İçindekiler
İmam Hüseyin (a.s)’ın Azim ve Emsalsiz kişiliği ve Aşura Cennet ve Cehennemin yol ayrımı konulu derslerimizin tamamının neticesi işleyeceğimiz bu dersimizdir.
Allahu Tebareke ve Teala, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’a mutlak zaferi Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın zatında inayet etti.
Bizim bunu (mutlak zaferi) idrak edebilmemiz bir tarafa, yanından dahi geçemiyoruz.
Allahu Tebareke ve Teala’nın Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) bahşettiği zaferler nelerdir?
Sizin bu zaferden anladığınız, kılıçların kırılma meselesi midir? Zaferden anladığınız, toprakların el değiştirme meselesi midir? Soru1: Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) ile ulaştıkları mutlak zafer neydi? Soru2: Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ı mutlak zafere ulaştıran sır neydi? İmam Hüseyin (a.s), İmam'dır; Amenna! Ama İmamın da bir vazifesi, bir taahhüdü vardır; İmam da ahd etmiştir. İmamın da kendisine göre bir vazifesi vardır. İmam Hüseyin (a.s) öyle bir kimse, öyle bir insandır ki melekut aleminden (gök aleminden) toprak alemine nazil olduktan sonra bu dünyada hangi işe giriştiyse, ne işe başladıysa, ne iş yaptıysa, neye hedef koyduysa hiçbirinde mağlup olmadı.
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ı mutlak zaferin içine koyan şey neydi?
Eğer bizler Aşura'ya, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın bakış açısı ile bakmamız gerekir çünkü başka bir bakış açısı ile bakma hakkımız yoktur! Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın bakış açısının dışındaki bir bakış açısıyla aşuraya bakabilmemiz mümkün değildir. Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)'in aşura kıyamına, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) bakış açısının dışındaki bir bakış açısıyla bakma hakkımız yoktur! Aşuraya Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın bakış açısıyla bakılmadığı müddetçe Aşura'yı, Tevhidî açıdan İslamî ve İlahî olarak yorumlayabilmemiz mümkün değildir. Bizler Aşuraya, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın bakış açısı ile bakma mecburiyetindeyiz. Aşuraya İmam Hüseyin (a.s)'ın bakış açısıyla baktığımız zaman: Aşura'daki yegane galip, İmam Hüseyin (a.s)'ın Vücud-u Mukaddes'idir, yani Nebiyyi Kibriya'nın vücudu mukaddesidir. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın, zerre kadar dahi olsa mağlubiyetin esintisi altında kaldığı hiçbir olay yoktur! Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın kazanmış olduğu zaferlerin sayısı çoktur ama ben iki tanesini arz edeceğim. Evvela şunu söyleyeyim: "Bu anlattıklarımızın tamamı bizim ile alakalı olan şeylerdir." Allahu Tebareke ve Teala bunları, biz (yalnızca) Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ı tanıyalım diye bize öğretmemiştir; bizim bunları öğrenmemizin yegane sebebi: "Bizim bunlar ile emrolunmuş olmamızdır." Elbette ki bizler, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) olamayız/olabilmemiz mümkünde değildir ama şebihi olmak mecburiyetindeyiz; onun alt seviyesinde olmak mecburiyetindeyiz. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) öyle bir makamdadır ki onun makamının üstü yoktur. 14 Masum (a.s)'ın, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın makamına (hiçbir açıdan) çıkabilecek, hiç kimse yoktur! Bir alt derecesinde de olamayız çünkü orasıda da Eimme-i Ethar (a.s)'ın Şie-i Mahsusasına aittir. Selman'a, Miktad'a Ebuzer'e aittir. Ancak bunların altındaki makamlar bizim için imkan dahilindedir; bizler eğer o makama çıkmazsak suç işleriz. Allahu Tebareke ve Teala, Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa ve Hz. Eimme-i Ethar (a.s) emir buyuruyorlar ve "Aşurayı ihya etmeyi, anlatmayı ve bilmeyi" emir veriyorlar. Biz, bunları yalnızca, "Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın açısından anlayabilmemiz için"; "Ne kadar mükemmel bir iş yaptı"; "Ne kadar azim bir insandır" diyebilmemiz için şunu bileceksin: "İmam Hüseyin (a.s), azim olduğu için bu işi yapabildi." Bizim bunları öğrenmekten, anlatmaktan ve dinlemekten maksadımız: Bizim de önümüze konulan hedef budur. Eğer Müslüman olmak istiyorsak; eğer şia olmak istiyorsak; eğer dünyada ve ahirette her açıdan muvaffak olmak istiyorsak muvaffakiyetin yolu budur. Her kim bunun dışında bir yol arıyorsa kendisini kandırıyordur!
İmam Hüseyin (a.s)’ın Ulaşmış Olduğu Büyük Zaferlerden Birincisi
1-) O Hazretin, Allahu Tebareke ve Teala'ya vermiş olduğu ahitlerin tamamını eksiksiz ve noksansız bir şekilde yerine getirme zaferidir.
Bu basit bir şey değildir! Hiç kimse, "Ben, Allahu Tebareke ve Teala'ya ne ahdettiysem tamamını yerine getiriyorum" diyemez! Hiç kimse, "Ben bu %10'luk şia kapasitemle şialığın %10'unu eksiksiz ve noksansız bir şekilde yerine getirmişimdir" diyemez! Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), o azim makamının içinde Huccetullah El E'zem makamında, Allah'ın Velisi olma makamının içerisinde Allahu Tebareke ve Teala'ya ne yapmayı ahd etmişti ise; ne vaad etmişti ise onu en âla şekilde yerine getirdi. Ne sıkıntıların olmadığı dönem o Hazreti gevşetmiştir; ne de Aşura günü o Hazret'te tezelzül meydana getirmiştir! Bela ve musibetler katlandıkça; şeytan, şeytanlık alevini alevlendirdikçe ve o ateş ile her tarafı yaktıkça Hz. İmam Hüseyin (a.s)'da, Allah'a vermiş olduğu ahdi yerine getirmede zerre kadar dahi tezelzül meydana gelmemişti. Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın kazanmış olduğu en büyük zafer budur. İmam Hüseyin (a.s)'ın kazanmış olduğu en büyük zafer: "Allah'a olan ahdi yerine getirme" zaferidir. Eğer bizler, muvaffak olamıyorsak Allah'a olan ahdimizi yerine getirmediğimizden dolayıdır. Allah'a olan ahdimizi yerine getirmediğimiz için mağlubuz! Allah'a olan ahdimizi yerine getirmediğimiz sürece hep mağlup olacağız. Allahu Tebareke ve Teala, İmam Hüseyin (a.s)'da öyle bir vefa görüyordu ki: Şeytan şeytanlık alevine alevlendirdikçe, taarruzunu arttırdıkça, bela ve musibetini üst üst yığdıkça, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın, Allah'a olan rızası ve vefası artıyordu. İlk derste de dediğimiz gibi bizim Aşurayı canlandırmamız gerekir! Şu âna kadar anlattığım her şey birer canlandırmadır. İmam Hüseyin (a.s)'ı bununla canlandırın ve daha sonra kendinizi bunun bir köşesine koyun! Aşurada olan o musibet, musibet yağmuru değildir! Musibet kubbesi, kopmuştu ve topyekün Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın başına düşmüştü. Bir gök kubbe düşünün ve gök kubbenin tamamını bela düşünün; o bela o varlığıyla, o hacmi ile, o ağırlığı ile komple Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın başına düşüyordu ama Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) ise o vefasından taviz vermiyordu. İmam vefasından geri adım atmıyordı! Bu vefa, bu sadakat ve bu varlık öyle bir yere geldi ki Allahu Tebareke ve Teala Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın mutlak zaferini ilan etti!
Allah, Mutlak Zaferin İlanını Ne ile İlanı Etti?
Allahu Tebareke ve Teala, Fecr Suresi'nin 27. ayeti ile İmam Hüseyin (a.s)'ın mutlak zaferini ilan etti. Hepiniz bu ayeti okuyorsunuz ve defalarca okumuşsunuzdur; bu ayetin Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın hakkında olduğunu da biliyorsunuz ama ayetin asıl manası şöyledir: يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ Ey Mutmeinne Nefs! Rabbinin senden, senin de rabbinden razı olduğun halde Rabbine dön! Fecr Suresi 27. Ayet Allahu Tebareke ve Teala burada Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın mutlak zaferini ilan ediyordu! Allahu Tebareke ve Teala, rıza ve ahde vefanın nasıl olması gerektiğini bu ayetle ilan ediyor. Allahu Tebareke ve Teala bu ayetle ortaya doktrin koyuyor, bu doktrin: Herkes kapasitesi, sorumluluğu ve vusatı ölçüsünde Allahu Tebareke ve Teâlâ'ya vermiş olduğu ahdine vefalı olmak zorundadır. Biz kapasite ve gücünün yettiği ölçüde dediğimiz zaman, Bazılarınız diyor ki: "Benim gücüm bu kadar yetiyor!" Hayır senin güç ve kapasiten senin belirlediğin kadar değildir! Senin aklından geçen, senin tayin ettiğin güç değildir! Güç: Senin istemediğin hâlde sakladığın o donanım ve kuvvetinin tamamıdır ki sen onu her işte kullanıyorsun.
Mesuliyet/Ahde Vefa:
Bir kişinin İslam'a ve müslümanlığa, Allah'a, Peygamberine ve İmamlara itaati; bütün hayatı boyunca, her alanda (çoluğundan tutun, çocuğuna kadar; hastalığından tutun, sıhhatine kadar; düğününden tutun, ev almasına ve ihtiyaç gidermesine kadar, nereye ne surette enerji sarf ediyorsa tamamının evleviyetle Allah'a, Peygamberine ve İmamlara karşı sarf etmesi gerekmektedir." Ben bu kadarını yaptım; benim gücüm bu kadarına yetiyor diyip hemen ardınada şu ayeti ekliyor: لا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla bir şey teklif etmez. Bakara 286.ayet Güç: Senin egolarının içinden artan kırıntılar değildir! Güç: Allah'ın sana verdiği donanımdır. Güç: Allah'ın sana verdiği kudrettir. Güç: Allah'ın sana verdiği idraktır. Birisi sana aptal dediğinde kabul edebiliyorsan "Evet, ben bir aptalım" diyorsan senin gücün yaptığın o iş kadardır, doğrudur. Ama birisi sana aptal veya salak dediğinde, diyen kişinin gözünü çıkarıyorsan, bunun tek bir manası vardır: Sen İmam'ın ahkâmını, hükümünü ve yolunu öğrenmemek konusunda garez ve kin sahibisin demektir! Sen, İmam'dan razı değilsin demektir! Bu, senin bu mektepten razı olmadığın manasına gelmektedir. Ahde vefa budur ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) bunu yaptı. İmam Hüseyin (a.s) bunu yapınca Raziye ve Merziye oldu. Bir insanın Allah'tan razı olması çok önemlidir ama çok kolaydır ve çok basittir. Allah'tan razı olmak çok basit bir şeydir. Allahtan razı olmak neden çok basittir? Çünkü Allah'tan alacağınız yoktur ve bu sebepten dolayı da çok kolaydır. Neden Allah'tan razı olmayasınız? Neyiniz var ki Allah'tan razı olmayasınız? Neyiniz var ki! Allah'a, "Benim buyum vardı ve sen de bana bunu verdin; benim sahip olduğum senin verdiğinden fazladır bu sebepten dolayı ben senden razı değilim" diyesiniz? Böyle bir şey mevzu bahis bile değildir! İnsanın hiçbir şeyi yoktur! İnsan hiçbir şeyin sahibi değildir! İnsanın neyi varsa Allah'ındır! Elini oynatabiliyorsan onun verdiği kudretle oynatabiliyorsun. Gözünü açıp kapatabiliyorsan onun verdiği nimettir. Nefes alabiliyorsan onun verdiği nimettir. Ekmek kazanabiliyorsan onun verdiği nimettir. Her şey Allah'ındır! Yer, gök, mal, mülk, ne varsa her şey Allah'ındır. Bunlar el ve el değişiyor en sonunda senin oluyor; sen de adını: "Benim oldu" koyuyorsun. Allah'tan razı olmak kolaydır; asıl mesele Allah'ın insandan razı olmasıdır. Asıl mesele insanın merziye olmasıdır. Biz merziye olmazsak kurtulamayız! Biz merziye olmazsak Şia olamayız! Merziye olmayan kişi Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın yolunda olamaz. Merziye olmayan kişi Hüseynî olamaz! Merziye olabilmeniz için ne yapmanız gerekir? Merziye olabilmeniz için Allah'a olan ahdinizi yerine getirmeniz gerekir! Merziyye olabilmeniz için Allah'a vermiş olduğunuz ahitte zerre kadar solukluğun olmaması gerekir! Hata, taksir ve kusur değil! Renk solukluğunun dahi olmaması gerekir! Allah insandan böyle razı olur; kişi böyle merziyye olur! Yoksa durup dururken sen bir iş yapınca Allah razı olmuyor/olmaz; mümkün değildir! Hz. İmam Hüseyin (a.s) Kerbela'da, Allah'tan razı olmanın ve Allah'ın da insandan razı olmasının ölçüsünü gösterdi. İmam Hüseyin (a.s)'ın en büyük zaferi budur! İmam bu makama ulaştıktan sonra kazanmış olduğu ne zafer varsa, alemlerde, yer aleminde, gök aleminde, mana aleminde, ahiret aleminde, dünya aleminde ve Hz. Eba Eba Ebdillah El Huseyn kimin üzerinde zafer kazanmışsa tamamı İmam Hüseyin (a.s)'ın zaferidir ve bu zaferlerin tamamı: İmam'ın ahdine vefa zaferinin ürünüdür. Geçen gün Erbaindeydik 10 milyonlarca insan yalın ayak yürüyordu. Kadının gözü çocuğunu görmüyordu. O küçük çocuklar yalın ayak Hüseyin aşkıyla yürüyordu. O 4-5 yaşındaki çocukların hiçbiri ah demiyordu. Beli kırılmış olan o yaşlı adam iki büklüm yürüyordu. Bunların hepsi İmam Hüseyin (a.s)'ın zaferidir. İmam Hüseyin (a.s) orada her şeye tahakküm ediyor. Bu zaferlerin tamamı ve kıyama kıyamete kadar alemde ne olacaksa, alemde ne hükümet olacaksa tamamı Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın zaferidir! Bu zaferlerin de tamamı Hz. İmam Hüseyin'in ahde vefa zaferi'nin ürünüdür! İmam Hüseyin (a.s)'ın ahde vefa zaferi olmasaydı bu zaferlerin hiçbiri olmazdı. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) ne kadar zafer kazandıysa ahde vefa zaferi'nin ürünüdür. Allahu Tebareke ve Teala bunu bizim önümüze koyuyor. Ahde vefa edeceksin diyor. Bizim iki yakamız bu sebepten dolayı bir araya gelmiyor. Biz bunun için huzur bulmuyoruz. Beynimiz bu sebepten dolayı çalışmıyor. Algılamamız bu sebepten dolayı zayıftır. Biz bencillikten ve ego'dan bu sebepten dolayı kurtulamıyoruz. Bütün zaferler bu zafere borçludur. Hatta Aşura zaferi de Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın ahde vefa zaferine borçludur. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) aşurada ne yapabildiyse bu teslimiyetinden ve bu vefasından dolayı yapabildi. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), zerre kadar dahi tezelzül etseydi (ki Hz. Eba Ebdillah'ın tezelzül etmesi ve İblis'in, İmam'ı yoldan çıkarabilmesi mümkün değildir! İblis'in Veliyullah'a, Huccetullah'a nüfuz edebilmesi mümkün değildir! İblis'in hedefi İmamı bir ân duraklatabilmektir. İmam Hüseyin (a.s) zerre kadar tezelzül etseydi Kerbela'da hiçbir zafer'e ulaşamazdı çünkü ahde vefada olmazdı. Bu hepimiz için aynıdır. Biz bunlara amel etmeyeceksek İmam Hüseyin (a.s)'ı bu şekilde anlatmanın ne anlamı var? Biz burada realiteyi kabullenmek durumundayız! Kabullenmeyen, kabullenmesin ki zaten kabullenmeyecektir! Bunu herkes bilsin! İmam Hüseyin (a.s), hayatı boyunca ne zaferine ulaştıysa Allah'tan razı olma (Raziye) ve Allah'ın ondan razı olması (Merziye) olması sebebiyle ve bu ikisinin de sebebi olan ahdine vefalı olması sebebiyle ulaşmıştır! İmam Hüseyin (a.s) kul olabilmek için yapması gereken ne varsa yaptığı zaman merziyye oldu; Allah İmam'dan razı oldu ve Allah bir iş yaptı; Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ı hayrın, bereketin ve kurtuluşun anahtarı yaptı; merziye olmanın manası budur. Herkes kendi vusatında merziye olabilir. İmam kendi vusatında, müminde kendi vusatında merziye olur. Kişi ahdine vefa ettiği zaman merziyye olur. Kişi ahdine vefa ettiği zaman hayrın ve kurtuluşun anahtarı olur. Biz niye kurtulamıyoruz? Biz neden kendi başımızı dahi kaşıyamıyoruz. Allah şahittir ki! Biz doğru bir şekilde bedenimizi dahi kaşımayı bilmiyoruz, hemen yara ediyoruz. Biz mi akıl sahibiyiz? Biz akıl sahibi olduğumuzu mu iddia ediyoruz? Basiret sahibi kişi bu olaya bu şekilde bakacak olursa alması gereken dersin ahde vefa etmek olduğunu anlar. İmam Hüseyin (a.s)'ın bakış açısından bakarsanız hakikat budur. Aşuraya bu açıdan bakan, marifet sahibi kişinin göreceği tek hakikat: Allah'ın kulu İmam Hüseyin (a.s), Allah ile bela ahdi yapmıştır. "Ben oraya gitmem çünkü orada zorluk var! Ben oraya gitmem çünkü orada sıkıntı var! Ben bu işi yapmam çünkü yaparsam param gider! Ben bu işi yapmam çünkü sağlığıma zarar verir! Ben bu işi yapmam çünkü yaparsam toz yutarım, ayağım ağrır, başım ağrır, belim ağrır v.b" Bunlar ile Huseyncilik olmaz.
Ahde vefa’nın manası nedir?
İmam Hüseyin (a.s) Allah ile ne ahitleşmişti? İmam Hüseyin (a.s), Allah ile bela ve sıkıntıya girme ahdi yapmıştı. Hiçbir şeye bedava değildir; Hiç kimseye hiçbir şeyi karşılıksız vermiyorlar. Durup dururken, eğilip kalkınca kimseye nimet vermiyorlar. Yalnız benim ile senin namazını değil bütün insanların namazını dahi toplasan sıhhat ve doğruluk bakımından iblisin 1 rekat namazı etmez ama o namaz İblis'e hiçbir şey vermedi. Neden bir şey vermedi? Çünkü İblis ahde vefa etmedi. İblis ahde vefa etmediği için o namaz ona bir şey vermedi. Kişi ahdine vefalı olduğu zaman kılmış olduğu namaz ona nimet verir. Ahde vefa etmek meyve tutturan aşıdır. Ahde vefa olmazsa hiçbir ağaç meyve vermez. Ahde vefa olmazsa hiçbir amel meyve vermez. Allahu Tebareke ve Teala Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) ile risaleti getirdi ve Hz. Nebiyyi Kibriya'da (s.a.a) oğlu Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ı bizim önümüze koydu ve bize Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın şahsında ahde vefa etmeyi öğretti. Allah ile neyle ahitleşeceksiniz? İmam Hüseyin (a.s) Allah ile bela ahdi yapmıştı. İmam Hüseyin (a.s) içine girmiş olduğu her belada, Allahu Tebareke ve Teala'nın kurbuna ulaştı. Bizler her gün belaya ve musibete giriyoruz. İstesek de istemesek de bu musibetlerin içine giriyoruz. Ahmet sıkıntı çıkarmazsa Mehmet kesin çıkartıyor; evde çocuklar sıkıntı çıkarmazsa yan komşu kesinlike sıkıntı çıkartıyor; komşu sıkıntı çıkartmazsa devlet kesinlille sıkıntı çıkartıyor; devlet sıkıntı çıkartmazsa komşu devlet kesinlikle sıkıntı çıkartıyor. Her biri bir gün bir musibet çıkartıyor. Rüzgar esiyor bela getiriyor. Güneş çıkıyor bela getiriyor. Yağmur çok yağdığında bela oluyor; az yağdığında bela oluyor. Eve erken gidiyorsun bela görüyorsun; geç gidiyorsun bela görüyorsun. Hanginiz nimet görüyorsunuz? Hepinizin hayatı böyle değil mi? Hepiniz akşama kadar bin tane olayda birbirinize burun eğiyorsunuz; sizler bunun adını ne koyarsanız koyun ama bunun adı beladır. Biz bu belaların hepsini yaşıyoruz ama bu belaların hiçbiri bize huzur getirmiyor! Neden huzur getirmiyor? Çünkü Allah'a götürmüyor. Neden huzur getirmiyor? Çünkü Allah ile bela ahdi yapmamışız? Biz, İblis ile bela ahdi yapmışız; İblis bizim önümüze dünyayı koymuş bizde o dünyaya ulaşmak için İblis'e (iblisin getirdiği bela ahdine) uyuyoruz. Hz. İmam Hüseyin (a.s) böyle değildi; İmam Hüseyin (a.s) Allah ile bela ahdi yapmıştı. İmam hangi işe hangi belaya giriyordu ise o bela, İmam Hüseyin (a.s)'ı Allahu Tebareke ve Teala'ya götürüyordu; İmam Hüseyin (a.s)'ı Allah'a daha çok yaklaştırıyordu; nihayetinde Allahu Tebareke ve Teala bir iş daha yaptı; Nedir o iş? Allahu Tebareke ve Teala Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)'ı rızasının özü yaptı. Allah rızasını başka bir yerde aramayın! Allah'ın rızasının özü Ebdillah El Hüseyin (a.s)'dır. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), Nur-i Resulallah'tır; Nur-i Aliyyel Murteza'dır; Nur-i Fatime-i Zehra (s.a)'dır ve diğer İlahî nurlarında hepsinin babasıdır; hepsi tek bir nurdur. Hepsi tek bir nurun yansıma şekilleridirler. İlahî rıza, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'dır ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın musibetine girmeye razı olmayan kişi, Allah'ın rızasına giremeyecektir.
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) İlahi rızanın özüdür. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın musibetine girmeye razı olmayan kişi Allah'ın rızasına giremeyecektir. İmam Hüseyin (a.s)'ın sizden develerinizi istediğiniz zannetmeyin! İmam Hüseyin (a.s) kabul etmez! İmam Hüseyin (a.s)'ın sizin malını sizden kabul etmesi için İmam Hüseyin (a.s) yalvaracaksınız.
Hemen şimdi İmam Hüseyin (a.s)’a sadakat ve samimiyet için de Lebbeyk dediğiniz zaman boynunuza ipi takıp sizi şehit edeceklerini zannetmeyin!
Siz bunu kolay bir şey mi zannediyorsunuz?
Size şehadeti yazmaları için mualliminizin Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) olması gerekir. İmam Hüseyin'den (a.s) şehadet dersi almayan kişi, İmam Hüseyin'den teallüm almayan kişi şehid olamaz; o kişiyi şehid etmezler. İmam Hüseyin'den (a.s) ders almayan kişiyi öldürmezler. İmam Hüseyin'in yolunda tokat yemek kolay bir şey değildir! İmam Hüseyin (a.s)'ın yolunda tokat yemen için Zeynebî mektepte yoğrulman gerekir. İmam Hüseyin (a.s)'ın yolunda küfür işitmek kolay bir şey değildir! İmam Hüseyin'in yolunda küfür işitmen için Seccadî olman gerekir; Seccadî mektepte (Hz. İmam Zeynelabidin (a.s)'ın mektebinde) yoğrulman gerekir! Seccadî mektepte yetişmeyen kişiye küfür etmezler! Hüseyinî olduğunuz gibi hemen sizin paranızı alacaklarını zannetmeyin, korkmayın! İmam Hüseyin (a.s)'ın sizin paranızı kabul etmesi için, sizin paranızı alması için yıllarca alnınızı secdeye koyup yalvarıp yakarmanız gerekir; yıllarca yalvardıktan sonra sizin paranızdan bir zerre alırlar veya onu da almazlar. Bir grup saf Şia İmam Hadi (a.s)'a minnet koydular; Hz. İmam Hadi (a.s)'ın huzuruna gittiler ve İmam'ı imtihan etmeye kalktılar, dediler: Yebne Resulullah! Bizim, sana birkaç tane sorumuz var: "Biz, İmam Muhammed Taki (a.s)'dan sonra İmam'ın siz olup olmadığınızı bilmiyoruz (çünkü imamzadelerden birileri de İmamlık iddiasında bulunuyorlardı); bizim sana bir takım sorularımız var." İmam bir takım sözler ve konuşmalar ile onları ikna etmeye çalıştı; İmam buyurdu: "Yanlış yoldasınız, İmam ile bu tür sorular konuşulmaz." Bunlar direttiler. İmam Hadi (a.s) buyurdu: "Sorunuzu sorun." Ellerindeki bohçaları yere koydular ve dediler: "Bunların hepsi humus'tur; bu humusların sahiplerinin kim olduğunu ve meblağlarının ne kadar olduğunu bize söyleyebilir misin?" İmam buyurdu: "Bu humsu reyin filan şehrinden, filan adam göndermiştir, içinde bu kadar var. Bunu, Tahran şehrinden şu adam göndermiştir, içinde bu kadar var. Bunu kum kentinden, şu adam göndermiştir, içinde şu kadar var..." İmam bunları söyleyince bunlar İmam'a teslim oldular ve İmam'a sadece: "Eşhedu enneke Huccetullah" dediler. İmam buyurdu: "Çıkın gidin; sizin haram paranız bana lazım değil!" Oysa ki onların hiçbiri haram para kazanmamıştı. İmam onların parasını almadı ve "Çıkın gidin, sizin haram paranız bize lazım değil" dedi. O paranın içinden sadece yaşlı bir kadının gönderdiği çok ufak bir meblağı (bir dinar veya bir dirhem kadarını) kabul ettiler ve buyurdular: "Bu tertemiz paradır." Hz. İmam Hadi (a.s), o kadına hediye kefen gönderdi. Korkmayın! İmamlar kimseden para almıyor. Siz günümüz mollaların çoğunluğuna bakarak Mektebi yargılamayın! Günümüz mollaların çoğunluğu yalnızca görsel olarak bu mektepten dem vuruyorlar. Eğer günümüz mollaların çoğunluğu gerçekten mektebin içinde olsalardı "zerre kadar dahi olsa" bu milletin ekmeğini yemezlerdi; "zerre kadar dahi olsa" bu insanların suyunu içmezlerdi. Siz, günümüz mollaların çoğunluğuna bakarak mektebimizi ve İmamımızı yargılamayın! Hüseynî olunca boynunuza hemen idam ipini geçirmiyorlar! Hüseynî olunca malınızı almıyorlar! Önce imtihan olacaksın, yorulacaksın, pişeceksin, kaynayacaksın önce sırasıyla bu merhaleler geliyor. İmam Hüseyin (a.s) ahde vefasından dolayı Nimetullah oldu; nihayetinde Allahu Tebareke ve Teala'nın "Merziyye" makamına ulaşması ile (Allah'ın kendisinden razı olması ile) Allah'ın rızası oldu. Bizlerin, İmam Hüseyin (a.s)'ı bizden razı edecek işi yapmamız lazım; bizim İmam'ın rızasını bizde şamil kılacak işi yapmamız lazım. Neden? Çünkü Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s) Allah'ın rızasının özüdür.
İmam Hüseyin (a.s)’ın Ulaşmış Olduğu İkinci Büyük Zafer
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) aşurada, şefaatlerinin tecelli etmesi makamına ulaştı. İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaatleri bütün aleme tecelli ettiyse İmam Hüseyin (a.s) bu makama Aşurada ulaştı. İmam Hüseyin (a.s)'ın Aşura gününe kadar yaptıklarının tamamı başlangıçtı; İmam'ın Aşura günü yaptıklarının tamamı ise noktasıdır. Aşuradaki o çetin ve büyük imtihan, o büyük savaş, o büyük teslimiyet, o büyük ahde vefadan sonra ahde vefada çıkabilecek bir yer kalmadı! Ahde vefanın son noktasında İmam Hüseyin (a.s) vardır. Elbette ki Ehlibeyt (a.s)'ın tamamı bu şekildedir ama biz şu an Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ı ele almışız; Ehlibeytin tamamı aynıdır. İmam Hüseyin (a.s) ahde vefa'nın son noktasına geldi ve o zaferleri kazandı. İmam Hüseyin (a.s) ahde vefada son noktaya geldiği zaman İmamın şefaati aleme tecelli etti. Eğer İmam Hüseyin (a.s) bu azim belaya girmeseydi ve bu işleri yapmamış olsaydı: 1- Zulmün karanlığı katî surette ortadan kalkmayacaktı. Zulmün karanlığı Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaati ile ortadan kalktı. 2- Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaati alemlere tecelli ettiği zaman bütün fitneleri söndü. 3- Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)'ın şefaati münkeri ortadan kaldırdı. Münker artık yoktur! Münker vardır ama münker artık ubuheti ile insana taarruz halinde değildir. İmam Hüseyin (a.s) maarufu tam manası ile ihya etti. Maaruftan kaçan insanlar Allah'ın emri, hukuku ve kanunları gizli olduğu için marufu yapmıyor değillerdir!
Yapmamalarının iki sebebi vardır: 1-İnsanların ya Allah'a itimatları yoktur bu sebepten dolayı marufu yapmıyorlardır. 2-Ya da şeytana mutlak manada teslim oldukları için maaruf yapmıyorlardır. Maaruf apaçık ortadadır. Kişi, münkerden kaçmıyorsa ve münkeri yapmaya devam ediyorsa bu kişi maarufu ne basiretsizliğinden dolayı ne de münkeri teşhis edemediğinden dolayı yapmıyor değildir. Kişi münkerin peşinde ise tek bir sebebi vardır. Bu sebep nedir? İnsanlar, sadece iblise mutlak itaat ettikleri için münkerin, haramın ve zıkkımın peşindedirler. Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaati alemde tecelli etti ve alemde meçhul kalan hiçbir şey kalmadı. Eğer İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaati alemde tezahür etmeyecek olsaydı hiç kimsenin fitneleri ve münkerleri teşhis edebilmesi mümkün olmayacaktı. Hiç kimse maarufun içine giremeyecek ve sırrına varamayacaktı ve hatta marufun özünü dahi algılayabilmesi mümkün olmayacaktı. İmam Hüseyin (a.s)'ın en büyük zaferi şefaatinin aleme tecelli etmesiydi. Alem, İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaatinin tecelligahı olmuştur ve gizli kalan hiçbir şey yoktur. Alem, İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaatinin içindedir. Eğer insanlar bihaberlerse ve afet ve bela içindeler ise böyle olmalarının sebebi: İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaat vadisinden çıkıp İblis'in vadisinde oldukları içindir. Hüseynî olan bir kişinin İlahî imtihanın (makam imtihanının) dışında bir imtihan (azap imtihanı) görmesi mümkün değildir. Bir Şia'nın İlahî imtihan dışında bir imtihan (azap imtihanı) görmesi mümkün değildir. Şialar imtihan olurlar ama Hüseynî imtihan olurlar. Şiaların olduğu imtihanın neticesinde makam vardır; rıza vardır; Merziyye olmak vardır. Bizim gördüğümüz belalar bize afet, sıkıntı ve bela getiriyorsa; bizim gördüğümüz belalar bizi geriye götürüyorsa; beynimiz geriliyorsa; edebimiz geriliyorsa; her musibetten çıktığımızda ayrı bir zevzek oluyorsak bizim girmiş olduğumuz bu belaların neresi nimettir?
Bunların tamamının sebebi: "Bizim İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaat vadisinde olmayışımızdandır." İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaat vadisinde bela, musibet ve imtihan vardır ama o bela, hayat veriyor. En acı ama aynı zamanda da en tatlı olan ve hayat veren bir iksir düşünün. İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaat vadesindeki bela, musibet ve imtihan bu şekildedir. Bu iksiri ağzınıza aldığınızda acıdır ama yutkunduğunuzda ise hayat buluyorsunuz. Bu iksiri ağzınıza almanız ile yutmanız bir ândır. Allah yolunda musibet ve imtihan bu kadardır; bir ân, bir zerredir ama bizim bela ve musibetlerimize bakın: "Bizim bela ve musibetlerimiz sürekli olarak devam ediyor. Bizim musibetlerimizin ve belalarımızın sonu gelmiyor. 7'den 70'e hiçbiriniz, başınızdaki belayı bitirememişsiniz; o bitmeden bir başka belaya girmişsiniz; onun üstüne bir başka bela gelmiş. Bir önceki bela bitmemiştir o yerinde berkemaldir, duruyordur."
İlahî ahitte (bela ve musibet ahdinde) belanın girmesi ile bitmesi ve acılığı ile hayat vermesi birdir. Bunun neresi beladır? Bunun neresi musibettir? Bugün ben bunları size anlatabiliyorsam ve siz de bunları duyabiliyorsanız (öğrenebiliyorsanız) bunun tek bir sebebi vardır; bu sebep: İmam Hüseyin'in şefaatinin aleme tecelli etmesindendir. Bu hakikat (amel edip, etmemeniz fark etmeksizin) bu kadar nurani bir şekilde, bu kadar şekksiz ve şüphesiz bir şekilde bizim ağzımızdan çıkıp sizin kulağınıza giriyorsa bunun tek sebebi: Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın şefaatinin aleme tecelli etmesidir. İmam Hüseyin (a.s), o azim belanın içine girmeyecek olsaydı şeytan kesinlikle muvaffak olacaktı. Bunun tersini düşünün! Tersi: Biz, o azim belanın içine girmeyecek olursak, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın bela ve musibetinin içine girmeyecek olursak şekksiz ve şüphesiz kesinlikle mağlup olacağız. Bu, bu kadardır! Herkes kendisine çeki düzen versin; ömür bitiyor! Ömür bitiyor! İmam Hüseyin (a.s), o belanın içine girmeseydi: 1- Şefaati alemi kapsamayacaktı. 2- Şefaati aleme tecelli etmeyecekti. 3- Alemi merhametinin ve nuraniyetinin altına almayacaktı. 4- Alem zulümat olacaktı ve İblis muzaffer olacaktı. Bizler de İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaatinin içerisine girmeyecek olursak zulümat vadisinin, zulümat perdesinin içerisine gireceğiz ve bu zulümat perdesinin amiri, hücceti ve velisi İblis'tir. İblis'in bizim "Hüseyin" deyip demememiz gibi bir derdi yoktur. İblis'in derdi senin Hüseyin'in vadisine girmemendir. Sen, vadinin dışında kaldığın müddetçe istediğin kadar "Hüseyin Hüseyin" diyebilirsin; istediğin kadar başını dövebilirsin; istediğin kadar musibet anlatabilirsin. Hatta Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın vadisinin dışında kalsan ve Hz. İmam Hüseyin (a.s) için her gün 1000 tane deve kesip ihsan olarak dağıtsan bile İblis'in seninle hiçbir işi olmaz hatta seni teşvik dahi eder. İblis'in tek derdi senin Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın vadisine girmemendir. İblis derdi: "Sen yeter ki bunları Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın vadisinin içinde yapma! Sen yeter ki Hüseyin'in vadisine girme! Sen yeter ki musibete girme! Sen yeter ki Allah ile ahitleşme!" Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın vadisi Allah ile ahitleşme vadisidir; şaka değildir! Bu, senin ile benim yorumuma bırakılmış bir şey değildir. Bunu biz teşhis edemeyiz! Hüseyin (a.s) teşhisi yapmış, ortaya koymuş ve gereğini de yapmıştır. Herkes Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın koymuş olduğu bu iksirden, ilaçtan ve kanunlardan emmek durumundadır. Herkes kendi kapasitesi ölçüsünde emer. Hiç kimseye bu kadar em denilmemiş ama emeceksin; doyduğun zamanda ağzın otomatik olarak kesilecektir! Herkes bununla mükelleftir; kimse kendisine emme kapasitesi, alma kapasitesi, yeme kapasitesi belirleyemez! Hiç kimse kendisine itaat ölçüsü belirleyemez. Hiç kimse "Ben, bunu yapacağım bunu yapmayacağım" diyemez!
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) Aşura belasının içine girmeseydi İblis kesinlikle muzaffer olacaktı. Bu hakikat Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın ziyaretnamesinde de şu şekilde beyan buyurulmuştur: “Ey Rabbim! Hüseyin (a.s) canını (bütün her şeyini) senin kullarını (evvelinden ahirine kadar tamamını) cehaletten ve delaletin karanlığından kurtarmak için feda etti.”
Delaletin karanlığından kurtarmak nedir? Bunun manası nedir? İmam Hüseyin (a.s), şefaatinin aleme tezahür etmesi için her şeyini feda etti. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) kulların tamamını evvelinden ahirine kadar cehalet ve delaletin karanlığından ne ile kurtaracaktı? Bireysel can vermek ile ne olacaktı? Bireysel Can vermek bize ne getiriyor? Bireysel can, Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaatini aleme nazil ediyor ve insanlar cehaletten ve delaletin karanlığından (sapkınlığından) kurtuluyor. Bu söz bizim sözümüz değildir. Bu söz masumun (İmam'ın) sözüdür, masumun sözü ise Allah'ın sözüdür. Şefaat iki çeşittir.
1- Lisan-ı Şefaat (Sözlü şefaat):
Tehlikeye (helak olmaya) giden bir kişiye sözlü şefaat etmektir. Mesela: Dersin ki: "Bu adam yazıktır, günahtır, bu adama rahmet edin. Onu buradan affedin." Bu sözlü şefaat (lisan-ı şefaat) temenni etmek, dilemektir.
2- Fiilî şefaat:
Fiilî şefaat ise o musibetin içine bizzat kendin girmendir. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) o musibet deryasının içine bizzat kendisi girmeyecek olsaydı; 1- O şefaat olmayacaktı. 2- İblis, muzaffer olacaktı. İblis, Aşura gününün son demlerinde bütün musibetleri ve ashabını üst üste koyuyordu. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın doğranması/şehadeti en acımasız bir şekilde, en alçak bir şekilde İblisin ordusu tarafından gerçekleştiriliyordu. İblis, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'a bir işi yaptırmak için her türlü çirkefliği yapıyordu. İblis'in, İmam Hüseyin (a.s)'a yaptırmak istediği iş neydi? "Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın bu belanın ve musibetin içine girmesini bir an olsun geciktirmek veya acaba dedirtmekti. İmam "benim ile senin için" bunu demedi. İmam "alemdeki insanlar için" bunu demedi. İmam gözünü bile kırpmadan bu bela ve musibetin içine girdi. İblis, bütün ordusunu İmam'ın karşısına bunun için toplamıştı. İblis, (İmam açısından) bütün ordularını, İmam'ı bir ân duraklatabilmek için (acaba dedirtebilmek için) toplamıştı. İblis ordularının tammaını diğer insanların açısından ise: •Şüpheye düşürebilmek için; •Onları korkutmak için; •Onlara ümit vermek için her şeyi yapıyordu: •Çoluk çocuklarını gözlerinin önüne getiriyordu; •Açlıklarını ve susuzluklarını gözlerinin önüne getiriyordu; •Esiri olacakları gözlerinin önüne getiriyordu; •Doğranacakları gözlerinin önüne getiriyordu. İblis, bunları yaparak onları Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın etrafından kaçırmaya çalışıyorldu. İblis'in İmam'a nüfusu mümkün değildir! İblis, İmam Hüseyin (a.s) açısından ise İmam'ı sadece bir zerre duraklatmayı amaçlıyordu. Eğer İmam Hüseyin (a.s), bir ân bir zerre duraklasaydı biz ne olurduk? Aşurayı bu açıdan düşünün! Aşurada kılıç zaferi vardır. Hükümet zaferi vardır... Bu zaferler ve diğer bütün zaferler İmam Hüseyin (a.s)'ın bu zaferinin mâmülüdür. Alemi size verseler hükümet edecek adamınız olmasa, Allah dedirtecek adamınız olmasa ne olacak? Yani bizim gibi malperest, şehvetperest, dünyaperst, makamperest insanlar varsa Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ı getirip alemin başına hükümdar koysalar Hz. İmam Hüseyin (a.s) bize ne edecek? İmam Hüseyin (a.s) bizim gibi makamperest, şehvetperest, dünyaperest, malperest, makamperestleri ne etsin? Ben defalarca tekrarlıyorum: İmamlara karşı bakış açınızı çok netleştirmeniz gerekir! Hadislerde buyuruluyor ki: Nebiyyi Kibriya (s.a.a) günde 70 defa: "Estağfirullahe Rabbi ve etubu ileyh" diyordu. Haşa ve kella! Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) günah mı işliyordu? Haşa ve kella! Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) evlayı mı terk ediyordu? Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) bu (70) istiğfarı neden çekiyordu? Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) bu zikri çekiyordu çünkü Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) bizim gibi insanları hidayet etmek için uğraşmalarını dahi Allah'tan gaflet sayıyorlardı; kısa mesafeli Allah'tan uzaklaşma sayıyorlardı. 14 Masumun (a.s) bizden ne beklentisi olabilir? Bizim neyimiz var ki! Onlara verelim?
İmam Hüseyin (a.s)'ın neyi vardı ise ne kadar azmi ve gücü vardı ise tamamını bir ânda (acaba dahi demeyi düşünmeden) kendisini o belanın içine attı ve şefaati aleme tecelli etti. Eğer bu olmasaydı alemde hiç kimse ama hiç kimse (hatta diğer alemlerdeki melekler dahi) o şefaate ve Allahu Tebareke ve Teala'nın marifetine ve nail olamazlardı. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın bu ahde vefası olmasaydı bu belanın içerisine bu denli (bu şekilde sadakat, azim, özveriyle ve fedakarlıkla) girmesi olmasaydı bırakın insanları, alemdeki hiçbir mahlukat Allahu Tebareke ve Teala'ya hakkıyla kulluk yapamazdı. İmam Hüseyin (a.s) zafere ulaşmıştır. İmam Hüseyin (a.s) hakkı batıldan ayırmıştır. Hiç kimse "Ben, hakkı tanımıyorum!" diyemez. İmam Hüseyin (a.s) zafere ulaşmıştır. İmam Hüseyin (a.s) Allah'ın emirlerinin tamamını ortaya koymuştur. İblis, Allah'ın hiçbir emir ve kanununun üzerine cehalet perdesini çekememiştir; cehalet perdesi yoktur, bitmiştir! İblis, hiçbir haramı gizleyememiştir, gizleyemiyor. Haram apaçık ortadadır! Münker apaçık ortadadır! İmam Hüseyin (a.s)'ın şefaati aleme tecelli etti ve alemdeki her şeyin üzerindeki zulümat perdeleri kalktı! Batılın üzerindeki örtü ve perdeler kalktı! Hakkın üstündeki örtü ve perdeler kalktı! Herşey net ve berrak bir şekilde ortadadır! Birileri buna rağmen Aşuradan sonra; (ilahi Rıza'nın can bulmuş hâli/ete kemiğe bürünmüş hâli) her halde/içinde bulunduğu halde günah işleyebiliyorsa; eğer aşuradan sonra, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)'ın şefaati bütün aleme tezahür ettikten sonra, alemleri (nurâni) kontrolünün altına aldıktan sonra bir kişi günah işliyorsa o kişinin: •Ya Ehlibeyt mektebine kini, garezi ve düşmanlığı vardır. •Ya da aslen Allah'ın ubudiyetini reddetmiş ve İblis'in ubudiyetini kabul etmiştir. Bu devirde cehalet ile işlenen günah yoktur çünkü her şey apaçık ortadadır. Herkes işini buna göre yapsın!
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) bunu yaptı! Hiç kimsenin İmam Hüseyin (a.s)'ı zavallı biriymiş gibi göstermeye hakkı yoktur! Hiç kimsenin İmam Hüseyin (a.s)'ı günah çıkarma abidesi yapma hakkı yoktur! Hiç kimsenin hak etmediği bir şeyi İmam Hüseyin (a.s)'dan bekleme hakkı yoktur. Hüseyin budur! Hüseyin Allah'ın Rızasıdır! Hüseyin Allah'ın şefaatidir! Hüseyin kurtuluştur!
İmam Hüseyin (a.s), Allah'ın hükümlerini net bir şekilde ortaya koymuştur. Hiç kimse mazeret uyduramaz. Hangi hükümde olursa olsun (mekruh'ta tutun muvahata kadar; haramdan tutun helale kadar) her kim Allah'ın hükümlerinin karşısında: "Ben, bunu bu şekilde yaparım!" diyorsa bu kişinin Ehlibeyte garezi vardır! Bu kişi, Allah'ın ilahlığından muteneffirdir ve İblisin ilahlığının altındadır. Bu devirde gizli kalan hiçbir şey yoktur! Hiç kimse: "Ben öğrenemiyorum!" diyemez. Öğrenmek isterseniz öğrenirsiniz. Aranızda 70 yaşında adamlar var; gidin onlara dünyevi bir konu hakkında bir şey sorun, emin olun size 1000 tane yol gösterebilirler/gösterecektirler; o kişi nasıl "Ben, Allah'ın hükmünü öğrenemiyorum." diyebilir? Nasıl, "Allah'ın hükmü gizlidir; ben öğrenemiyorum" diyebilir? Öğrenmemişsen bugüne İmam Hüseyin (a.s)'a sırtını çevirerek halt etmişsin! İblisin sana ne verdiğini gördün mü? İblis sana bir küfür madalyası verdi. Bari en azından bugün kendinize gelin ve: "Hüseyin'e ölçü tayin etmeyin! Hüseyin'e vakit tayin etmeyin! Hüseyin'e had hudud tayin etmeyin!" Hüseyin, Allah'ın rızasıdır! İmam Hüseyin'in (a.s) vadisine girin ve İmam Hüseyin (a.s) size ölçü tayin etsin. İmam Hüseyin (a.s)'dan başka bir kurtuluş yolumuz yoktur. İblis, mağlup olmuştur! İblis, o alemde arştan kovuldu ve mağlup oldu. Bu alemde de zahiri olarak mağlup oldu. Allah o gün İblis'i kovarak İmam Hüseyin (a.s)'ın zaferini ilan etmiştir. Zahiri olarak da bize göstermek için ise Hicri 61. yılın Muharrem ayının 10. günü (Aşura günü) zahiri manada Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın zaferini bizlere ilan etti.
İblis, Allah'a ne dedi? لاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ Kullarının çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın! Araf Suresi 17. ayet Yani Hüseyin (a.s) beni mağlup etti! Ben mağlup oldum. Yani İblis, Allah'a: "Hüseyin ahdine vefa etti ve Sen, beni Hüseyin'e mağlup ettirdin. Sen Hüseyin'e (a.s) mutlak kudreti verdin; Sen, Hüseyin'e (a.s) ne istediyse verdin ve Hüseyin beni mağlup etti." Bu İblis'in kendi sözüdür! Ben şu ana kadar anlattıklarımı size İblis'in dilinden tercüme ediyorum; İblis'in sözünün tercümesi: "Benim artık hiçbir hükmü onlardan gizleme gücüm yoktur! Ben, artık haramları bunlardan gizleyemem çünkü Hüseyin (a.s) galip geldi ve ben mağlup oldum. Ben, artık haramı saklayarak bunlara helal olarak gösteremem! Ben, artık helalleri ve farzları bunlardan gizleyemem! Ben, artık senin yolunu bunlardan gizleyemem! Ben, artık hiçbir şey yapamam çünkü Hüseyin'in şefaati aleme tecelli etti ve her şeyin üstündeki örtü ve perdeyi kaldırıp hakikati ortaya koydu. Ben bundan sonra bir iş yapacağım: Bunlara her taraftan saldıracağım ki Hüseyin'in vadisine (Velayet vadisine) girmesinler!"
İblis, Allah’a: “Ben haram hükümlerini gizleteceğim ve senin hükümlerini öğrenmemelerini sağlayacağım” demiyor!
“Farzlarını öğrenememeleri için farzlarının üzerine örtü örteceğim” demiyor!
“Haramlarını onlara helal gösterip, onlara haramlarını yaptıracağım ve bu şekilde onların cehenneme gitmesini sağlayacağım” demiyor!
İblis bunları demiyor çünkü İblis: “Ben mağlup oldum!” diyor.
İblis, “Ben bunları yapamam!” diyor.
Bizim buradan ne anlamamız gerekir?
Anlamamız gereken şey:
Eğer biz günah işliyorsak, işlediğimiz günahları kasıtlı irademizden dolayı işliyoruz. Bu kasıtlı iradenin sebebi nedir?
Bir adam neden İmam Hüseyin’e muhabbet beslemez?
Bir adam neden İmam Hüseyin’in yolunu öğrenmez?
Öğrenmez çünkü sevmez ve sevmediğini de söyleyemez!
Sevmediğini nasıl söylebilir?
Düşünün ki: Birisi kalkıp burada Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’a zerre kadar hakaret etse ne olur?
Başına ne geleceğini Allah bilir!
Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)’a kim hakaret edebilir‽
Hüseyin’e düşman olan Hüseyin’e düşman olduğunu söyleyemez!
Peki düşman ise ne diyecek/ne yapacak?
Bahane bulacak.
Bahane bulmak, bahane üretmek Hz. İmam Hüseyin (a.s)’a kin beslemektir.
Haram iş gören; emri duyduğunda “Eh be!” diyen kişi aslında Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)’a “Eh be!” demiştir.
Yani aslında (El Euzubillah! El Euzubillah! El Euzubillah!) Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’a “Defol git!” diyordur.
Adama diyorsun:
“Yaptığın bu iş haramdır.”
O: “Eh!” diyor.
İblis: “Hüküm apaçık ortadadır!” diyor.
Sen ise: “Eh!” diyorsun.
Şimdi Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın nasıl bir zafer kazandığını görüyorsunuz değil mi?
SON!