İçindekiler
ÖNSÖZ:
Hz Âmine (s.a) , Masum İmamların annelerinin annesidir. Bu büyük hanımefendiye anne denilmesi uygun ve ayrı bir güzelliktir. Çünkü O, en büyük İlahi emaneti ve beşerin yol göstericisini taşımıştır. Söz konusu olan, bir benzeri daha olmayan bir annedir. Ve bugün bir miyarın üzerinde taraftarı olan hayat veren mektebin sahibi olan evladın annesidir. O, varlık âleminin en üstün ve en soylu kadınlarındandı çünkü Peygamber’e anne olma liyakatini bulabilmişti.
ADI VE SOYU
Tarihçilerin ve hadisçilerin ihtilaf etmeksizin Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) annesi için zikretmiş oldukları tek ad Hz. Amine (s.a)’dır ve O, Abdulmenaf oğlu Zohre oğlu Kellab oğlu Merre oğlu Ka’b oğlu Lavi oğlu Ğalib oğlu Fihri’nin kızı’dır.(5)
Hz Âmine (s.a) ‘nın annesi Abduluzza oğlu Osman oğlu Abduddar oğlu Kusa oğlu Kellab oğlu Marrede’nin kızı Berre’dir. Berre’nin annesi de Esed oğlu Abduluzza oğlu Kays oğlu Kellab’ın oğlu Ummul Habib’dir. (6)
Hz. Abdullah ve Hz Âmine (s.a)’nin tek çocukları Hz. Muahmmed (s.a.a)‘idi.(7)
Allah’ın Elçisi’nin (s.a.a) saygıdeğer annesi otuz yaşında vefat etti ve “Ebvaa”da defnedildi.(8)-(9)
Veheb ve Berre’nin tek çocukları Hz Âmine (s.a) idi ve Tarihçiler arasında da Hz. Muhammed (s.a.a)‘in dayısının ve teyzesi’nin olmadığı meşhurdur. (10)
Kız çocuğa sahip olmanın Araplar için leke ve utanç sayıldığı ve diri diri gömüldüğü o dönemlerde Hz Âmine (s.a) kendi kavminin ve ailesinin içinde özel bir saygıya sahipti. (11)
KUTSAL KİTAPLARDA HZ. ÂMİNE’NİN YÜCELİĞİ
Ravi şöyle diyor: Ka’b(12) Muaviye’nin yanında idi, ona şöyle dedim: “Sizin kendi kitablarınızda son Peygamberin doğumu ve onun Ehl-i Beyt‘inin fazileti hakkında neler yazıyor?”
Ka’b, Muaviye’nin görüşünün ne olduğunu öğrenmek için ona baktı ve Allah Muaviye’yi konuşturdu, şöyle dedi: ” Ey Ebu İshak! Ne biliyorsan söyle. Allah sana rahmet etsin”.
Ka’b şöyle dedi: “Ben 72 İlahi kitabı ve Danyal’ın Suhufu’nun (sayfalarının) tamamını okudum. Onların tamamında Ehl-i Beyt’in doğumu zikredilmiştir ve adı meşhurdur. İsa ve Ahmed’in haricinde hiçbir peygamber doğarken melekler inmemiştir. Meryem ne Âmine dışında hiçbir insan için cennet perdeleri açılmamıştır. İsa ve Ahmed’in annesi dışında hiçbir hamile kadına melek görevlendirilmemiştir. Âmine’nin hamilelik işaretlerinden birisi münadinin(13) yedi kat gökte şöyle nida etmesi idi: ” Müjdeler olsun, bugün Muhammed‘in nutfesi atıldı. Yeryüzünde de böyle nida edildi. Doğduğu gece Ka’be’den şu ses duyuldu:
“Ey Kureyş Hanedanı! Sizin için müjdeleyen ve korkutan gönderildi. Sonsuz izzet ve hayır onunladır ve O peygamberlerin sonuncusudur.
Bizim kitaplarımızda, Ondan sonra insanların en hayırlısının onun hanedanının olduğu ve onun evlatlarından bir kişi dahi yeryüzünde olduğu müddetçe insanların azaptan güvende oldukları yazılıdır(14)“.
HADİSLERDE HZ. ÂMİNE
Ehl-i Beyt tarftarlarının hadis kitaplarında, Allah’ın Elçisi’nin (s.a.a) hanedanının özelliklede annesinin, Allah’ın vahdaniyetine olan iman ve inançlarını gösteren birçok hadis vardır.
Şeyh Saduk Emâlî kitabında şöyle nakletmiştir: “İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle dedi:
“Cebrail Hz. Peygamber’e (s.a.a) nazil oldu ve şöyle dedi:
“Ulu ve Yüce Allah sana selam ediyor ve şöyle dedi:
“Ben, baban Abdullah’a, annen Âmine’ye ve senin sorumluluğunu üstlenen o ev halkına yani, amcan Ebu Talib’e ateşi haram kıldım(15).”
Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle dedi:
” Ulu ve Yüce Allah, şirkin necaseti ve küfrün rezaleti bana ulaşmasın diye beni, babaların en hayırlısını (Abdullah b. Abdulmuttalib’i) ve annelerin en hayırlısının belinde karar kıldı(16).”
Kuleyî Kâfi kitabında bu hususta İmam Cafer-i Sadık (a.s)‘dan kapsamlı bir hutbe nakletmişdir, onda şöyle denilmektedir:
“Allah, yaratılışta Allah’ın Elçisi’nin anneler zincirinde hiçbir kirlilik meydana gelmemesi için zinaya geçit vermedi. Hz. Peygamber’i en korunaklı taşıyıcılardan ve en güvenilir rahimlerden Peygamberliğe seçti.(17)“
Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) şöyle dedi:
“Allah’ın Elçisi (s.a.a) şöyle dedi: “Bizlerden hiç kimsenin zinaya düşmemesi için Allah bizleri kerim bellerde ve temiz rahimlerde karar kıldı.(18)“
“Allah’ın Elçisi (s.a.a) şöyle dedi: “Ulu ve Yüce Allah anneler ve babalar arasında bizleri asalet ve tabiat bakımından, en iyi madenlerden ve yetişme bakımından en iyi ekeneklerden (mezra)(19) var etti.(20)“
Aleviler’in önemli kaynaklarında yer alan bu ve bunun gibi onlarca diğer hadislerden şu sonuç elde edilmektedir:
Hz. Muhammed (s.a.a)’in değerli annesi temiz rahimlerden olduğu için son Peygamberi taşıma liyakatine sahip olabilmiştir. Öyle Yüce bir makama ulaşmıştır ki Hz. Peygamber’i (s.a.a) ziyaret duaların birisinde o Hanımefendi ile Oğlu birlikte selamlanmıştır:
“Selam olsun sana ve annen Veheb kızı Âmine’ye!” denilmiştir(21).
Hz Âmine nin Ehl-i Beyt Âlimlerinin Yanındaki Makamı
Şeyh Müfid “Evailu’l-Makalat” kitabında şöyle nakletmiştir:
“Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle dedi:
“Annem Âmineden dünyaya gelinceye kadar Allah beni her zaman temiz anaların rahminde karar kıldı. Şeyh Müfidşöule diyor: Veheb kızı Âmine’nin tevhid inancına inandığına ve müminlerin arasında haşrolacağı konusunda bizim ashabımız arasında birlik vardır.(22)“
Şeyh Saduk şöyle diyor:
“Bizim itikadımıza göre Hz. Adem’den Hz. Abdullah’a kadar Allah’ın Elçisi’nin bütün babaları, Hz. Ebu Talib ve Veheb kızı Âmine müslaman idi.(23)“
Allame Mamkanî şöyle diyor:
“Alevî âlimleri Allah’ın Elçisi’nin (s.a.a) anne ve babasının, Âdem’e kadar dedelerinin tamamının müslüman olduklarında, o Hazret’in nurunun müşrik sülb ve rahime girmediği ve o Hazret’in kendisinin baba ve annelerinin soyunda hiçbir şüphenin olmadığı hususunda birlik etmiştir.(24)“
Mamkanî şöyle diyor: ” Allah’ın Elçisi’nin (s.a.a) baba ve anne tarafından hiçbir ecdadının şirke bulaşmamış olması ve Hz. Âdem’e kadar muvahhid oldukları mezhebimizin (Ehl-i Beyt ve İmamiyye’nin) zaruriyatındandır(25).
Aktarımlara göre, Hz. Muhammed (s.a.a), Hz. Abdullah ve Hz. Âmine’nin (s.a) kabrinin üzerine geldi ve her ikisini de diriltip kendisinin nübüvvetine ve Hz. İmam Ali (a.s)’ın velayeine şehadetten sonra onları geri gönderdi.
Meclisî şöyle diyor:
Bu aktarımlar Hz. Abdullah ve Hz. Âmine’nin her iki şehadete iman etmiş oldukarını göstermektedir ve onların diriltilmesinden maksadın Hz. İmam Ali (a.s)’ın velayetine şehadet ederek imanlarının tekmil edilmesi olduğunu ortaya koymaktadır(26).
Hz Âmine nin Ehl-i Sünnet’in Yanındaki Makamı
Ehl-i Sünnet, Allah’ın Elçisi’nin (s.a.a) hanedanına insafsızlık etmiştir. Ehl-i Sünnetin hadis kaynaklarında Peygamber’in hanedanının müşrik olduğu yönünde rivayetler vardır ve bazı sünni büyükleride bu hadislere istinaden Allah’ın Elçisi’nin (s.a.a) hanedanını müşrik saymışlardır. “Mustedreku Sahihayn” kitabı, Abdullah b. Mesud’dan naklen şöyle yazmıştır:
“Allah’ın Elçisi (s.a.a) kabirlere doğru gitti, bizlerde onunla beraber gittik. Bize, oturmamızı emretti. Resulullah (s.a.a), kabirlerin baş tarafında adım atıyordu; sonunda bir kabrin baş ucunda uzunca dua etti. Sonra Resulullah’ın (s.a.a) ağlama sesi yükseldi, bizler de ağladık. Resulullah (s.a.a) bize doğru geldiği zaman Ömer b. Hattab şöyle dedi: “Ya Resulallah! Sizi ağlatan şey neydi , bizide ağlattı?”
Sonra Resulullah şöyle buyurdu: Üzerinde dua ettiğimi gördüğünüz kabir, annem Veheb kızı Âmine’nin kabri’dir. O’nun kabrini ziyaret etmek için Allah’tan izin istedim. Allah izin verdi. Annem için af ve mağfiret dilemek amacıyla Allah’tan izin istedim. İzin vermedi ve şu ayeti nazil etti:
“(Kâfir olarak ölüp) cehennemlik olduları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah’a şirk koşanlar için af dilemek ne peygambere yakışır ve ne de insanlara(27))
Resulullah (s.a.a) sonra şöyle dedi: “Evladın ana ve babasına karşı içine düştüğü rıtk (merhamet) hâli beni aldı(28).
Ebu Hureyre şöyle naklediyor: “Resulullah (s.a.a) annesinin kabrini ziyaret ettiği zaman ağladı ve onunla birlikte olanlar da ağladılar. Resulullah sonra şöyle dedi: “Annem için af ve mağfiret dilemek için Allah’tan izin istedim, izin vermedi. Allah’tan annemin kabrini ziyaret etmeyi diledim, isteğimi kabul etti(29).”
Ehl-i Sünnet kaynaklarında Resulullah’ın (s.a.a) babası hakkında da bu türden rivayetlerin çokça olduğu görülmektedir.
Bu rivayetler karşısında Ehl-i Sünnet kaynaklarında Abdulmuttalib hanedanının, Özellikle de Hz. Abdullah (a.s)’ın ve
Hz Âmine (s.a)’in tek Allah inancına sahip olduğunu gösteren birçok rivayet vardır.
Mesela:
1- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ben, Hz. Âdem zamanına kadar uzanan bir nikâh vasıtası ile dünyaya geldim, Cahiliyye kirliliği bizden uzaktır.(30)“
2- İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu:
“Resulullah (s.a.a) şöyle dedi: “Ben nikâh yolun ile dünyaya geldimve şuana kadar hiç bir leke bana değmiş değildir.(31)“
3- İbn-i Abbas şöyle diyor:
“Resulullah (s.a.a) şöyle dedi: “Ben İslam nikâhın gibi bir nilâh ile dünyaya geldim.(32)“
4- ibn-i Sad, İbn-i Abbas’ın “Seni secde edenler arasında görür(33)” ayetinin tefsirinde şöyle dedi: “bu ayetten maksad şudur: Ey Peygamber! Allah senin sulbünü Peygamberlerden Peygamber’e geçirdi.(34)“
Bu rivayetlerde Cahiliyye döneminin zina gibi kirlilikleri Resulullah (s.a.a)’in anne ve babasından nefy edilmiştir. Son aktarıma göre ise, kirliliklerin en kötüsü olan şirk kirliliğinin de Resulullah’ın (s.a.a) anne ve babalarının hayatında olmadığı söylenebilinir.
Resulullah (s.a.a)’in hanedanının müşrik olduğu hususundaki aktarımlarda da çok ihtilaf vardır(35). İbn-i Mesud’un Tevbe Suresinin 113 ve 114. ayetlerinin inişi hakkında naklettiği rivayeti olduğu gibi Fahr-i Razi’de Tefsir’i Kebir’inde İbn-i Abbas’tan o rivayet gibi bir rivayet aktarmıştır:
” Allah, Mekke’yi Peygamber için fetih ettikten sonra Hz. Peygamber, onlarla ahdini yenilemek için baba ve annesinin kabrinin yerini sordu. Peygamber’e annesinin kabri’nin yerini gösterdiler, Hz. Resulullah annesi için af ve mağfiret dilemek istediği zaman bu iki ayet indi(36).
Hz. Muhammed (s.a.a), babasının kabrinin Medine’de, annesinin kabrinin ise Ebvaa’da olduğunu bilmiyormuydu?
Öyleyse neden Mekke halkından onların kabrinin yerini sormuştu?
O yüzden bu hadislere güvenilmez.
Ebu Hureyre’nin nakletmiş olduğu rivayet içinde
Ehl-i Sünnet büyüklerinin onun hakkındaki görüşlerini bilmemiz yeterlidir.
Mesela:
1- Zehebî şöyle diyor; Muaviye, Ebu Hureyre’ye bir şey verdiği zaman rahat duruyor. ve vermediği zaman Muaviye’in aleyhinde çalışıyordu(37).
2-İbn-i Kesir şöyle diyor;”Bizim ashabımız Ebu Hureyre’nin hadislerinden uzak duruyorlardı çünkü Ebu Hureyre Peygamber’den duydukarını hocası Ka’b’dan duydukarı ile harmanlıyordu(38).
3- İbn-i Ebi’l Hadid şöyle diyor: “Ebu Hureyre’nin rivayetlerini bizim büyüklerimiz kabul etmiyorlar.(39)“
4- Ebu Yusuf şöyle diyor: “Ebu Hanife’ye şöyle dedim:”Peygamber’den bizim kıyasımıza muhalif bilgiler naklediliyor, ne yapalım?” Şöyle dedi: “Eğer bilgiyi vseçkin kişiler naklediyorsa amel ediyoruz. Ebu Hureyre ve Enes b. Malik dışında ashabın tamamı güvenilir insanlardır.(40)“
Ehl-i Sünnet büyüklerinin Ebu Hureyre’nin güvenilirliği konusundaki görüşlerini dikkate aldığımız zaman onun rivayetleri güvenilmezdir.
Son olarak, bazı ehl-i Sünnet büyüklerininde İmamiyye (Ehl-i Beyt Mezhebi) gibi Hz. Peygamber’in hanedanının taharet ve temizliğine inandıkları konusunun aydınlanması için onlardan ikisinin sözlerinden zikrolunacaktır.
1- Subki şöyle diyor: “Hz. Peygamber’in soyunda vaki olmuş olan nikâhlar, Peygamber’den Âdem’e kadar olan nikâhların tamamı sıhhat şartına sahipti ve günümüzde İslam’da olan nikâhlar gibiydi. Bu konuya inan ve bu konuda geri adım atma ki dünya ve ahiret ziyanına uğrarsın.(41)“
2– Marvudi şöyle diyor; “Hz. Peygamber’in soyundan haberdar olmak istiyorsan bilmen gerekir ki Peygamber, Kerim babaların yâdigârıdır, onlarda pislik ve kirlilik yoktu aksine, onların tamamı yüce kişiler, önderler ve pâk soya sahip kişiler idiler. Bilmen gerekir ki pak doğum nübüvvetin şartlarındandır.(42)“
Peygamber’in hanedanının müşrik olduğu hususunda hadis uyduranlar, kendi soylarının müşrik olması ayıbını İslam’ın Aziz Peygamber’i Hz. Muhammed (s.a.a)’in anne ve babasına şirk isnat ederek telafi etmek istemiştir.(43)
HZ. ABDULLAH (A.S) VE HZ. ÂMİNE’NİN HAYATI
Hz. Abdullah (a.s) ve Hz Âmine (s.a)’nın akrabalık bağı vardı. Aynı mahallede yaşıyorlardı(44) ve çocukluklarında birbirilerini her gün görüyorlardı. Hz Âmine (s.a) olgunluk yaşına geldikten sonra namahrem gözlerin kendisini görmemesi için evde kalmaya, sokak ve pazara çıkmamaya çalışıyordu. Sonunda Allah’ın takdiri nu iki pâk ve iffetli gencin, nikâh vasıtası ile aynı çatı altında ve yan yana olup maneviyat ve Tevhid’in temelini atmaları yönünde oldu(45).
EVLİLİK HAZIRLIKLARI
Bir grup Yahudi büyükleri ve bilginleri Hz. Abdullah (a.s)’ın çehresinde görmüş oldukları işaretlerden Resulullah’ın nurunun onun yüzünde olduğunu anlamış ve öldürmeye karar vermişlerdir(46). Planlarını geçirebilmek için sürekli fırsat peşindeydiler ki Hz. Abdullah (a.s) bir gün avlanmak için Mekke’nin etrafındaki vadilerden birisine gitti.
Kılıçlarını elbiselerinin altına saklamış olan Yahudiler Hz. Abdullah (a.s)’a ulaştıkları zaman o, vadinin arasında avını kesmekle meşguldü. Etrafını sardılar, Hz. Abdullah (a.s) onlara şöyle dedi:
“Benden ne istiyorsunuz, ben size ne zarar verdim?”
Dört bir yandan Hz. Abdullah’a (a.s) saldırdılar, Hz. Abdullah bir taşın arkasına saklandı ve onlardan dört kişiyi öldürdü.
Hz Âmine (s.a)’nın babası Veheb o civarlarda idi ve Yahudilerin vicdansızca Hz. Abdullah’a saldırdıklarını ve Hz. Abdullah’ın da kendisini savunduğunu görünce Hz. Abdullah’ın yardımına gitti. Bu esnada, yeryüzü insanlarına benzemeyen insanlar gökten yere inip Yahudilere saldırarak onları parçalara ayırdılar(47). Veheb hemen kendisini Hz. Abdulmuttalib’in yanına ulaştırdı ve olayın tamamını anlattı. Hz. Abdulmuttalib (a.s) , oğulları ile birlikte Hz. Abdullah’a (a.s) ulaştı. O’nu sağ olarak gördükleri zaman bağrına basıp öpüp kokladı ve hep birlikte eve döndüler(48).
VEHEB’İN ÖNERİSİ
Veheb eve döndüğü zaman Hz. Abdullah’ın cesaret ve yiğitliğini eşi Berre’ye açtı ve şöyle dedi:
“Bu genç ne kadar da güzeldir, yüzünde nur vardır. Sanki mübarek alnından nur yayılıyor. Ey kadın! Kalk, babasının yanına git ve ona kızımız Âmine’yi o genç ile evlendirmesini öner; Bekli kızımızı kabul eder ve bu çok büyük saadet ve yüce iftihar bizlere nasip olur”.
Veheb’in eşi Berre, birçok Mekke büyüğünün Hz. Abdullah’ın (a.s) kendilerine damad olmsaını arzuladıklarını biliyordu. Ama Hz. Abdullah (a.s) ve Hz. Abdulmuttalib onların tamamını geri çevirmişlerdi. Berre kocasına şöyle dedi:
” Ey Veheb! Abdullah (a.s), mekke’nin nâm sahiplerini, liderlerinin ve zenginlerinin kızlarını reddetmişken bizim kızımızı kabul etmeyeceğini bilyorsun”.
Berre, Veheb’in ısrarı üzerine değerli elbiselerini giyindi ve Abdulmuttalib’in evine doğru yola çıktı.
Berre, Abdulmuttalib’in evine geldiğinde onun, akrabalarına, Yahudilerin Hz. Abdullah’a (a.s) saldırmalarını anlattığını gördü.
Veheb’in eşi Selam verdi. Abdulmuttalin selamı alıp Veheb’e takdir ve teşekkür ettikten sonra şöyle dedi:
“Kocan Veheb’in bizim üzerimizde büyük hakkı vardır; çünkü bize haber ulaştırarak Abdullah’ı kurtarmış oldu. Kocana ne isteği olursa yapacağımızı söyle dedi.”
“Veheb’in eşi fırsatı ganimet sayarak şöyle dedi:
“Bizim tek isteğimiz Abdullah’ın bize damat olmasıdır. Abdulmuttalib, Abdullah (a.s)’ın yüzüne baktı ve onda bir itiraz belirtisi görmedi, bundan önce kim böyle bir öneride bulunacak olsaydı Hz. Abdullah’ın (a.s) yüzünde rahatsızlık işareti beliriyordu(49).
Hz. Abdullah (a.s) evlenmeye razı oldu, sulbinde bir nurun olduğunu ve o nuru herkesin taşıyama liyakatine sahip olmadığını biliyordu. O, her gün gözlerinin önüne geçip kendisiyle evlenme önerisinde bulunan bütün kızların önerisini eliyle geri çeviriyordu.
Hz. abdulmuttalib oğluna şöyle dedi:
“Oğlum! Allah’a and olsun ki Mekke kzılarının içinde Âmine gibi bir kız yoktur. Çünkü o, yüce, kişilikli pak,akıllı ve dindardır.(50)“
Hz. Abdullah (a.s)’ın annesinin Veheb’in evine gitmesi, Hz Âmine ile görüşmesi ve bunun yanı sıra isteme zamanının belirlenmesi kararlaştırıldı. Fatime , Hz Âmine ile yaptığı konuşmada onun kişilikli ve yüksek kemâle sahip olduğunu anladı. Hz Âmine (s.a)’in annesine şöyle dedi:
” Âmine’nin aklı, zekâsı ve dirayeti beni şaşırttı; benim bundan nasıl haberim olmaz?”
Fatime eve döndü ve Hz. Abdullah (a.s)’a şöyle dedi:
“Oğlum! Arap kızlarının içinde Âmine gibi bir kız asla yoktur. Ben onu beğendim ve Allah sendeki bu nuru Âmine’den başka hiçbir kimseye vermeyecektir.(51)“
İSTEME MERASİMİ
Hz. Abdumuttalib, Hz. Abdullah(a.s) ve bir kısım akrabaları ile birlikte Hz Âmine yi istemek için Veheb’in evine gitti. Hz. Abdulmuttalib (a.s)’ın okuduğu nikâh hutbesi şöyleydi:
” Bize verdikleri ve bizleri evinin komşuları yaptığı için Allah’a hamd ediyorum. O öyle bir Allah’tır ki bizim sevgimizi kullarının kalplerine yerleştirmiş ve bizi bütün milletlerden üstün kılmıştır.”
Sonra Veheb’e şöyle dedi:
“Oğlum, sizin kızınız ile belirlenen (mihir)(52)karşışılğında evlenmek istiyor, acaba razı mısınız?”
Veheb şöyle dedi:
Evet, razı olduk ve kabul ettik. Sonra Hz. Abdulmuttalib orada bulunanları şahid tuttu ve dört gün düğün yemeği verdi(53).
İbn-i Hişam şöyle diyor: “Abdulmuttalib, soy ve makam bakımından Kureyş’in büyük kadınlarından olan Veheb kızı Âmine’yi Abdullah’a seçti ve düğün Veheb’in evinde yapıldı.(54)“
MUHAMMEDÎ NURUN HZ AMİNE’YE İNTİKALİ
Hz Âmine şöyle diyor:
“Muhammed’in nuru babasından bana intikal etmesinden sonra yüzümden nur yayılıyordu. Mekke halkı onuru bende gördüğü zaman beni kutluyor ve çocuğumun parlak geleceğini konuşuyorlardı.(55)“
Yıllardır Araplar kuraklık belasına müptela olmuşlardı. O nur Hz Âmine ye intikal ettikten sonra yağmur yağdı ve insanlar bol nimete kavuştular be bu yüzden O yılı “FETH” ferahlık yılı olarak adlandırdılar(56).
Allah defalarca Hz Âmine yi müjdelemiştir:
“Dikkatli ol, özünde taşıdığın bu paha biçilmez yük, insanların efendisi ve yol göstericisidir(57).”
Abbas b. Abdulmuttalib:
“Abdullah doğduğu zaman yüzünde bir nur parlıyordu, babam şöyle dedi:
“Buçocuk makam sahibi olacaktır. Kureyş’in en seökin kadını olan Âmine ile evlendiği zaman o nur Âmine’ye intikal etti.(58)“
HZ. MUHAMMED ANNE KARNINDA
En bütük İlahi lütuf Hz Âmine ye verildi. Bu lütuf o büyük hanımefendinin Hz. Muhammed (s.a.a)’i taşıyıp yetiştirmesiydi.
Hz Âmine (s.a) şöyle diyor:
“Hamile kadığım zaman kendimde, hamilelikten hiçbir eser göremiyordum ve diğer hamile kadınların karşılaştığı durumlarla karşılaşmadım. Bir gece, bir kişi rüyamda yanıma geldi ve bana: “İnsanların en hayırlısına hamile kaldın.” dedi, hamilelik bana kolaylaştı ve hiçbir zorluk çekmedim(59).”
Şöyle aktarılmıştır:
“Hz Âmine hamile kaldığında kendisine şöyle söylendiğini gördü:
Şüphesiz, İnsanların en hayırlısına hamile kaldın(60)“.
Hz Âmine (s.a)’in şöyle dediği aktarılmıştır:
“Hamileliğimin 6. ayında bir söyleyenin bana şöyle söylediğini gördüm:
“Ey Âmine! Sen, insanların en hayırlısına hamilesin.(61)“
Yine şöyle aktarılmıştır: “Veheb’in kızı ve Resulullah’ın annesi Hz Âmine şöyle dedi:
Resulullah’a hamile kaldıktan sonra bana şöyle söylendi:
“Sen, bu ümmetin Efendisi’ne hamilesin, o doğduğu zaman şöyle söyle: “Ona hased edenlerin şerrinden tek olan Allah’a sığınıyorum.”
Hamile iken benden bir nur saçıldı ve onun içinde, Basra şehrinin saraylarını Şam’da gördüm.(62)“
EŞİNİN YOLCULUĞU
Hz. Abdullah (a.s) ve Hz Âmine (s.a)’in evlenmesinden bir kaç gün sonra ticaret kervanının Şam’a hareket zili çalmaya başladı, Hz. Abdullah (a.s)’da bu kervanla gitmeye karar verdi. Yaşlı babası ve genç eşi ile vedalaştı. Hz Âmine (s.a)’a dayanamadı ve peşi sıra gitti maşukuna, sırdaşına ve yoldaşına baka kalmıştı. Hz. Abdullah (a.s) geri döndü, gözleri Hz Âmine (s.a)’in yüzüne ilişti, gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar akıyordu. Bu ticaret seferinden vazgeçmek istediysede kervandakilere vermiş olduğu söz, kararının değişmesşne engel oldu.
Hz Âmine (s.a) ile son kez vedalaştı. Hz. Abdullah (a.s)’ın bedeni Şam’a doğru gidiyordu ama ruhu Hz Âmine (s.a)’in yanında idi. Hz. Abdullah (a.s), Hz Âmine (s.a)’in hayalini her an gözlerinin önünde tutuyordu. Hayalinde Hz Âmine (s.a) vardı ve kalpleri yakan göz yaşları…
Onun latif ruhu Hz. Abdullah (a.s) ile birlikte Şam’a giden ticaret kâfilesinin ve kâfile başının nağmelerini dinliyordu. Hz. Abdullah (a.s) ile olan tatlı anları kervanın deve katarları gibi aklında ve hatıralarında canlanıp duruyordu(63).
HZ. ABDULLAH (A.S)’IN ÖLÜMÜ
Her ne kadar yalnız olmasada karnında bir çocuk olmasına rağmen Hz. Abdullah (a.s) gitmiş ve Hz Âmine (a.s)’yı yalnız bırakmıştı. Günler ve geceler birbirilerini geride bırakıyordu ve çocuğunun doğumu yaklaşıyordu. O ise Hz. Abdullah (a.s)’ı özlüyor, ayrılık hasreti ile kavuşmayı düşünüyordu. Bu arada ayrılığı kolaylaştıran tek şey, Hz. Abdullah (a.s) bu uzun seferden döndüğü zaman ona baba olduğunun müjedsini verecek olmasıydı.
Birkaç ay aradan sonra ticaret kervanının Mekke’ye döndüğü haberi şehirde dolaşmaya başladı. Bazı insanlar akrabalarını karşılamak için şehir dışına çıktılar, Hz. Abdulmuttalib (a.s)’da oğlunu bekliyordu. Hz Âmine (s.a)’de kapının önüne otumuş ve kafilenin içinde Hz. Abdullah (a.s)’ı arıyordu ama ondan bir işaret yoktu.
Sorup soruşturduktan sonra Hz. Abdullah (a.s)’ın dönüşte hastalandığını ve Yesrib’te (Medine)’de akrabalarının yanında kaldığını öğrendi.
Bu haber Hz Âmine (s.a)’in çehresinde hüzün ve acının oluşmasına sebep oldu ve Hz. Abdulmuttalib (a.s) büyük oğlu Haris’i, Yesribe giderek Hz. Abdullah (a.s)’ı getirmesi için görevlendirdi(64).
Haris, Yesrib şehrine geldiği zaman Hz. Abdullah (a.s) dünyaya gözlerini kapamış ve defnedilmişti. Geri dönüp babasına kardeşinin ölüm haberini ulaştırdı(65).
Hz. Abdullah (a.s) dünyadan ayrılmıştı. Hz Âmine (s.a) kalmıştı ve de oğlu… Allah’ın takdiri böyle idi, Hz. Abdullah (a.s) dünyadan göçecekti ve bu çocuk ileride yetimlerin dertlerini azaltması için yetim olarak dünya’ya gelmesi gerekirdi.
“Öyleyse yetimi sakın ezme.(66)“
O yetimdi ama Allah’ın koruması altındaydı.
“O, seni yetim bulup barındırmadı mı?(67)“
Hz. Abdullah (a.s)’ın yaşı hakkında ihtilaf vardır, meşhur aktarıma göre 25 yıl yaşamıştı. Bazılar ise 17 yaşında olduğunu söylemişlerdir(68).
Babası’nın ölümünde Peygamber (s.a.a)’in yaşı hakkında birkaç görüş vardır:
1- Hamileliğinin 2. ayında…
2- Doğmadan iki ay önce …
3-Doğduktan 2 ay sonra(69)… (en meşhur görüştür) ve babası Abdullah (a.s) Peygamber’i hiç görmemiştir.
4- Doğumundan 7ay, 9ay, veya18 ay sonra vefa etti(70)ettiğine dair rivayetlerde mevcuttur….
Ayti isminde birisi şöyle aktarmıştır: “Resulullah’ın (s.a.a) babası Hz. Abdullah (a.s) 25 yaşında, Medine’de babasının dayılarının yanında, Beni Neccar kabilesinde ve Dari Nabiğa olarak bilinen evde vefat etti(70) ve meşhur aktarıma göre onun ölümü Resulullahın doğumundan önce olmuştur.(71)“
Yâkubi şöyle diyor: ” Resulullah’ın (s.a.a) doğumundan sonra Hz. Abdullah (a.s)’ın dünyadan göçtüğüne dair tarihçiler birlik hâlindedir.(72)“
MEKKE’NİN GÜNEŞİNİN DOĞUŞU
Hz. Muhammed (s.a.a), Fil yılı olarak meşhur olan yılda Rebiu’l Evvel ayının 17.’si cuma günü sabaha karşı dünyaya geldi. Ânnesi Hz Âmine (s.a) hamileliği hakkında şöyle diyor:
“Birkaç gün üzgündüm ve doğumun eşiğinde olduğumu biliyordum. O gün akşam üzeri ağrılarım arttı ve ben odamda yalnız başıma sırt üstü yatmıştım. Gencecik ölen kocam Abdullah’ı ve kendi yalnızlığımı düşünüyordum.(73)“
Hz. Âmine (s.a) şöyle diyor:
“Sessizce ağlıyordum, kalkıp Abdulmuttalib’in kızlarına haber vermeyi düşünüyordum ama düşüncem kesin karar haline gelmemişti. -Bu ağrıların oğlumun doğum ağrıları olduğu nereden belliydi ki- Aniden kalbimi hoş eden bir ses geldi kulağıma, yanımda oturup kendi aralarında konuşan bir kaç kadının sesini işittim. Benim hakkında konuşuyorlardı. Onların o yavaş ve kalbi okşayan seslerinden o kadar hoşlanmıştım ki ağrılarımı unutmuş gibiydim. Yanı başımda oturan kadınların nereli olduklarını, nereden geldiklerini ve beni nereden tanıdıklarını öğrenmek için başımı yerden kaldırdım. Ne kadar güzel yüzlü ve pâk idiler! Sanki yüzlerinin etrafından nur halkaları dönüyordu. Kureyş büyükleri’nin hanımları ve Mekkeli hanımlar olduklarını düşündüm. Habersizce odama girmelerine şaşırmıştım, onlara kim haber vermiş olabilirdi?(74)“
Arap geleneğinde büyüyklerin karşısında ayağa kalmak vardır, ayağa kalktım sıcak ve samimi bir şekilde şöyle dedim:
“Anam babam size feda olsun, nereden geldiniz? Siz kimsiniz?”
Sağ tarafımda oturan hanım şöyle dedi:
“Ben, İmran’ın kızı, İsa Mesih’in annesi Meryem’im.”
“İkinci hanım ise “Firavun’un Allah’a tapan hanımı Asiye” olduğunu söyledi.”
“Diğer ikisi ise evime gelen iki cennet meleği idiler.”
Kuş tüyünden olan yumuşah bir el ile, yan tarafıma temas etti ve bütün ağrılarım dindi ama bahar sabahlarında sis’in kapladığı hava gibi müphem (belirsiz) bir hâl aldı oda, artık ne bir şey görüyordum ne de bir ses duyuyordum. Bu durum birkaç dakikadan daha fazla sürmedi. Sis yavaş yavaş kayboldu ama ve yerini ruhanî bir nura bıraktı. Aydınlanınca bu İlahi nur, oğlumu kucağımda buldum; Ubudiyyet (kulluk) alnını yere koymuştu ve anlayamadığım bir fısıltı kulaklarımı okşuyordu. Söyleyeni görmüyordum ve fısıltısından da bir şey anlamıyordum ama sevinçli idim.Bir an dilim tutulmuştu, çok kısa bir zamandan sonra aniden dilim çözüldü ve haykırmaya başladım:
“Ümmül Osman! Ümmül Osman!(75) Ondan yardım almak istemiştim, çocuğumun kucağımda uyuduğunu gördüm.(76)“
HZ. AMİNENİN ABDULMUTTALİB’E MÜJDESİ
Hz. Âmine (s.a), büyük ilahi emaneti dünyaya getirdi. Gencecik kocasının ölümü ile yaralanan Hz Âmine (s.a)’in kalbi oğlunun doğumu ile iyileşmiş ve başka bir ümit kapısı yüzüne açılmıştı. Kalbi rahatladı ve Allah’a şükretmeye başladı.
Hz. Abdullah (a.s)’ın yeri dolmuştu ve çocuğunun doğması ile Abdullah’ın (a.s) adı dillerde dolaşıyordu ve Hz Âmine (s.a)’in yeni doğmuş olan bebeği Abdullah (a.s)’ın adını kıyamete kadar yaşatacaktı.
Hz. Abdulmuttalib (a.s) hızla Hz Âmine (s.a)’in evine geldi ve Hz Âmine hem hamilelik döneminde çocuğu hakkında işitmiş oldukarını hem de doğumunda kendi gözleri ile görmüş olduğu herşeyi Hz. Abdulmuttalib’e anlattı. Hz. Abdulmuttalib çocuğu kollarına alıp Ka’be’nin içine götürdü, bu İlahi hediyeden dolayı Allah’a şükretti ve sonra çocuğu annesine getirdi(77).
HZ. AMİNE’NİN YOLCULUĞU
Hz Âmine, yetim çocuğunun hem annesi hem de babası idi. Hz. Abdullah (a.s)’ın oğlu bazen annesine “Babam nerededir?” diye soruyordu.
Bilinçli ve akıllı bir kadın olan Hz Âmine (s.a), ikna edici cevaplar vererek çocuğunu rahatlatıyordu.
Hz Âmine (s.a)’in oğlu 6yıl 3 aylık oldu(78). Hz Âmine (s.a) çocuğu ile birlikte annesinin akrabalarını ve Hz. Abdullah (a.s)’ın kabrini ziyaret etmek için Medine’ye gitmeye karar verdi. Hz. Abdulmuttalib’in (a.s) yanına gidip izin aldı. Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ümmü Eymen ile birlikte Medine’ye hareket etti.
Hz Âmine (s.a), Medine’deki akrabalarının yanına gitti ve Hz. Abdullah (a.s)’ın kabrinin yerini sordu; oğlunun elinden tutarak Hz. Abdullah(a.s)’ın kabrini ziyaret etmeye gitti(79). Boğazı düğümlenmişti, ağlama sesi çıkmıyor ve gözlerinden yaş boşalmıyordu. Şaşkın bir hâlde genç kocasının kabrine bakıyordu. Hz Âmine (s.a)’in oğlu annesinin boğazındaki düğümü çözdü ve şöyle sordu:
“Anne! Bu kimin kabridir ki böyle şaşkın bir şekilde ona bakıyorsun?”
Kalpleri yalan ağıt yükseldi, gözlerinden şelale gibi su akmaya başladı, şöyle dedi:
“Oğlum! bu baban Abdullah’ın (a.s) kabridir, Seni görmeden dünyadan gitti. AH! Gözlerim onu görmek istiyor.”
Hz. Muhammed (s.a.a) küçük ellerini uzattı, annesinin gözlerindeki yaşları sildi ve şöyle dedi:
“Anneciğim! Sabırlı ol, çok yakında ben ve sen bu gözlerimiz ile onu göreceğiz.”
Bu yolculuk Resulullah (s.a.a) için öylesine hatıra dolu ve unutulmaz bir yolculuktu ki 50 yıl sonra Bi’set’in(80) 13. yılında Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman Beni Neccar Mahallesini görür görmez şöyle dedi:
“Annem beni buraya getirmişti, burası babam Abdullah’ın kabri’nin olduğu yerdir(81).
HZ. AMİNE’NİN ÖNGÖRÜSÜ
Birkaç gün aradan sonra Hz Âmine (s.a), Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ümmü Eymen ile birlikte Mekke’ye doğru hareket ettiler ve yolda “EBVAA” bölgesinde hastalandı. Hareket edemeyecek kadar hasta idi. Ümmü Eymen ve Hz. Muhammed (s.a.a) sırası ile bakımını yapıyorlardı. Hz Âmine (s.a)’in durumu gittikçe kötüleşiyordu.
Oğlunun küçük ellerini ellerinin içine aldı, onun o güzel ve sevecen yüzüne uzun uzun baktıktan sonra şu şiiri okudu:
Eğer doğru ise benim rüyamda gördüğüm, Sen bütün insanlar için seçilmişsin Oğlum. Mebus(82) olacaksın sen , helal ile haram arasında(83), Celal ve İkram Sahibi tarfından. Tevhid ve İslam için seçileceksin, Bu senin Muvahhid baban , İbrahim'in dinidir. Allah yasaklamıştır sana putperestliği, Başkaları ile bir puta yaklaşma oğul.(84)
Hz Âmine (s.a)’nın şiirlerinden onun usta bir şair olduğu ve Hz. İbrahim (a.s)’ın dininden olduğu anlaşılmaktadır. Hz Âmine (s.a) sonra şöyle dedi:
“Her canlı ölecektir, her yeni eskiyecektir ve her çok yok olacaktır. Ben de öleceğim ama benim adım ebedi kalacaktır çünkü ben ardımda bir hayır bırakıyorum, ben pak bir çocuk dünya’ya getirmişim(85).
ANNE YOKLUĞUNDA HZ. MUHAMMED (S.A.A)
Hz Âmine 6 yaşındaki çocuğunu yalnız koyup Rabbi’ne yürüdü. Hz Âmine (s.a)’in vefatından sonra Ümmü Eymen, Hz. Muhammed (s.a.a)’in ve bazı Ebvaa halkının yardımı ile bir başka rivayete göre de bazı yolcuların yardımı ile Hz Âmine (s.a)’yı Ebvaa’ya defnettikten sonra(86), Hz Âmine (s.a)’in oğlu Hz. Muhammed (s.a.a) ile birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.
KAYNAKÇA:
5-20
- El-Muknaa s.459, El-Bidayetu ven Nihayetu c.1 s.249, Tarihul Yakubi c.2 s.10, Es-Siretul Halebiyye c.1 s.39
- Es-Siretun Nebeviyye c.1 s.70, Et-Tabakatuk Kubra c.1 s.59, İ’lamul Vera s.6
- Es-Siretul Halebiyye c.1 s.51
- Tarihul Yakubi c.2 s.10 ,Kurbul Esnad s.27
- Ebvaa: Medine’nin bir köyüdür.
- İ’lamu’l-Vera s.145- Biharu’l Envar c.35 s.108
- El-Bidayetu ven Nihayetu c.1 s.249
- Ka’b b. Mati, künyesi Ebu İshaktır. yemenlidir ve kitap ehinin büyük alimlerinden birisidir. Ebubekir döneminde İslamı seçti, Ömerin hilafeti döneminde Medine’ye yerleşti. Et-Tabakatuk Kubra c.7 s.156
- Münadi: seslenen kimse demektir.
- Emali Saduk s.601, Menâkıbu Âl-i Ebi Talib c.3 s.340
- Emali Saduk s.606, Usul-i Kafi c.1 s.444
- Delailu’l İmamet s.59, Camiul Ahbar s.15
- Usul-i Kafi c.2 s.447
- Kemalu’d Din c.1 s.291
- Ekinek: Ekilecek yer anlamındadır.
- Esrar-ı Âl-i Muhammed s.237
21-40
- İkbal s.604
- Evailu’l Makalat s.46
- İtikâdât-ı Saduks.110
- Hayatu’l-Kulub c.3 s.51
- Riyaheyni’ş-Şeriat c.2 s.91
- Hayatu’l-Kulub c.3 s.91
- Tevbe/113
- Mustedreku Sahihayn c.2 s.336
- Sahih-i Müslim c.3, Kitabu’l Cenaiz, Peygamber’in annesinin kabrini ziyaret etmek için Rabb’inden izin isteme babı.
- Et-Tabakatuk Kubra c.1 s.60
- Mecmauz Zevaid ve Manbau’l Fevaid c.8 s.214
- Aynı kaynak ve Haşiyetu’l Siretul Halebiyye c.1 s.33
- Şuara/218
- Et-Tabakatuk Kubra c.1 s.24
- Duru’l Bidaye c.2 s.18 (bu konu hakkında değişik ifadelerle ve birbirine zıt 5 ayrı rivayet zikredilmiştir.)
- Tefsir-i Kebir c.16 s.214
- Tefsiri Kebir c.16 s.214
- Tefsir-i Kebir c.16 s.214
- Tefsiri Kebir c.16 s.214
- Şerh-i Nehcül Belağa, ibn-i Ebi’l Hadid c.4 s.360
41-60
- Es-Siretu’l Halebiyye c.1 s.42
- Es-Siretu’l Halebiyye c.1 s.42
- Seyri der Sahihayn s.218
- Esedu’l Ğaye c.1 s.13
- Âmine Mader-i Peyamber-i İslam s.72
- Riyaheyni’ş-Şeriat s.291
- El Hareyucu ve’l Cerayih s.100, İsbatu’l Vesiyye s.194
- Riyaheyni’ş-Şeriat c.2 s.293
- Tarih-i Peygamber-i Hatem s.122, İslam Tarihinin Namlı Kadınları s.144
- Biharu’l Envar c.15 s.99
- Biharu’l Envar c.15 s.99
- Mihir: İslam hukukunda erkeğin evlenirken kadına verdiği veya vermeyi taahüt ettiği para, mal veya menfaat hediyesidir. Mihir kadının mal varlığına dahil olur ve üzerinde dilediği tasarrufta bulunabilir.
- Biharu’l Envar c.15 s.103, Esedu’l Ğaye c.1 s.13
- Es-Siretun Nebeviyye s.103
- İsbatu’l Vesiyye s.195, El Envaru Fi Mevludi Nebi s.126
- El-Bidayetu ven Nihayetu c.1 s.249
- İ’lamu’l-Vera s.55
- Emali Saduk s.263
- Et-Tabakatuk Kubra c.1 s.98, Celau’l Uyun s.71
- Biharu’l Envar c.15 s.108
61-86
- Es-Siretul Halebiyye c.1 s.46
- Es-Siretun Nebeviyye c.1 s.104
- Âmine Mader-i Peyamber-i s.69
- Âmine Mader-i Peyamber-i s.69 , Esedu’l Ğaye c.1 s.12
- Es-Siretul Halebiyye c.1 s.50, Furuğ-ı Ebediyyet s.118
- Duha suresi 9. ayet
- Duha suresi 6. ayet
- Kurbu’l Esnad s.17 , Esedu’l Ğaye c.1 s.12
- Meşhur görüşe göre Hz. Peygamber dünyaya geldikten 2 ay sonra babası Hz. Abdullah vefat etmiştir ve babası , Peygamberi hiç görmemiştir. Yazar
- Es-Siretul Halebiyye c.1 s.49
- Tarih-i Peygamber-i İslam s.19
- Tarihul Yakubi c.2 s.10
- İsbatu’l Vesiyyet s.206
- Âmine Mader-i Peyamber-i s.119
- Ümmül Osman, Abdulmuttalib’in hanımlarından birisinin künyesidir. Keşfu’l-Ğumme c.1 s.64
- Es-Siretul Halebiyye c.1 s.65 ,Revdatul Vaizin s.68, Diyar-ı Aşikan s.63
- Es-Siretun Nebeviyye s.105, El Adadu’l Kaviyyetu Raziyuddin s.118 , Emal-i Şeyh Saduk s.286
- Tarih-i Yakubi c.2 s.90
- Âmine Mader-i Peyamber-i s.109
- Bi’set: Peygamberlikle görevlendirdiği yıl demektir.
- Es-Siretul Halebiyye c.1 s.50
- Mebus: Seçilmiş seçilen kişi
- Sen bir bölge için değil bütün dünyaya gönderileceksin.
- Siretul Halebiyye Haşiyyesi c.1 s.57, Hasaisu s.202
- Siretul HalebiyyeŞerh-i c.1 s.57
- Tarih-i Yakubi c.2 s.10, Tarih-i Peygamber-i İslam s.21
Ali b. Abu Talib is the only true Caliph of Allah