İçindekiler
Hz Ebu Talib (a.s)‘ın imanı geçmişten günümüze kadar tartışma konusu olmuştur. Birçokları onun (Allah’a sığınırız) imansız dünyadan göçtüğüne inanmaktadır. Ama güvenilir rivayetlerle onun mümin olarak dünyadan göçtüğü hususunda asla şek edilmemektedir. Bazıları Resulüllah’ın (s.a.a) bu fedakâr koruyucusunun küfrüne hükmederken:
Tarih, hadis ve tefsir kitaplarında naklettikleri zayıf ve meçhul rivayetlere dayanmışlardır.
İslam araştırmacılarına göre, Ebu Tâlib’e isnad edilen bu asılsız iddialar, Ben-i Ümeyye’nin, İmam Ali’ye (a.s) olan düşmanlığı yüzünden uydurulmuştur.
Hz Ebu Talib in imanının delili 1
Hz Ebu Talib ‘in babası Hz. Abdulmuttaliptir.
“Zerikli’nin” nakline göre: Abdulmuttalip , Miladi 520 yılından Miladi 579 yılına kadar Mekke’nin Hakimiydi Vatanını Habeşliler’in Yağma ve baskınlarından korumuştur. (EL-A’LAM C.4 S.154)
Abdulmuttalib asla putlara tapmadı ve putlar adına kesilen bir hayvanın etini de yemedi.
O ,şöyle buyurmaktadır: “Ben ceddim İbrahim’in dini üzereyim.(EL-HİSAL C.1 S.312 90.HADİS)
Abdulmuttalip sürekli Peygamber’in(s.a.a) korunmasını emrederdi. Bu konuda Hz. Ebu Talib’e şöyle buyurdu: “Sana bir şey tavsiye etmek istiyorum.”
Hz Ebu Talib :”O nedir ?” diye sorunca şöyle dedi: “Ey oğlum ! Sana kendimden sonra göznurum Muhammed’e iyi bakmanı tavsiye ediyorum. O’nun ne ölçüde bana yakın ve yanımda ne kadar değerli olduğunu biliyorsun. O’nun değerini bil ve ona saygılı davran. Sağ olduğun müddetçe onu kendinden ayırma , O’nu koru ve O’na hürmette kusur etme”
Yine çocuklarına hitaben şöyle diyordu:” Muhammed’e saygı gösterin. O’na iyilikte kusur etmeyin. Yakın gelecekte O’nun büyük makamını göreceksiniz.”
Kalbine de hitaben şöyle diyordu: “Oğlum Muhammed b. Abdullah’a iyi bakın. O’na saygılı davranın. Ona iyilik edin ve eziyet etmekten sakının.”(BİHAR’UL ENVAR C.15 S.152-153)
İbn Sad’dan nakledildiğini göre , Abdülmuttalib 72 yaşındaydı ve vefat ettiğinde Hucun’da defnedildi.(Tabakat c.1 s.119)
Abdülmuttalib’in vefatından sonra Hz. Ebu Talib kendisine edilen Vasiyet üzerine kardeşi oğlu Muhammed’i(s.a.a) kendi himayesine aldı.(EL-İSABE C.4 S.115)
Fatıma Binti Esed şöyle diyor: “Abdülmuttalip vefat edince Hz. Ebu Talib Resulullah’ın koruyuculuğunu üstlendi. Ben Resulullah’a bakıyordum. O ise beni anne diye çağırıyordu.”(HARAYİC-İ RAVENDİ C.1 S.139)
Ebu Talib in imanının delili 2
Hz. Ebu Talib Ticaret maksadıyla Şam’a doğru sefere çıkmak üzereydi. Hz Muhammed, Hz Ebu Talib’e doğru koşarak devesinin dizgininden tuttu ve şöyle dedi:”Amca ! Beni kime bırakıyorsun? Benim ne babam var , ne de annem!” Bu sözler Ebu Talib’in kalbine ok gibi işledi, bunun üzerine, “Allah’a andolsun , bizden ayrı kalmasın diye O’nu da kendim ile götüreceğim.” dedi.
Böylece Peygamber de bu sefere katıldı. Kafile Şam topraklarına ulaşmıştı. Yol üstünde bulunan bir kilisede Buheyra isimli bir rahip yaşıyordu. Kervan Buheyra’nın Kilisesi’nin çevresinde konaklamıştı. Rahip Gökyüzünde bir bulutun kervandaki bir kişinin(Peygamber (s.a.a)’ın) başına gölge ettiğini gördü. Bir ağacın gölgesi altına gelmesine rağmen o bulutun gölgesi kendisinden ayrılmadı.
Bunun üzerine Buheyra ziyafet hazırlığı yaptı ve birini göndererek kafilede bulunan herkesi kendi adına şöyle davet etmesini istedi: Ey Kureyşliler! Küçük-büyük, hür-köle hepinizin soframda hazır olmasını istiyorum.
Kafiledekiler Buheyra’nın davetini kabul ettiler ve Hz Muhammed’i (s.a.a) çocuk olduğundan dolayı bir ağacın altındaki yüklerin yanında yalnız bıraktılar. Buheyra oradakilere baktı ve söylenen özelliklere sahip birini göremeyince şöyle dedi: “Ey Kureyşliler! Bu bu yemekten hiçbir kimse yememiş kalmasın.” Oradakiler: “Eşyalarımızın yanında bıraktığımız küçük bir çocuktan başka hiç bir kimse kalmadı.” dediler. Buheyra “Böyle olmaz, O’nun da sofraya gelmesini istiyorum” dedi.
Buheyra Hz Muhammed’i görünce gözünü hayretle O’na dikti ve şöyle dedi: “Ey genç! Lat ve Uzza aşkına sorduğum sorulara cevap ver” dedi. Bunun üzerine Hz. Muhammed(s.a.a): “Lat ve Uzza adına yemin ederek Benden hiçbir şey sorma!” diye cevap verdi.
Buheyra: “O halde Allah’a yemin ediyorum” deyince, Peygamber(s.a.a): “sor” dedi. Buheyra, uykusunu ve O’nun diğer özellikleri ile ilgili bazı şeyleri sordu ve Peygamber cevap verdi. Bütün bu cevaplar Buheyra’nın bilgisi ile uyum içindeydi.
Daha sonra Hz Muhammed’in iki omuzu arasındaki Nübüvvet mührünü görünce Hz. Ebu Talib’e gelerek, “İlahi kitaplar da bu çocuğun Peygamber olacağı bildirilmiştir” ve Hz. Ebu Talib ‘i Geri dönmeye ikna etmeye çalışarak, “Sakın bu çocuğu Yahudiler görmesin, zira Yahudiler O’na düşmandır” dedi.(SİRE-İ B. İSHAK S.73-76 , SİRE-İ B. HİŞAM C.1 S.191-194 ,TABERİ TARİHİ C.2 S.32-33)
Hz Ebu Talibin imanının delili 3
İbni İshak şöyle yazıyor: Resulallah kavmine İslam’ı tebliğ edip davetini onlara Allah’ın buyurduğu şekilde açıklayınca akrabaları ondan ayrılmadı. ve O’na itiraz etmediler. Ama Resulullah onların putlarına tahkir edince bu onlara ağır geldi. Allah’ın İslam nuruyla koruduğu bir avuç kimseler dışında hepsi O’na karşı cephe aldı. İşte bu ortamda Hz. Ebu Talib Resulullah’ın yardımına koştu. Böylece peygamber de huzur ve ümit içinde risaletini eda ediyordu. Dolayısıyla hiçbir şey ona engel olamıyordu.
Kureyş, Peygamberin kendi ilahlarına kötü sözler söylediğini Hz. Ebu bu Talib’e şikayet ettiklerinde Hz. Ebu Talip Peygambere gelerek söyle dedi:”Ey Yeğenim! Kavmim Bana gelerek şikayette bulundular, Hem bana hem de kendine bir lütufta bulun da gücümün üstünde kalan bir şey yapma.”
Resulallah şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki Güneşi sağ elime ve ay’ı da sol elime verecek olsalar da yine de davamdan vazgeçmem. Ya Allah dinini Galip kılacak ya da bu yolda öldürülünceye kadar çalışacağım.”
Peygamber(saa) daha sonra ağladı. Gitmek istediğinde Hz. Ebu Talib O’na, “Yeğenim geri dön” diye seslendi.
Resulullah da geri dönünce Ebu Talib şöyle dedi: “Git ve ne istiyorsan söyle. Allah’a and olsun ki seni asla onlara teslim etmeyeceğim.”(SİRE-İ B. İSHAK S.154)
Ebu Talib in imanının delili 4
Bir rivayette de yer aldığı üzere Ebu Talib , İmam Ali’ye, “Oğlum seçtiğin Bu din nedir? diye sordu. İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu:
“Baba, Ben Allah’a ve Resulüne iman ettim. Peygamber’in elçiliğini tasdik ettim. Allah için O’nunla Namaz kıldım. Ve Kendisine tabi oldum” dedi.
Ebu Talip ise cevap olarak şöyle buyurdu:”İyi bil ki Peygamber seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir. O halde ona tabii ol. (TABERİ TARİHİ C.2 S.214)
Hz Ebu Talib in imanının delili 5
Seyyid Fehhar şöyle yazıyor: Bir gün Ebu Talib Oğlu Cafer ile birlikte yürürken Peygamber ile Ali’nin namaz kıldığını gördü. Ebu Talib oğlu Cafer’e: Amcaoğluna katıl” diye buyurdu. Böylece Cafer de Resulullah ve İmam Ali ile birlikte Namaz kıldı.
Bu esnada Ebu Talib şu Şiiri okudu:
Ali ve Cafer musibet ve zorluk anlarında benim dayanaklarımdır. Onu yalnız bırakmayın ve amcanızın oğluna yardım ediniz. o Amcanız, kardeşlerim arasında bir anne ve babadanız.
Allah’a andolsun ki onu yardımsız bırakmayacağım, Oğullarım arasında temiz nesepli olanlar onu yalnız bırakmayacaktır.(EL HÜCCET ÂLÂ’Z-ZAHİB)
Şeyh Mufid şöyle demiştir: “Ebu Talib’in iman ettiğini bir delili de oğlu Ali ve Cafer’e Resulullah’a itaat etmelerini emretmesidir.(İMAN-U EBU TALİB S.39)
Ebu Talibin imanının delili 6
İbn-ı Sa’d şöyle diyor: Kureyş İslam’ın aşikar olduğunu ve Müslümanların Kabe’nin etrafına toplandığını görünce paniğe kapılıp Ebu Talib’in yanına koştular ve şöyle dediler: “Sen hepimizden üstünsün, Efendimizsin. Bu akılsızların yeğenine uyarak neler yaptığını görüyor musun? İlahlarımızı terkedip bizlere dil uzatıyor ve cahil olduğumuzu söylüyorlar.
Ammare b. Velid’i de beraberinde getiren Kureyşliler sözlerine Şöyle devam ettiler:
“Biz sana Kureyş gençlerinin en güzelini, yücesini ve tatlısını getirdik. Onu sana veriyoruz, Sana yardımcı olur. Sende Yeğenini bize teslim et ki , O’nu öldürelim. Zira bu iş kabilemiz için daha hayırlı bir sonuçtur.
Ebu Talib: “Benimle insaflı konuşmadınız” dedi. Siz Yeğeninize bakmam için bana veriyorsunuz. Ama kendi Yeğenimi öldürmeniz için sizlere teslim etmemi istiyorsunuz. Hayır, bu İnsaf değildir.
Onlar, “O halde yeğenini çağır da O’nunla insaflı konuşalım.” dediler. Resulullah (s.a.a) gelince , Ebu Talib şöyle dedi: Ey yeğenim Bunlar Amcaların ve Kavminin büyükleridir. Seninle insaflı bir şekilde konuşmak istiyorlar. Resulullah (s.a.a): “Sözünüzü söyleyin Ben sizleri dinliyorum” dedi.
Onlar dediler ki: “Bizi ilahlarımız da baş başa bırak. Biz de seni ilahın da baş başa bırakalım. İbn-i Saad’ın nakline göre; Ebu Talib: “Bunlar insaflı konuşuyorlar kabul et” dedi.
Resulullah şöyle buyurdu:”Sizin bu teklifinizi kabullenirsen sizleri Arapların padişahı kılacak ve Arap olmayanların da karşınızda hor ve hakir olmasını sağlayacak bir kelimeyi dile getirmeye Hazır mısınız? ”
Ebu Cehil şöyle dedi : “Evet bu yararlı bir sözdür. Evet babana andolsun ki, onu ve benzeri olan onlarca kelimeyi söyleriz.”
Resulallah: “O halde , La ilahe illallah deyin” diye buyurdu.
Bu sözden dolayı kızarak kalkıp oradan ayrıldılar. Kendi aralarında, şöyle dediler: “Artık asla O’nun yanına dönmeyeceğiz. En iyisi O’nu Habersizce katledelim” dediler.
O gece Resulallah’tan bir haber alınamadı. Ebu Talib ve Peygamberin diğer amcaları Peygamberin ikamet etmekte olduğu yere geldiler. Ama Peygamberi bulamadılar. Ebu Talib, Haşimoğulları ve Muttaliboğullarından bir grup genci etrafına toplayarak şöyle dedi:
“Hepiniz keskin bir kılıç alıp benimle gelin. Her biriniz Kureyş büyüklerinden birinin özellikle de Ebu Cehil’in yanında oturun. Eğer Muhammed(s.a.a) öldürülmüş ise Ebu Cehil de yaşamamalıdır.”
Gençlerde: “Dediğini yerine getireceğiz” dediler.
Bu esnada Zeyd b. Harise geldi.
Ebu Talib: “Yeğenimi gördünmü” diye sordu.
Zeyd: “Gördüm, az önce birlikteydik.” diye cevap verdi .
Ebu Talib şöyle dedi: “O’nu görmedikçe eve gitmeyeceğim.”
Zeyd hemen Safâ kenarındaki bir evde Müslümanlarla konuşmakta olan Resulullah’ın(s.a.a) yanına vardı. Ve durumu kendisine iletti. Resulullah(s.a.a)kalkıp Ebu Talib’in yanına geldi.
Ebu Talib şöyle dedi: ” Yeğenim neredeydin? İyi misin?Resulullah: “Evet” diye buyurdu.
Bundan sonra Ebu Talib: “evine git” dedi.
Resulullah (s.a.a) da kalkıp evine gitti.
Sabahleyin Ebu Talib , Resulullah’ın(s.a.a) elinden tutarak Haşimoğullarından ve Abdulmuttaliboğullarından bir grup ile birlikte Kureyşliler’in yanına geldi ve şöyle dedi:
“Ey kureyşliler! Acaba ne yapmak istediğimi biliyor muydunuz? Onlarda: “Hayır” ded. Ebu Talib, Onlar hakkında almış olduğu kararını açıkladı. Ve beraberindeki gençlerden kılıçlarını çıkarmalarını istedi. Gençlerde beraberlerinde bulundurdukları Keskin kılıçlarını çıkarıp gösterdiler.
Ebu Talib daha sonra şöyle dedi: “Allah’a andolsun Eğer Muhammed’i öldürmüş olsaydınız sizleri yok edinceye kadar savaşırdım. Bu sözler karşısında Kureyşliler özelliklede Ebu Cehil dehşete kapıldı.(TABAKAT S.1 S.201-202)
Rivayette yer aldığı üzere: Bir gün Resulullah (s.a.a) namaz kılmak için Kabe’ye gitti. Namaza durunca Ebu Cehil etrafındakilere şöyle dedi: Kim bu adamın yanına gidip namazını bozabilir? İbn’uz-Zab’ari adında birisi elini hayvan pisliğine ve kana sürerek Resulullah’ın yüzüne sürdü.
Resulullah namazdan çıkarak amcası Ebu Talib’in yanına gitti. “Ve Amcacığım, Bana ne yaptıklarını görmüyor musun?” dedi. Ebu Talib “Kim yaptı?” diye sorunca, “Abdullah b. Zab’ari” diye cevap verdi.
Ebu Talib , kılıcını alarak kureyşlilerin yanına gitti onlar Ebu talib’i görünce ayağa kalkmak istediler. Ardından Ebu Talib onlara şöyle dedi: “Allah’a andolsun yerinden kalkanı kılıcım ile oturturum”
Daha sonra Ebu Talib eline bir miktar hayvan pisliği alarak onların yüz, sakal ve elbiselerine sürdü ve onlara ağır sözler söyledi. (TEFSİR-İ KURTUBİ C.6 S.405 ,EL- KÂFİ C.1 S.449)