1) Hz Fatime-i Zehra (s.a): “Allah ana-babaya iyiliği Allah’ın gazabından korunmak için koymuştur.” A’yan’ul-şia – c. 1, s. 316
2) “Kıyamet günü haşr olunduğumda, Peygamber’in (s.a.a) ümmetinin günahkarlarına şefaat edeceğim.” İhkâkü’l-Hak, c.19, s.129
3) “Babam bana haber verdi ve işte şuradadır (gidip kendisine sorabilirsiniz): Kim ona ve bana üç gün selam verirse, Allah cenneti onun için kesinleştirir.” Ravi der ki Hz. Fatıma’ya “Onun ve senin hayatınızda mı?” diye sorduğumda, “Hem hayatımızda, hem de öldükten sonra.” diye cevap verdi.” Et-Tehzib -Şeyh Tûsi-, c.6, s.9.
4) “Sizin dünyanızdan üç şey bana sevdirildi: Allah’ın kitabını (Kur’an’ı) okumak, Resulullah’ın yüzüne bakmak ve Allah yolunda infak etmek-bağışta bulunmak.” Nehcü’l-Hayât, s.271, Hadis: 164.
5) “Kim halis ibadetini Allah’a doğru çıkarırsa, Allah Teala, en iyi maslahatını ona indirir.” Bihar, c.68,s.249. Avalim, c.11,s.623. Nehc’ul- Hayat, s.25.
6) “Biz (Resulullah’ın Ehl-i Beyt’i) Allah’ın yaratıkları arasında vesilesi, seçkin kulları, kutsal odakları, açık delilleri ve göndermiş olduğu Peygamberlerin varisleriyiz.” Şerh-i Nehc’ul- Belağa, c.16,s.211. Nehc’ul- Hayat, s.36.
7) “Gerçek mutlu, Ali’yi hayatında ve ölümünden sonra seven kimsedir.” Yenabi’ul- Mevedde, s.213. Menakıb-i Harezmi, s.47. Zehair’ul-Ukba, s.92. Nehc’ul- Hayat, s.48.
8) “Mümine karşı güler yüzlü olmak insana cenneti kazandırır, zalim sapıklara karşı güler yüzlü olmak ise insanı cehennem ateşine sürükler.” Bihar, c.72,s.401. Avalim, c.11,s.628. Nehc’ul- Hayat, s.26.
9) “Sizin en iyiniz, büyüğüne karşı daha yumuşak davranan ve hanımlar için daha şefkatli ve bağışlayıcı olanınızdır.” Delail’ul- İmamet. Nehc’ul- Hayat, s.157.
10) “Kadınlar için daha hayırlı olan; erkekleri görmemeleri, erkeklerin de onları görmemeleridir.” Bihar, c.101,s.36. Keşf’ul- Ğumme, c.2,s.23. Nehc’ul- Hayat, s.160.
11) “Kadının Rabbine en yakın olduğu an, evinin içinde olduğu andır.” Bihar, c.43,s.92. Avalim, c.11,s.223. Mecma’uz- Zevaid, c.9,s.202. Nehc’ul- Hayat, s.164.
12) “Sürekli annenin hizmetinde ol. Çünkü cennet onun ayakları altındadır.” Musned-i Ahmed, s.28. Kenz’ul- Ummal, c.16,s.426. Nehc’ul-Hayat, s.312.
13) “Dünyanızdan üç şey benim için sevimlidir: Allah’ın kitabını (Kur’an’ı) okumak, Resulullah’ın (s.a.a) yüzüne bakmak ve Allah yolunda infak etmek.” Vekayi’ul- Eyyam, c.Siyam, s.295(Hiyabani). Nehc’ul- Hayat, s.271.
14) “Oruç tutan, dilini, kulağını, gözünü ve diğer organlarını haramdan korumazsa, o tuttuğu oruç ne derdine değer ki!” Delail’ul- İmamet, s.7. Avalim, c.11,s.626. Nehc’ul- Hayat, s.158.
15) Sofranın, her Müslüman’ın tanıması gereken on iki adabı vardır.
Bunlardan dördü farz, dördü müstehap, dördü edeptendir. Farz (gerekli) olanlar şunlardır: Nimetin asıl sahibini tanımak, vermiş olduğu nimete razı olmak, yemekten önce onu anmak (bismillah demek), yemeğin başında ve sonunda O’na şükretmek. Müstehap olanlar da şunlardır: Yemekten önce abdest almak, sol taraf üzerine oturmak, oturarak yemek, üç parmakla yemek. Edepten olanlar da şunlardır: Önünde olandan almak, lokmaları küçük tutmak, yemeği iyi çiğnemek, yemekte başkalarının yüzüne az bakmak.” Nefais’ul- Lübab, c.3,s.124.(el yazılı). Avalim, c.11,s.629. Nehc’ul-Hayat, s.56.
16) Hz. Hasan (a.s) annesi hakkında şöyle demiştir: “Annem Fatime’nin bir Cuma gecesi, kendi mihrabında sabaha kadar rüku ve secde (ibadet) halinde olduğunu, mümin erkek ve kadınların ismini birer- birer anarak çok dua ettiğini, fakat kendisi hakkında hiç dua etmediğini gördüm.
Bunun üzerine anneme: “Anne, neden başkaları hakkında dua ettiğin gibi
kendi hakkında dua etmiyorsun?” dedim. Şöyle cevap verdiler: “Yavrum!
Önce komşu sonra insanın kendisi.” Bihar, c.43,s.82. Keşf’ul- Ğumme, c.2,s.25. Beyt’ul- Ahzan, s.22. Nehc’ul- Hayat, s.149.
17) Bir kadın Hz. Fatime-i Zehra (s.a)’nın huzuruna gelip: “Benim zayıf bir annem vardır, namazda bilmediği bir şeyle karşılaşmış, cevabını öğrenmem için beni size gönderdi.” dedi. Hz. Fatıma (a.s) onun sorusunu cevaplandırdı. O ikinci bir soru sordu. Hz. Fatıma onu da cevaplandırdı.
Sonra üçüncü bir soru sordu; böylece on kez sordu ve cevaplarını aldı. Sonra çok soru sorduğundan: “Size fazla zahmet vermiş olmayayım ey Allah’ın Resulünün kızı” dedi. Hz. Fatıma (a.s): “Sormak istediğin ne varsa sıkılmadan sor. Acaba ağır bir yükü bir gün boyunca damın üzerine çıkarmak için bin dinar karşılığında kiralanan adama yapacağı iş zor gelir
mi?” diye sordu. Kadın; “Hayır, gelmez” dedi. Hz. Fatıma (a.s) şöyle devam etti: “Ben senin her sorunun cevabını yanıtlama karşılığında yerle arşın arasını dolduracak inciden daha fazla bir mükafatla mükafatlandırılacağım. Bu nedenle bu iş bana asla zor gelmemelidir.” Bihar, c.2,s.3. Mehaccet’ul- Beyza, c.1,s.30. Avalim, c.11,s.621. ,Nehc’ul- Hayat, s.225.
18) Hz. Fatime-i Zehra (s.a) ahkamın felsefesi hakkında şöyle buyurmuştur: “Oruç ihlasın sağlamlaşması, hac dinin ayakta durması, adalet kalplerin kaynaşması (toplumda eşitlik ve düzenin korunması), cihad İslam’ın izzeti, küfür ve nifak ehlinin zillete düşmesi, iyiliğe emir ve kötülükten nehiy etmek ise insanların ıslahı için farz kılınmıştır.” A’yan’uş- Şia, c.1, s.316.
19) “Allah’ım! Verdiğin rızka gani eyle beni, ayıplarımı ört, yaşattığın sürece afiyet ver bana, bağışla beni. Canımı aldığında acı bana, bana rahmeyle. Allah’ım! Bana mukadder kılmadığın şeyi elde etmek için beni yorma (uğraştırma beni); bana mukadder kıldığın şeye ulaşılmasını kolaylaştır. Allah’ım! Benim için baba-anamı ve üzerimde hakkı olan herkesi en iyi mükafatınla mükafatlandır. Allah’ım, bütün vakit ve çabamı yarattığın gaye doğrultusunda sarf etmemi sağla, bana vereceğini üstlendiğin şeyi elde etmek için çaba sarf etmekle meşgul etme beni, mağfiret diliyorum senden, (öyleyse) beni cezalandırma, ben senden istiyorum (öyleyse) beni mahrum bırakma. Allah’ım! Nefsimi bana küçük göster, kendi makamını benim nazarımda büyült; itaatini, senin rızanı kazandıracak şeyleri yapmayı ve seni gazaplandıracak şeylerden uzak durmayı ilham eyle bana; ey merhametlilerin en merhametlisi!.” A’yan’uş- Şia, c.1,s.323.
20) İmam Ali (a.s) evlendiği gece Hz. Fatime-i Zehra (s.a)’yı üzgün görünce;
“Neden rahatsızsın?” dedi. Hz. Fatime-i Zehra (s.a) şöyle cevap verdi: “Ömrümün tükendiği ve kabir evine konulacağım zamanı hatırladım. Babamın evinden bu eve göçmem, buradan kabir evine göçeceğimi hatırlattı bana. Allah aşkına gel de bu gece birlikte Allah’a ibadet edelim…” İhkak’ul- Hak, c.4,s.481. Ğayet’ul- Meram fi Rical’il- Buhari, s.295. Nehc’ul- Hayat, s.35.
21) “İmam Ali (a.s), Hz. Fatime-i Zehra (s.a)’nn iki gün bir şey bulamayıp aç kaldığını öğrenince üzülerek; “Neden bu durumu bana bildirmedin?” dediğinde, Hz. Fatime-i Zehra (s.a) şöyle dediler: “Ya Ebe’l Hasan! Gücünün dışında olan bir şeyi senden isteyerek seni zorluğa düşürebilirim diye Rabbimden utandım.” Bihar, c.371,s.303. Fezail’ul- Hamse, c.2,s.147.
22) Bir gün İmam Ali (a.s) Hz. Fatime-i Zehra (s.a)’ya: “Ebu Bekir ve Ömer kapının arkasında sizinle görüşmek için izin bekliyorlar ne dersiniz?” dediğinde şöyle dediler: “Ya Ali! Ev senin evin, ben de senin eşinim ne dilersen onu yap.” Bihar, c.28,s.303. Sahih-i Muslim, c.2,s.72. Nehc’ul- Hayat, s.22.
23) Hz. Fatıma (a.s), şiilerinden olup olmamasını bilmek isteyen birisine şöyle dedi: “Eğer emrettiğimiz şeyi yerine getiriyor ve sakındırdığımız şeyden de sakınıyorsan o halde sen bizim şiilerimizden olur aksi takdirde olmazsın.”
Bunu duyan adam aldığı cevaptan rahatsız olunca Hz. Fatıma şöyle buyurdular:
“Durum düşündüğün gibi değildir. Şiilerimiz cennet ehlinin en iyilerindendirler. Bizi seven, dostlarımızı dost edinen ve düşmanlarımızı kendine düşman bilen herkes cennet ehlidir. Ama sadece kalbi ve diliyle biz Ehl-i Beyt’e teslim olup emir ve nehiylerimize muhalefet eden kimseler
gerçek şiilerimizden olmazlar. Elbette bununla birlikte bunlar da bela ve
musibetlere duçar olmak veya herkesin toplanacağı kıyamet arasatının
çeşitli zorluklarına katlanmak veya cehennemin üst tabakasının azabını
tatmak vasıtasıyla günahlardan temizlendikten sonra cennet ehli olacaklardır. Onları, bize karşı duydukları sevgilerinden dolayı bulundukları yerden kurtarıp kendi yanımıza götüreceğiz.” Tefsir’ul- Burhan, c.4,s.21. Avalim, c.11,s.620. Leali’l- Ahbar, c.5,s.156. Nehc’ul- Hayat, s.26.
24) Hz. Fatime-i Zehra (s.a) bir ve iki numaralı şahsa hitaben şöyle buyurdular:
“Acaba Resulullah (s.a.a)’den size bir hadis nakledersem onunla amel eder misiniz?” Evet dediklerinde şöyle buyurdular: “Allah aşkına söyleyin, acaba Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duymamış mısınız?: “Fatime’nin hoşnutluğu benim hoşnutluğumdur, Fatime’nin öfkesi benim öfkemdir; öyleyse kim kızım Fatıma’yı severse beni sevmiştir, kim Fatıma’yı öfkelendirirse beni öfkelendirmiştir.” Evet bu hadisi Resulullah’tan duymuşuz dediler. Bunun üzerine buyurdular ki: “Ben Allah’ı ve meleklerini şahit tutuyorum ki, sizin ikiniz beni öfkelendirdiniz, beni hoşnut etmediniz, Peygamberi mülakat ettiğimde mutlaka sizin ikinizi ona şikayet edeceğim.” El-İmamet-u ve’s- Siyase, c.1,s.14.
25) “Babam Resulullah (s.a.a)’in, ölümüne yol açan hastalığında -evi ashabıyla dolu iken- şöyle buyurduğunu duydum: “Ey insanlar! Çok geçmeksizin sizin aranızdan ayrılacağım, mazeretinizi tamamlayacak (size bir özür bırakmayacak) bir söz size söylüyorum; bilin ki ben sizin aranızda
Rabbimin kitabını ve itretim olan Ehl-i Beyt’imi emanet bırakıyorum.” Sonra Ali’nin elini tutarak şöyle buyurdu: “Bu Ali, Kur’an iledir, Kur’an da Ali ildedir; bunlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklar. Ben kıyamet günü, benden sonra bunların hakkında nasıl davrandığınızı sizden soracağım.” Yenabi’ul- Mevedde, s.44.
26) “Resulullah (s.a.a) camiye girişinde şöyle diyordu: “Allah’ın adıyla, Allahım Muhammed’e salat eyle, günahımı bağışla, rahmetinin kaplarını yüzüme aç.” Camiden de çıktığında şöyle diyordu: “Allah’ın adıyla, Allahım! Muhammed’e salat eyle, günahımı affet, lütuf ve bağış kapılarını yüzüme aç.” Müsned-i Fatimet’ez- Zehra, s.215.
27) “Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul o vakitte Allah’tan bir hayır dilerse Allah onu ona bağışlar, o vakit de, güneşin yarısının batmaya koyulduğu andır.” Müsned-i Fatımatu’z-Zehra, s.227.
28) Hz. Fatıma (s.a), Hz. Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kocasını öfkelendiren kadına yazıklar olsun; kocası kendisinden razı olan kadına da ne mutlu.” Biharu’l-Envar, c.8, s.310.
29) “Babam Resulullah’dan (s.a.a) namazında gevşeklik yapan kadın ve erkekler hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular: “Kadın ve erkeklerden her kim namazında gevşeklik yaparsa, Allah-u Teâlâ, onu on beş belaya duçar eder: Allah-u Teâlâ, bereketi ömründen, rızkından kaldırır; salih insanların simasını onun yüzünden giderir; yaptığı her işe ücret (mükafat) verilmez; duası göklere yükselmez (müstecab olmaz); salih insanların duasından nasibi olmaz; zelil olarak ölür, açken ölür, susuz olarak can verir. Öyle ki dünya nehirlerinin suyunu bile ona verirlerse, susuzluğu giderilmez. Allah-u Teâlâ, onu kabirde rahatsız etmesi için bir meleği memur eder; kabri dar olur; kabri karanlık olur. Allah-u Teâlâ, halkın ona baktığı halde yüz üstü çekip sürümesi için bir meleği görevlendirir. Sıkı bir hesaba (sorgu suale) tabii tutulur. Allah-u Teâlâ, (rahmet gözüyle) ona bakmaz; onu (günahlardan) arındırmaz ve onun için elemli bir azap olur.” Müsned-i Fatımatu’z-Zehra, s.227.
30) – “Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s), bu ümmetin babalarıdırlar. Onların eğriliklerini düzeltir; itaat ettiklerinde onları ebedi azaptan kurtarır ve uyum sağladıklarında da onları daimi nimete götürürler.” Biharü’l-Envar, c.23, s.259; Tefsiru’l-Burhan, c.3, s.245; Nehcu’l-Hayat, s.37.
31) Hz. Fatime-i Zehra (s.a), İmam Ali’yi (a.s) kınayan bir cahile şöyle buyurdu: “Ali’nin kim olduğunu biliyor musun? O, Rabbani bir İmam, nurla dolu bir vücut, arif ve efendilerin kutbu, pak ailenin oğlu, doğru olanı konuşan, İmamet dairesinin merkezi, Peygamber’in iki gülü ve cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’in babasıdır.” Riyaheynu’ş-Şeria, c.1, s.93; Nehcu’l-Hayat, s.44.
32) “Allah-u Teâlâ, Gadir-i Hum vakıasından sonra hiç kimseye bir bahane ve özür yolu bırakmamıştır.” Hisal, c.1, s.173 Delailu’l-İmamet, s.38 Nehcu’l-Hayat, s.42.
33) Hz. Fatime-i Zehra (s.a), Hz. İmam Ali (a.s)’ın İmametini Peygamber’in sözleriyle kanıtlamak mümkün
müdür? diyen birisine şöyle buyurdular:
“Hayret! Gadir-i Hum gününü unuttunuz mu? Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: Ali, aranızda kendimden sonra bıraktığım en hayırlı kimsedir; Ali benden sonra İmam ve halifedir. Daha sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin ve Hüseyin’in neslinden olan dokuz kişi en iyi İmamlardır. Onlara uyarsanız, onları hidayetçi ve hidayete ermiş bulursunuz, muhalefet ederseniz kıyamet gününe dek daima aranızda ihtilaf baş gösterir.” O zaman Ali neden sustu ve kendi hakkını almadı? dediğinde de şöyle
buyurdular: “…Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: İmamın misali Ka’be’nin misalidir;
halk ona gelmelidir, o halka değil.” Sonra şöyle devam ettiler: “Allah’a and olsun ki eğer hakkı ehline bıraksalardı ve Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine uysalardı, Allah konusunda iki kişi bile ihtilafa düşmezdi. Hz. Ali’den İmam Hüseyin’in dokuzuncu evladı olan Hz. Mehdi’ye kadar olan İmamlar biri birinin ardınca onu miras alırlardı. Ama (ne yazık ki) cahil halk Allah’ın geriye attığını öne geçirdiler, Allah’ın öne geçirdiğini geriye attılar. Hatta seçileni inkar ettiler, onu kurutmaya koyuldular! Onlar istek ve görüşlerine uyarak bu çirkin yolu seçtiler. Kahrolsunlar! Acaba Allah Teala’nın şu sözünü duymamışlar mıydı? “Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer, seçim onlara ait değildir.”(Kasas/68) Evet, onlar bunu duydular fakat onlar Kur’an’ın buyurduğu gibi kimselerdir: “Gerçek şu ki gözler kör olmaz ancak sinelerdeki kalpler körelir.”(Hacc/46)
Heyhat, onlar dünyada uzun arzulara kapıldılar, öleceklerini unuttular. Allah onları helak etsin, işlerini boşa çıkarsın. Allah’ım, yücelikten sonra küçülmekten sana sığınırım.” Bihar, c.36,s.353. Avalim, c.11,s.444. Ğayet’ul- Meram, s.96. Nehc’ul- Hayat, s.38.
34) Hz. Fatime-i Zehra (s.a), babasından sonra Uhud’da Hz. Hamza’nın kabri kenarında ezadarlık ettiğinde “Neden halk sizin ve Ali’nin aleyhinde olup onun kesin olan hakkını gasp ettiler?” dediklerinde şöyle buyurdu: “Bunların hepsi Bedir savaşından kalan kinler ve Uhud savaşının intikamlarıdır. Bu kinler münafık kalplerde saklıydı. Ama hedeflerine ulaştıklarında (hükümeti gasp ettiklerinde) kinlerini bize kustular.” Bihar, c.43,s.156. Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.2,s.205. Nehc’ul-Hayat, s.46 ve 117.
35) Hz. Fatime-i Zehra (s.a), Hz. Resulullah’ın vefatı üzerine şu şiiri okudu:
Topraklar altında gizlenene de ki, bağırmamı ve feryadımı duyuyor
musun?
Öyle musibetler başıma geldi ki, gündüzün başına gelseydi kararır gece oluverirdi.
Ben Muhammed’in gölgesinde himaye altında idim,
Hiçbir zulümden (düşmandan) korkmuyordum, O benim güzelimdi.
Bu gün zelil ve zulme uğramaktan korkuyorum,
Bana zulmedeni ridamla defediyorum.
Kumru gam ve kederden gece bir dala ağlasa,
Ben sabah vakti ağlarım.
Senden sonra hüznü munisim kılacağım,
Sana gözyaşı döküp ağzımı açacağım (onu silah edineceğim).
Ahmed’in türbesini koklayana ne gam,
Uzun zaman güzel bir koku koklamasa da. Avalim, c.11,s.454. Menakıb, c.1,s.242. A’lam’un- Nisa, c.4,s.113. Nehc’ul- Hayat, s.199.
36) Hz. Fatime-i Zehra (s.a), Peygamber (s.a.a) defnedildikten sonra perişan bir
halde evden çıkıp halsizlikten babasının kabrine zor ulaşabildi. Mihrabı, ezan okunan yeri görünce bağırmasıyla yere düşmesi bir oldu. Kadınlar bu durumu görünce yüzüne su serptiler. Ayıldığında babasının kabrine bakarak şöyle dedi: “Babacığım gücüm tükendi, bedenimde hal kalmadı, düşmanım şematet etti, üzüntü beni öldürdü. Babacığım! Yalnız, hayran ve tek kaldım. Sesim tutuldu, belim kırıldı,
hayatım bunaldı, günlerim karardı. Babacığım! Senden sonra yalnızlığım için bir munis, gözyaşımı dindirecek birisi, zaafım için bir yardımcı bulamam. Babacığım! Senden sonra Kur’an’ın hükmedildiği yer, Cebrail ve Mikail’in indikleri mekan yok oldu. Babacığım! Senden sonra sebepler (ilişkiler) değişti, kapılar yüzüme kapandı. Babacığım! Senden sonra artık dünyadan nefret ediyorum, nefesim tükeninceye dek sana ağlayacağım. Babacığım! Sana olan aşkım tükenmek bilmez, sana olan hüznüm sona
ermez. Eyvah babacığım! Eyvah Allah’ım!” Bihar, c.43,s.176. Avalim, c.11,s.487. Nehc’ul- Hayat, s.71.
37) Hz. Fatime-i Zehra (s.a) bir münacaatında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Gayp ilmine ve kulların
üzerindeki kudretine and veririm ki beni, yaşamam benim için daha iyi olduğu müddetçe hayatta kıl. Ölümü benim için daha iyi gördüğün taktirde ise canımı al.” El-Bihar, 94/225/1
38) “Emirelmüminin İmam Ali (a.s) hakkında Allah’ın ve Peygamber’in ahdini bozan, hakkımdan dolayı bana zulmeden, mirasımı gasp eden, babamın bana yazdığı Fedek’in malikiyet senedini yakan, tanıklarımı tekzip eden kimseler bana namaz kılmasınlar. Allah’a and olsun ki, o tanıklar Cebrail, Mikail, Emirelmuminin Ali ve Ümmü Eymen’di. Bize yardım edilmesi gerektiğinde onlar (ashap) evlerine çekildiler. Oysa Emirelmuminin Ali beni, Hasan ve Hüseyin’le birlikte gece ve gündüz onların (Muhacir ve Ensarın) evlerine götürüyordu. Allah’ı, Peygamberi onlara hatırlatıyordum; biz Ehl-i Beyt’e zulmetmeyin, Allah’ın bize verdiği hakkı gasp etmeyin diyordum. Gerçi, size yardım edeceğiz diye olumlu cevap veriyorlardı, ama gündüz olunca bize yardım etmekten vazgeçiyorlardı. Nihayet bizim eve saldırdılar, kapımızın önüne çok odun topladılar, o odunları yakarak bizi yakmak istediler… Böyle bir ümmet mi bana namaz kılacak?!!!” Bihar, c.43,s.204. Keşf’ul- Ğumme, c.1,s.494. Mecma’un-Nureyn.147. Nehc’ul- Hayat, s.291.
39) “Ya Ali! Ben öldüğümde sen bana gusül ver, benim kefin ve defin işlerimi sen üstlen, namazımı sen kıl, beni kabrime koy defnet, kabrimin üzerindeki toprağı dümdüz et, yüzüme taraf başımın yanında otur, çok
Kur’an ve dua oku. Çünkü bu anlarda ölü dirilerle üns etmeye muhtaçtır. Ben seni Allah’a ısmarlıyorum ve evlatlarım hakkında güzel davranmayı sana tavsiye ediyorum.” Bihar, c.79,s.27. Beyt’ul- Ahzan, s.176. Nehc’ul- Hayat, s.315.
40) Hz. Fatime-i Zehra (s.a)’nın vefatından sonra Hz. Emiremuminin İmam Ali (a.s) yazılan vasiyetnameyi çıkarıp okudu. o vasiyetnamede şöyle yazılmıştı: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu Resulullah’ın kızı Fatime’nin vasiyetnamesidir. O, Allah’tan başka bir İlahın olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna, kıyamet gününün geleceğine ve onun gelmesinde bir şüphe olmadığına tanıklık ediyorum. Ya Ali! Ben Muhammed’in kızı Fatime’yim, dünya ve ahirette seninle olmam için Allah beni seninle evlendirdi. Sen, bana başkalarından daha layıksın. Bana gusül verme ve beni kefenleme işlerini gece yap, bana gece namaz kıl, beni gece defnet ve hiç kimseye haber verme. Seni Allah’a ısmarlıyorum; kıyamet gününe dek evlatlarımı selamlıyorum.” Bihar, c.43,s.214. A’yan’uş- Şia, c.1,s.321.