendimizi aç ve susuz bırakmaktan öteye gitmez/gidemez. Bizim bütün farzları yerine getirmemiz gerekir ama o farzların her birine zuhur ideolojisinin hakim olması, hepimiz için evcebtir. Bu dünyadaki hangi iş Kuranın dünyaya hakim olmasından daha önemli olabilir ki biz Şiiler gidip o işi yapalım? İmam Mehdi (a.s)'ın zuhuru demek yani Kur'an'ın yeryüzüne hakimiyyeti demektir. Her kimin, her neyi var ise bu yolda seferber etmesi gerekir. Şii/Alevi olduğunu söyleyen herkes hem canını, hem malını, hem de ilmini (yani Her şeyini) İmam-ı Zaman’ın zuhur için feda etmesi, herkesin evceb vazifesidir.
Şunu da unutmayın ki:
Bu mekteb (EHL-İ BEYT MEKTEBİ) öyle bir Mekteptir ki bu mektebe sadaka HARAMDIR! HARAM!
Bunu hiç kimse hiçbir zaman unutmasın Muhammed ve Âl-i Muhammed’e sadaka haramdır!
İmam Mehdi’ye artık (çöp) vakit harcanmaz!
İşe yaramayan, gereksiz, boş vakitler İmam Mehdi (a.s)’a adanmaz.
İşe yaramayan vakitler İmam Mehdi (a.s)’a harcanmaya çalışılmaz.
En değerli ve en bereketli vaktinizi İmamı Zamana feda edip, en değersiz vaktinizi kendine ayıracaksınız ki, İmam Mehdi (a.s)'a feda ettiğin o değerli vakitte yaptığınız işin bereket ve nuraniyyeti ile değersiz gördüğün o vakitleriniz bereketlensin. Eğer ki sizler, değerli olan vaktinizi bu şekilde İmam-ı Zaman (a.f)'a feda edecek olursanız, işte o zaman alemdeki bütün beşeriyyet toplanıp senin o değersiz saydığın vaktin bereketini hesaplamaya çalışacak olsa dahi yine de o vaktin bereketini hesap edemezler ama en değerli vaktini İmam Mehdi (a.f)'dan esirgeyecek olursanız o zaman ömrünün tamamı (bütün Amellerin, bütün ibadet ve itaatlerin) HEBİTET EA'MALUHUMDUR. Boştur! Bomboştur! Hiç bir faydası yoktur; ne dünyevi ne de uhrevi hiç bir kazanç elde edemezsiniz! Elinde var olan bir takım şeyleri İmam Mehdi (a.s-a.f)'dan esirgeyen kişilerin bir şekilde emanetdar, hazinedar ve yahut hamal olmaları mümkündür ama malik olmaları ki asla mümkün değildir! Müstefi (istifade eden) olması asla ama asla mümkün değildir. Müteberrik (bereketi ile bereketlenen) olması asla ve katta mümkün değildir.
Bunun içinde Elzemi ve Evcebi yapmadan lazımları ve vacibleri yapmak boştur çünkü elzem ve evceb olan işin gölgesinde yapılmayan hiçbir lazım ve vacib amel makbul (kabul olan) amel değildir. O Amellerin Allah katında hiç bir değeri ve itibarı yoktur.
İmam Caferi Sadık (a.s) bu hususta şöyle buyuruyorlar:
Xellag b. Gessar naklediyor ve diyor ki bir gün İmam Caferi Sadık (a.s)’a sordum:
Ya Eba Ebdillah! Ya Yebne Resulallah! Kaim (Hz. İmam Mehdi (a.f)) doğdu mu?
İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle cevap buyurdular:
Hayır! Doğmadı.
“Bu soru İmam Cafer-i Sadık (a.s)’ın İmamet döneminde sorulmuştur, İmam da hayır, doğmadı buyurmuştur.”
İmam Sadık (a.s) sözlerine şöyle devam ettiler:
“Hayır! Doğmadı. Eğer ki ben Onun (İmam Mehdi (a.s)’ın) doğduğu dönemde yaşayacak olsaydım, Hayatımın bütün günlerini ona hizmet etmek ile geçirirdim.”
Şimdi buraya dikkat edin!
İmam Cafer-i Sadık (a.s) kimdir? 1-Masum İmamdır. 2-İtaati farz olan İmamdır. 3-İmam Mehdi (a.f)'un dedesidir. Ve İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyuruyor ki: O Hazret ile aynı dönemde yaşayacak olsaydım hayatımı ona hizmet etmek ile geçirirdim. Peki İmam Caferi Sadık (a.s)'ın İmam Mehdi (a.s)'a yapacağı hizmet ne idi? Bu hizmet nasıl bir hizmettir? İmamın, "Bir ömür ona hizmet ederim" beyanındaki maksadı nedir? Hizmetten maksadı, O Hazret’in yemeğinin servisini yapıp karşısında ayakta beklemek miydi? HAYIR! Ya da elini ayağını yıkar ve önünde el pençe dururum gibi bir şey miydi? HAYIR! Bu hadiste ki hizmetten maksad bunlar ve bunların emsali olan hizmetlerin hiç biri değildir. İmam Cafer-i Sadık (a.s)'ın bu hadis ile beyan buyurmakta oldukları şey şudur: Eğer ki Allahu Tebareke ve Teala benim, Zuhur Döneminde yaşamamı irade edecek olsaydı benim yapmam gereken tek bir iş vardır. O da (Zuhurun muhakkak olması için hizmet etmektir).
ZUHUR DÖNEMİNDEN MAKSAD NEDİR?
İmam Mehdi (a.s)'ın doğduğu dönem, Zuhur dönemidir ve İmam Sadık (a.s)'ın buyurmuş olduğu bu vazifeyi, İmam Mehdi (a.s)'ın babası İmam Hasan Askeri (a.s), İmam Mehdi (a.s)'ın doğduğu ilk 5 yıllık süreçte bu vazifeyi yapmışlardır. Peki O Hizmet Hangi Hizmettir? O Hizmet, Zuhur neslini hazırlama hizmetidir. Yani İmam buyuruyor eğer ki ben O Hazret'in döneminde yaşayacak olsaydım, Ben Onun zuhurunu muhakkak kılacak olan nesli, soyu, insanları, grubu hazırlamak için çalışırdım; bütün ömrümü bu vazifeyi ifâ edebilmek için harcardım ve bu vazifenin dışında sadece nefes alırdım. Hatta biz desek ki nefes dahi almadan yapardım buyruluyor, bu tabir İmamın sözünün ehemmiyyetini daha iyi açıklayabilir. Yani Bu ne demek? İmam Sadık (a.s) ne buyuruyor? Yani İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki: Eğer ben Kaimimizin Zuhur etmesine neden olacak olan, Zuhur neslini hazırlama vazifesini yapmayacak olsam, Ben hangi ibadeti ne kadar yapacak olsaydım dahi, Müşrik olurdum! Eğer ki sizin nafile namazlarınız, Zuhur neslini hazırlamaya engel teşkil edecek olursa (ke en lem yekun). Sen o işi yapmamış gibisin. Yaptığın boşa gidiyor, boşa gitmesi bir tarafa üstüne üstlük bir de günahkarsın, günah işlemişsin! Ben, O Hazretin döneminde yaşayacak olsam benim Zuhur toplumunu (neslini) hazırlamam gerekir. Çünkü Zuhur toplumu, Zuhur nesli hazır olmadan, İmam Mehdi (a.s) zuhur etmeyecektir. O toplum (Zuhur toplumu) hazır olmadan İmam gelmeyecektir! İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyuruyor ki: Eğer ki ben, o Zuhur toplumunu hazırlama (amade etme) yolunda bir zerre dahi ihmalkârlıkta bulunacak olsaydım, "Ben Muhammed Bakır'ın oğlu Cafer-i Sadık helak olurdum." Çünkü güzel iş ancak ve ancak elzem işin gölgesi altında yapılacak olursa güzel olur ve o amel ancak o zaman kıyamet günü mizan (terazi) ile tartılır. Elzem işin altında yada elzem işten sonra yapılmayan hiçbir iş, hiç bir amel güzel değildir, aksine günahtır! Eğer ki o iş, o amel elzemi terk ederek ya da elzemi erteleyerek yapılmış ise amel değildir.
Allahu Tebareke ve Teala da bu hakikati, Kuran-i Kerimde şöyle beyan buyuruyor: (Ve bunu da en başından söyleyelim ki bu ayet haram ile meşgul olanlar için nazil olmamıştır. Siz şöyle düşünün, bir kişi namaz kılıyor ama namazını olması gerektiği gibi elzem boyutunda kılmıyor, bu kişi namaz kılmayan kişi ile aynı değildir.) Allahu Tebareke Teala bu kişiler hakkında şöyle buyuruyor: O Elzem işi terk ettikleri için, Ulaike: Onlar Ellezine: O Kimselerdir ki Keferu bi ayati rabbihim: Hem Rabbinin ayetlerini ve nişanelerini kabul etmiyorlar "İnkâr ediyorlar", zahir olmasını istemiyorlar. Ve likaihi: Ve Hem de Allahı mülakat etme. Yani Kuran hakim olduğunda Allahın ayetleri hakim olacağı için onlar bunu istemiyorlar çünkü onlar, Allah'ın azametini hakim görmeyi istemiyorlar. Onlar, bu hakimiyyeti görmek istemedikleri için elzemi yapmıyorlar. Onlar (Elzemi yapmayan o kişiler), Allah'ın ayetinin nazil olmasını ve zahir olmasını istemiyorlar. Onlar Allah'ın nişanelerinin nazil ve zahir olmasını istemiyorlar. Ve keferu: (Elzemi yapmayanlar) Onlar Kafirdirler. Onlar inkarcıdırlar. Yani ne olursa olsun, ne sebepten dolayı olursa olsun elzem işi yapmamak kafirliktir, inkarcılığa eşdeğerdir. Ne şartlarda olursa olsun, Elzemi yapmayan kişi ister zengin olsun isterse de fakir, isterse ilmi çok olsun, isterse de az olsun hiç fark etmez; hangi sebepten dolayı olursa olsun, (Kuranın buyruğuna göre) Elzemi yapmayan veya terk eden kişi kafirdir.
Peki tek elzem vazifemiz Zuhur Neslini hazırlamak için çalışmak ise bizler Zuhur neslini nasıl hazırlayacağız? Bakınız dünya da 2 grup insan vardır, bunlar: 1- Alimlerdir, Bilinçli Alimler, Bilenler 2-Mütallimler, Talebeler
Her 2 grubunda vazifesi vardır. Alimler olanların ilmi öğretmeleri, talebe olanların ise ilmi öğrenmeleri gerekir ve bu her 2 grubada farzdır. Eğer ki bir Alimin ilmine talip olan var ise Alimin ilmini ortaya koyması farzdır ama eğer ki alimin ilmine talip yok ise o alim, nasıl "Gel ben bu konuyu sana zorla öğreteyim" diyebilir? Hiç bir Alimin üstüne, birilerine zorla ilim öğretmesi farz değildir. Yani bir kişi Ya Alimdir ya da mütallimdir. Ya Alimdir ya da Talebedir. Alim ise, Allah'ın nişanelerinin tezahürü için ilmini ortaya koyması gerekir ama eğer mütallim (talebe) ise o alime tabi olarak itaat etmesi gerekir. Hiç bir şart veya koşul, neden veya niçin aramaya hakkı da yoktur. Hiçbir talebenin, alimde şart arama, kulak arama, burun arama, kıl arama, tüy arama hakkı yoktur. Buradaki itaat mutlak İtaattir. Bu Alim hangi ilmi seviyede olacak olursa olsun böyledir. Alim eğer zuhur toplumunun hazır olabilmesi için çalışıyorsa ve çabalıyorsa o zaman bu Alimin bütün talebelerinin itaati bu alime karşı farz itaattir. Bir Alim zuhur toplumunun vücuda gelmesi için çalışıyor ve çabalıyorsa bu Alimin bütün talebelerinin o Alime karşı mutlak itaatte bulunması her birinin (her mutallimin) üzerine farzdır. Çünkü o alim zuhur toplumunu vücuda getirmek için çaba sarf ediyor o alimin tek ilkesi budur, bundan başka hiçbir ilkeye sahip değildir ve eğer ki mutlak şekilde bu alime tabi olunacak olursa bu alim kendisine tabi olan o talebelerinin elinden tutarak İmamı Zaman (a.f)'un zuhuruna götürüyor. (Yukarıda zaten ayetini de verdik ve dedik ki elzemi terk edenler kafirdirler/kafir ile eşdeğerdirler! Yani bir takım kişiler ki var bunlar alimlik iddiasında bulunmalarına rağmen elzemi ifâ etmek için çaba sarf etmiyorlarsa o zaten Âl-i Muhammed’in Alimi değildir/ona da itaat farz değildir). Peki Talebeler, Zuhur neslini amâde etmeyi ilke edinen alimlere itatte bulunmayacak olurlar ise olur/ ne olacak? Allahu Tebareke ve Teala Kur'an'i Kerim'de Âli Muhammed'in (s.a.a) alimlerine karşı farz olan, mutlak itaatte bulunmayarak elzem vazifeyi terk etmiş kişiler hakkında şöyle buyuruyor:
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ…
O, Cehennem nerede ise hışmından parçalanacak gibi olur.
O (Cehennem) o gün hışmından ve gazabından patlayacak gibi olur.
(PEKİ NİYE, NE İÇİN BÖYLE OLUYOR?)
ÇÜNKÜ:
… كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ…
Ona (O Cehenneme) dalga dalga namaz kılanları getirdikleri zaman.
Bu ayet kâfirler hakkında değildir. Bu ayet sadece ve sadece Emirel Müminin İmam Ali b. Ebu Talib (a.s)’ın şiaları (taraftarları) hakkındadır.
Bu ayet o şialar hakkında nazil oldu ki:
Onlar İmam Ali (a.s)’ın velayetini dilleri ile kabul etmelerine rağmen İmamlarının hakimiyyeti (yani Allahın bütün kanunlarının hakimiyyeti) için yapılması şart olan elzemi yapmamışlardır.
Yani dili ile imanını ikrar etmesine rağmen imanlarını amellerine dökmemişlerdir. (Kısacası bu adamlar yalan konuşmuştur.)
Bu ayet Elzemi yapmayan Şialar/Caferiler/Aleviler hakkındadır, çünkü Ali b. Ebu Talib’in (a.s) velayetine iman etmeyen kişilere diğer dünyada sorgu sual olmayacak! Çünkü onların hiç bir amel kabul değildir. Ameli olmayanın tartılacak bir şeyi yoktur. Tartıya koyulacak bir şey yoksa terazi (mizan) kurulmaz ve mizan yok ise sorguda yoktur. Onlar direkt olarak hakk ettikleri yerlere götürülecekler.
Elbette ki Cehennem onları da (velayetin münkirlerini de) gazabı ve hışmı ile karşılayacak ama Cehennemdeki görevliler onlara hiç bir soru sormayacak.
Bu Ayeti Kerimede de buyrulan budur:
O Cehennem hışmından ve gazabından nerede ise patlayacak ve çatlayacak durumda olacak. Ona, her grub insan getirildiği zaman, Cehenneme atılmak (dökülmek) için her grub getirildiği zaman o Cehennem öyle bir gazaplanacak, öyle bir hışımlanacak ki nerede ise Cehennem gazabından parçalanacak.
… سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا…
O Cehennem görevlileri (o şialara) dönüp diyecek ki;
Siz o kişilerdiniz ki Namaz kılıyordunuz.
Siz o kişilerdiniz ki Oruç tutuyordunuz; Siz o kişilerdiniz ki “Ali Ali Mevla! Ya Haydar-ı Kerrar!” diyordunuz. Siz o kişilerdiniz ki Muharrem de Hz. Eba Ebdillah El Huseyn b. Ali (a.s) mateminde yas tutuyor ve ağlayıp göz yaşı dökerek onun musibeti ile hüzünleniyordunuz. Siz, o kişilerdiniz ki Masum İmamların Veladetlerinde bayram edip, kutlamalar düzenleyerek matemlerinde ise karalara bürünüp eza saklıyordunuz.
…أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
Buradaki (Nezir)'den maksat Nebiyyi Kibriya, diğer Peygamberler veya Masum İmamlar değildir. Buradaki maksad; Muhamed ve Âli Muhammed'in dinine mensup olan ve Muhammed ve Âli Muhammed'in ilmini sinelerinde taşıyan Alimlerdir. Yani hiç bir Alim (Molla) Zuhur toplumunu hazırlamanız için size tebliğ de bulunmadı mı? Siz ne için çalışmadınız? Hiçbir Alim, hiçbir Molla, hiçbir bilen kişi gelip Zuhur Toplumunu hazırlamayı size emretmedi mi, söylemedi mi? Ne için onlara tabii olup itaat etmediniz? Neden Zuhur toplumunu hazırlamak için çalışmadınız? Bakınız Zuhur toplumunu hazırlama görevi yalnızca ve yalnızca Zuhur döneminde (İmam Mehdi "a.s-a.f'un" ) döneminde yaşayan Şialara verilmiş bir vazifedir. Bu vazife, bu görev ne Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)'e, ne diğer Ehl-i Beyt İmamlarına, ne diğer Peygamberlere ve ne de diğer 123.999 Peygamberin ümmetlerinden hiç birine verilmemiş ve de emredilmemiştir. Bu mukaddes vazife, bu mukaddes emir bütün beşeriyyet içinde yalnızca bize (zuhur döneminde yaşayan şialara) verilmiştir. Bu makam, bu azamet sadece bize verilmiştir. Bu vazife sadece bize verildiği için bu vazifeyi terk etmek bu kadar büyük ve bu kadar şiddetli bir azaba sebep oluyor. Terk etmenin ve yapılmamasının bu kadar büyük bir azaba sebep olmasının nedeni sadece bize verilmiş olmasıdır. Bunun için ne pahasına olacak olursa olsun, hangi şartlarda olursa olsun Zuhur toplumunu hazırlamak için çalışmak bizim elzem vazifemizdir ve yapmamız evcebtir (en öncelikli farzdır). Allahu Tebareke ve Tealanın lütuf ve inayeti ile bize yardımda bulunmasını niyaz ediyorum ki: Böylece Hem sizler ve hem de bizler, Zuhur toplumunu hazırlamak için ellerinden geleni ardlarına koymayanlardan olabilelim.
Unutmayın ki Zuhur, yalnızca Zuhur toplumu hazır olduğu zaman tahakkuk edecek.
İLAHİ! SAHİBİMİZ, MEVLAMIZ VE İMAMIMIZ OLAN HÜCCET B. HESEN ASKERİ (A.S)’IN ZUHURUNU ACİL EYLE!
اللهم صلى على محمد و آل محمد وعجل فرجهم.