Aşura ve İmam Hüseyin konulu 2. dersimiz:
Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)’ın ve Azim Aşurasının sırları ve hikmetleri konusunu işliyorduk.
Bizleri bu zikirler ile meşgul ederek lütuf ve kereminden inayet ettiği ve etmekte olduğu için; Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)’ın meclisinde oturabildiğimiz için; Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)’ın sırrı (ki Allah’ın sırrıdır) üzerine konuşuyor ve kendimizi bu yola adapte etmeye ve uyarlamaya çalışıyoruz, bu lütuf ve inayetinden dolayı Allahu Tebareke ve Teâlâ’ya ilmi, hilmi, kudreti ve azameti kadar hamd ve senalar ediyoruz. Şükürler olsun ki o lütuf etti; O inayet etti; O kereminden verdi. Eğer o inayet etmemiş olsaydı hiçbirimiz bir zerre kadarı dahi (göz açıp kapatıncaya kadar) bu zikirlerle meşgul olabilme gücüne sahip değildik. Öyle bir liyakatimiz yoktur ve de olmayacaktır!
Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurası varlık alemi var edildiği vakitten kıyamı kıyamete kadar varlık aleminde vücuda gelmiş yegane, tek ve istisnasız olaydır ve bu, bu şekilde kalacaktır!
Aşura hem istisna oluşu ile, hem tek oluşu ile hem de alemi etkisi altına alma cihetinden tektir!
Alemde bir olay daha yoktur ki İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurası kadar alemi ve alemin mukadderatını değiştirmiş olsun. Aşura gibi alemi çekip çeviren bir başka olay daha yoktur! Aleme Aşura gibi rahmet olabilen bir başka olay yoktur! Hiçbir hareket, hiçbir fiil, hiçbir ibadet, hiçbir cihat Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın Aşurası kadar alemi etkisi altına almamış ve aleme hakim olmamıştır!
Aşura, alemde öyle bir etki yapmıştır ki:
Hz. Resul-i Kibriya (s.a.a), Allah’ın alemdeki en azim, en seçkin mahlukudur ve Hz Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurası ile şefaat makamına ulaşmıştır.
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in şefaati, İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurasıdır eğer İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurası Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’e verilmeyecek olsaydı; eğer İmam Hüseyin (a.s), Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in parçası olmamış olsaydı alemde Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’i Rahmeten lil Alemin yapacak hiçbir iş, hiçbir ibadet, hiçbir icraat yoktu.
Hz. Nebiyyi Kibriya’nın Rahmeten lil Alemin oluş boyutu Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurasıdır.
Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurası o kadar azimdir ki alemde kime ne verilmişse ve ne verilecek ise onun hürmetine verilmiştir!
İmam Hüseyin’in aşurasının dışında insanı mutlak hidayete ulaştırabilecek hiçbir unsur yoktur!
Sadece insanlar da değil varlık alemindeki bütün mahlukat (cinler, melekler, hayvanlar, bitkiler, taşlar ve adını dahi bilmediğimiz nice mahlukatın tamamı) varlıklarını ve hidayetlerini, ibadet, itaat ve kulluklarını Hz. İmam Hüseyin (a.s)’a ve İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurasına borçludurlar!
Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin (a.s)’ın aşurasının Allah’ın yanındaki azameti ile alemde ne seyir meydana gelmiştir?
Geçen hafta insanlar alemindeki seyri kısaca arz ettik bu hafta da kısmen insanlar alemindeki seyir hakkında konuşacağız ancak melekler aleminden bir örnek arz ederek başlayalım:
Hadis de buyruluyor ki: “Allah’ın mukarreb meleklerine, Allah’a hamd etmeyi ve Allah’a ibadet etmeyi biz öğrettik.”
Bu hadis aşağı yukarı Ehlibeyt (a.s)’ın tamamından mervidir ve bu hadis mütevatir bir hadistir.
Veya bir başka hadiste buyruluyor ki: “Allahu Tebareke ve Teala 14 masumun nurlarını yarattığında melekler şaşkına döndüler, gözleri kamaştı, görmez oldular ve tecelli ve tezahür eden nurun Allah olduğunu zannettiler!”
Bu nur Ehlibeytin (14 masumun) nurudur ve Allahu Tebareke ve Teala bu nuru ezelde yanında yaratmıştı ve Kur’an-ı Kerim gibi mahfuz idi. Bir dönem geldi ki Allahu Tebareke ve Teala emir buyurdu: “Bu nur tezahür etsin.”
Allah, bu nurun alemlere açılmasına emir buyurdu. Bu nur, Allah’ın emri ile tezahür ettiğinde ve bu nurun vücudunu mahlukata gösterdiğinde melekler şaşkına döndüler, gözleri kamaştı ve göremez hale geldiler; zannettiler ki bu nur Allah’tır.
Bu hadislerin ve diğer hadislerin beyanı şu şekildedir:
Allahu Tebareke ve Teala’nın o gün Ehlibeytin vücudu ile yansıttığı ve melekleri körlük haline getirebilecek durumda olan nur, Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurasının nuruydu. Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın aşurası böyle azim bir makama ve güce sahiptir. Yani aşura öyle bir hakikat, öyle bir realite ve öyle bir gerçektir ki 14 masumun vücudunda tezahür etmiştir ve Allah’ın melekleri onun ile Allahu Tebareke ve Teâlâ’ya ibadet etmeyi öğrenmişlerdir.
“Onlara Allah’a hamd ve sena etmeyi ve kulluk etmeyi biz öğrettik.” yani biz aşura ile öğrettik.
Bu melekler, yalnızca mukarreb meleklerdir; sıradan melekler değildir! Bu melekleri sıradan melekler olarak düşünmeyin! Bu melekler, Allahu Tebareke ve Teala’nın emriyle alemlerin mukadderatını bir şekilde, Peygamberin (s.a.a) ve İmamların (a.s) emir ve komutası altında idare eden meleklerdir.
Ruhul Kudstür, Cebraildir, Hemeletül Arştır…
Biz hepsini bilmiyoruz; yalnızca birkaç tanesinin adını, sıfatlarını veya görevlerini biliyoruz.
Hemeletül Arş gibi “arşı tutuyorlar”, Ruhul Kuds gibi, Ruhul Emin Cebrail gibi, Mikail gibi, İsrafil ve Azrail gibi.. İlla ki bunlar gibi başka mukarreb melekler vardır.
Bu mukarreb melekler dahi Allahu Tebareke ve Teâlâ’ya kulluk edilmesi gerektiğini ve Allah’a nasıl kulluk edilmesi gerektiğini Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurasından öğrenmişlerdir.
Bunları okurken kendinize sorun:
“Biz aşuranın neresindeyiz?”
Yani meleklere feyiz verilmiştir, rahmet edilmiştir, hayat verilmiştir.
Ne ile verilmiştir?
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) ile verilmiştir!
Ne ile verilmiştir?
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurası ile verilmiştir!
Feyz, hayat demektir.
Eğer bu feyz olmasaydı meleklerin tamamı yok olurdu. Ya yok olurlardı ya da o sıfat ki Allahu Tebareke ve Teala Kur’an’da özelde insanlar için genelde mahlukatın tamamı için şumülenebilecek ayeti buyuruyorlar:
هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ
Onlar hayvanlar gibidirler ya da daha da aşağıdırlar.
Furkan Suresi 44. ayette buyrulduğu gibi can verirlerdi.
Eğer hidayet olmasaydı herkes bu ayetteki gibi can verirdi. Yegane hidayet Hz. İmam Hüseyin’in aşurası ve vücududur. İlk dersimizde Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in ve Eimme-i Ethar (a.s)’ın konumunu açıklamıştık; “burada bir tenakkuz var!” diyerek “Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) her şeyin üzerindedir” demeyin!
Çünkü Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) buyuruyor:
“Hüseyin (a.s) bendendir ve bende Hüseyindenim!”
Bu hadis şunu açıklamaktadır:
“Hüseyin, Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in rahmet boyutudur.”
Allahu Tebareke ve Teala öyle bir sistem kurmuştur ki Hz. İmam Hüseyin (a.s), Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in rahmet ve şefaat boyutu olmuştur.
Hz. Emirelmuminin İmam Ali (a.s), Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in bedeninde, vücudunda ve risaletinde nefsidir; keza Hz. Fatime-i Zehra (s.a) da aynı şekildedir; diğer İmamlarımız da kezalik böyledir ancak bugünkü konumuz Hz. İmam Hüseyin (a.s)’dır.
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), nasut aleminde rahmeten lil alemindir. Melekut aleminde ise bizim aklımızın idrak etmesi mümkün değildir çünkü Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in melekut alemindeki vücudundaki boyutunun ne olduğunu açıklayabilecek kelime yoktur!
Alemler var edildiği günden beri tek bir feyz vardır ve bu feyz, Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın feyzidir. Tek bir rahmet vardır. Rahmet, hayat demektir; alemlere hayat veren tek bir hayat kaynağı ve tek bir iksir vardır ve bu Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’dır ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ı da hayat iksiri yapan şey, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurasıdır.
Bu dünyanın kabuklarının incelemeleri sonucu milyarlarca yıldır var olduğu söyleniyor ancak Ben-i Adem’in bu dünyada var oluşu 12.000 ila 16.000 yıl arasındadır. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) ise bundan öncede vardı. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın, manası ve aşurası bundan önce de vardı. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), dedesi Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)’in sülbünde (belinde) tezahür etmeden önce alemlerde bu etkiyi yapıyordu.
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), dünyaya insan şeklinde gelmeden önce bütün mahlukat Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın (rahmet) nurundan ve Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) ki Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ı ve aşurasını şefaat kaynağı olarak kullanıyordu bulutun arkasından kullanıyordu. Ne zaman ki Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın mutahhar dedesi, mutahhar babası ve mutahhar annesi dünyayı şereflendirdiler ise ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) dünyaya geldi ise bu nur o zaman inkişaf etti ve Aşura günü, Aşura vakasının vuku bulması ile Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın özünün hakikati, rahmetinin hakikati tam manası ile alemlerin tamamına net ve açık bir şekilde tezahür etti, hakimiyetini kurdu ve hidayetini yaptı.
Hepiniz tarih kitaplarında okumuşsunuzdur:
Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) dünyaya gelmeden önce dünyaya her türlü afet ve bela yağardı:
*Kavimler helak olurlardı, yanarlardı, kül olurlardı. Maymuna dönüşürlerdi. Domuza dönüşürlerdi. Bir takım bela ve afetler olurdu. O ülkelerin, şehirlerin ve mahlukların tamamı yere batardı. Bunun emsali İtalya’da, Mısır’da ve bizim coğrafyamızda da vardır; bu milletlerdir ki bu milletler yere batmışlardır ve afetler gelmiştir.
Ama Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) dünyayı şereflendirdiği zaman:
Kisra’nın sarayı yıkılıyor, ateşperestlerin binlerce yıldır sönmeyen ateşleri sönüyor. Dünyadan afet ve belalar kaldırılıyor:
O boyutta ki dünyaya afet, bela ve Gazab-ı İlahi nazil oluyordu, artık olmuyor. Bugüne kadar da o boyutta bir gazab dünyaya nazil olmamıştır. Bunların yegane sebebi Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın, hem dedesinin sülbünden zahir olması hem de kendisinin zahir olmasıdır. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) zahir olunca rahmetin de tamamı zahir oldu.
Yani Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) alemi şereflendirmeden önce bu feyzi bizlere (mahlukatın tamamına) bulut arkasından sunuyorlardı ama Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) dünyayı şereflendirdikten sonra bu rahmet artık bulut arkasından değil net ve aleni bir şekilde Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in eli ile dünyaya (ve bütün alemlere) hakim oldu ve bu olaydan sonra Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)’e Rahmeten lil Alemin künyesi verildi.
Alemlerde, (sadece bu alemi düşünmeyin bütün alemleri düşünün hatta Enbiya ve Evsiya’nın tamamı ile birlikte, Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ve Ruhul Kuds de dahil olmak üzere) kime ne verilmişse ve verilecekse Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurası ve Aşura’nın içerisinde Kerbela’da yapmış oldukları o secdenin hürmetine verilmiştir.
Alemlerde yapılan hiçbir ibadet, hiçbir itaat ve hiçbir kulluk Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın Aşura günü Kerbela’da/katligahta yapmış olduğu o secdenin üzerinde değildir ve kime ne verilmişse ve verilecekse o secdenin bereketi hürmetine verilmiştir ve verilecektir.
Aşurayı azim eden Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’dır. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ı da Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)’e şefaat vesilesi yapan secdesidir. Sizler, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın secdesini kendi secdeleriniz gibi bir secde zannetmeyin! Kendi secdeleriniz gibi bir secde hayal etmeyin!
Mümkündür bizlerde ölelim, bu mümkündür! Peygamberlerin (a.s) hepsi mücadele etmişlerdir ve çoğu katledilmiştir, yakılmışlardır, doğranmışlardır, şehid edilmişlerdir, Hz. Yahya (a.s) gibi zibh edilmişlerdir, boyunları kesilmiştir ama hiçbiri Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın gölgesi dahi etmiyor çünkü bunların tamamını Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurasının nuraniyetinin bulut arkasından yansımasının neticesinde yapabilmişlerdir.
Hz. Yahya (a.s)’a, o şehadeti nasip eden şey Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurada katligahta yapmış olduğu secdesidir. Hz. İbrahim (a.s)’ı o ateşe atılmaya hazır hale getiren ve o ateşin içinde o makama ulaştıran şey Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurada katligahta yapmış olduğu secdesidir. Hz. Musa (a.s)’ı, Hz. İsa (a.s)’ı ve Enbiyaullah (a.s)’ın tamamını o makama getiren yegane şey Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurasıdır ve Aşurada katligahta yapmış olduğu o secdesidir.
Aşura, böyle bir iksirdir. Aşura, Enbiyaullah için böyle idi ve böyledir. Hatta bugün de böyledir. Elimizde hadisler vardır ki:
Melaiketullah veya Enbiyaullah fovc fovc Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın haremine nazil olurlar.
Halen o feyzden istifade ediyorlar. Melaiketullah ve Enbiyaullah halen Allahu Tebareke ve Teala’dan izin alarak Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın haremine müşerref oluyorlar, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın haremini ziyaret ediyorlar ve feyz alıyorlar. Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) onlara feyz inmesine ve onlara bir rahmet ve bir hayat inayet buyuruyor.
Onlar, o La Munteha (sonu olmayan) hayatlarının içerisinde tekrar bir La Munteha hayat peşindedirler ve Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), bunları onlara inayet buyurmaktadır.
Bunun aynısı bizim içinde geçerlidir. Eğer ki bizler bir yere varmak istiyorsak; eğer bizler feyz istiyorsak; hakikaten hayatımızın olmasını ve ölü olmayı istemiyorsak ve hakikaten izzet sahibi olmak istiyorsak Aşura’ya teslim olmamız gerekir.
(Bu izzet dünyevi saygınlık değildir! İzzet, insanı insan eden şeydir. İnsan denen mahlukta insanî boyutunu meydana getiren şey izzettir. İnsanda insanî boyutun vücuda gelmiş haline izzet denir. İnsanda insanlığı meydana getiren şeye “izzet” denir yada bir diğer tabirle izzetin adı “insanlıktır” her ikiside kullanılabilir.)
Hakikaten izzet sahibi olmak istiyorsak Aşura’ya teslim olmamız gerekir. Anladığımız aşuraya değil! İşimize gelen aşuraya değil! Menfaatlerimize zarar vermeyen aşuraya değil! Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın ayağa kaldırdığı, ihya ettiği ve vücuda getirdiği Aşurayı, kendimizde vücuda getirmemiz ve ona teslim olmamız gerekir.
Bu imkansız bir şey değildir! Hatta imkansızlığın aksine bu bize emredilmiştir. Aşura yalnızca o gün Hicri 61. yıla mahsus olan, Hicri 61. yılda vuku bulan bir olay değildir.
Bizler, “Aşura o 72 kişiye yada birtakım müminler ki vardı onların mazeretleri vardı yada sayıları birkaç kişi olsalar da yetişememişlerdi onlara mahsus değildir!
Onlar buyuruyorlar: “Ya Eba Ebdillah El Huseyn! Biz bu mücadelede sana ortağız!” Oysa ki onlar, yetişememişlerdi ama hakikaten de öyleydiler, gelememişlerdi, yetişememişlerdi! Mesela Cabir b. Abdullah El Ensari g.b”
Bu yalnızca o döneme mahsus değildir.
Sizler, “Bu, o döneme mahsustur, bizim önümüzde böyle bir imkan yoktur! Bizim aşuranın, bu rükn boyutuna, aşuranın özüne girme imkanımız yoktur çünkü Aşura Vakası bundan 1400 yıl önce vuku bulmuştur ve üzerinden 1400 yıl geçmiştir; o gün olanlar feyze eriştiler ve bizde burada kaldık.” diyemezsiniz!
Çünkü Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s) doktrin buyurmuşlardır:
“Kulli yevmin Aşura ve kulli arzin Kerbela ve kulli şehrin Muharrem.”
“Her gün Aşura günüdür; Her yer Kerbela’dır ve Her ay Muharrem’dir.”
Sizler, Aşura ile mükellef olanların yalnızca o dönemdeki insanların olduğunu zannetmeyin! Aşura’nın feyzinden istifade edebileceklerin yalnızca o dönemdeki insanların olduğunu zannetmeyin! Sizler hangi zaman dilimi içerisinde olursanız olun aşura ehli olabilirsiniz; yeter ki aşuraya teslim olun!
“Olabilirsiniz” tabirinin manası burada lütuf değildir! Yani olmazsanız da bir şey olmaz değildir! “Olabilirsiniz” tabirinin buradaki manası “olmalısınız’dır”!
“Kulli yevmin Aşura” emirdir ve mutlak kanundur! Bu hadis, iki rekat namaz kılsan sevap alırsın kılmazsan da cezan yoktur, buyurmuyor.
Bu hadis de şöyle buyrulmaktadır:
“Kulli yevmin Aşura ve kulli arzin Kerbela”
Yani Hüseyin (a.s) her dönemde vardır ve her dönemde hayat veriyor ve sen de hangi dönemde yaşarsan yaşa o hayatın müşterisi olman gerekir. Eğer yaşamak ve hayat sahibi olmak istiyorsan bu emirdir! Bizim Aşura’ya bu cihetten bakmamız gerekir.
Peki aşuranın taraftarı olabilmek için ne yapmamız gerekir? Aşura ehli olabilmemiz için ne yapmamız gerekir?
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), rahmetin özüdür. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurası, Hz. Nebiyyi Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a)’in insanlara şefaati olmuştur.
Burada kendimize bir soru sormamız gerekir! “Bizim ne yapmamız gerekir ki o şefaat bize şamil olsun?”
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) Rahmeten lil Alemin’dir yani Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) her zamanda, her yerde, rahmet talep eden her kimse için Rahmeten Lil Alemin’dir yani:
Bizler de, bu zamanda o rahmete müşteri olmak ile mükellefiz çünkü rahmete müşteri olmazsak batini manada bu rahmeti reddedenlerden olmaktayız.
Aşura ehli olabilmemiz için bir takım adap ve kurallara riayet etmemiz gerekir. Aşura ehlinden olabilmemiz için bir takım kurallar vardır, başıboş değildir! Bizler kendi isteklerimiz ve kendi doktrinlerimiz üzerine, kendi algılamalarımız üzerine, kendi değer ve yargılamalarımız üzerine, kendi iyi gördüklerimiz ya da kötü gördüklerimiz çerçevesinde hareket edersek Aşura vadisi’nin içerisine girmemin adap ve kurallarına riayet etmemiş oluruz ve adap ve kurallara riayet etmeyen kişileri de o vadiye koymazlar. Daha doğrusu aşura vadisine girmek için bir pasaport lazımdır, geçerli bir evrak lazımdır, bir izin belgesi lazımdır ve bu izin belgesi olmadan hiç kimseyi o vadiye koymuyorlar!
Şeyh Tusi (r.a) buyuruyorlar:
“Ziyareti Aşurayı bizzat Allahu Tebareke ve Teala’nın kendisi İmam Hüseyin (a.s) için inşa etti.”
Aşura’ya girmenin adap kurallarının tamamı Ziyaret-i Aşura’da öğretilmektedir. Aşura ehli olmanın kanun ve kurallarını Ziyarete Aşura’dan başka bir yerde Ziyaret-i Aşura’da olduğu kadar net ve hatları keskin bir şekilde bulamazsınız! Ancak dikkat edin! Ziyaret-i Aşura duası ile İmam Hüseyin (a.s)’ı ziyaret etmek ayrı bir şeydir; Ziyaret-i aşura duasını okumak ayrı bir şeydir! Ziyaret-i Camiye-i Kebire ziyaretnamesi ile Ehlibeyt’i (a.s) ziyaret etmek ayrı bir şeydir; Ziyaret-i Camiye-i Kebire ziyaretnamesini açıp okumak ayrı bir şeydir! Kur’an-ı tilavet etmek ayrı bir şeydir; Kur’an’ı açıp okumak ayrı bir şeydir! Cevşen-i Kebir ile Allah’ı tesbih etmek ayrı bir şeydir; Cevşen-i Kebiri açıp okumak ayrı bir şeydir! Yalın bir şekilde okuma kötü bir şey değildir, kötü bir yönü yoktur ama faydası da yoktur, hidayeti de yoktur!
Yalın bir şekilde okumanın insana ne faydası olabilir ki?
Ziyaretname okurken orada ne denildiğini bilmen gerekir; Ziyaret-i Camiye-i Kebire ziyaretnamesi okuduğun zaman orada sana ne emredildiğini anlaman gerekir! Hepimiz Ziyaret-i Aşura okuyoruz ama sadece okuyoruz!
Kaç kişi ziyarete aşura ile Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ı ziyaret etti? Eğer Ziyaret-i Aşura ile Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ı ziyaret ettiysek bizim bu halimiz nedir böyle? Meğer Ziyaret-i Aşura, Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın kurtuluş bayrağı değil midir? Meğer Ziyaret-i Aşura, Hz. İmam Hüseyin (a.s)’ın kurtuluş ipi değil midir?
Haşa! Hadis mi yalandır yoksa bizim mi amelimiz boştur?
-Elbette hadis yalan değildir ve bizim amelimiz boştur!
Ziyaret-i Aşura’yı hepimiz bin defa okumuşuz; o halde Ziyaret-i Aşura’nın bizdeki tecellisi nerededir?
Hepiniz Ziyaret-i Camie-i Kebire’yi okumuşsunuz ama yalnızca okumuşsunuz!
Ziyaret-i Aşura’nın tilaveti bittiği zaman hepiniz ziyaret namazı niyetiyle iki rekat namaz kılmıyor musunuz?
– Kılıyorsunuz.
Eğer ziyaret ettiysek inayeti İlahî nerededir? Meğer Nebiyyi Kibriya (s.a.a) Rahmeten lil Alemin değil midir? Meğer Allah peşinci değil midir? Meğer Allah, bir an bir zerre dahi olsun hiç kimsenin ücretini geciktirmeyen değil midir? O halde biz niye alamamışız?
O halde biz ziyaret etmemişiz! Biz ziyaret etmemişiz ki ziyaretin karşılığını alabilelim! Ziyaretin karşılığını alabilmemiz için ziyaret etmemiz gerekir!
Şeyh Tusi (r.a) buyuruyor:
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurasına girmenin edebini Ziyaret-i aşura’dan öğrenebilirsin ve Ziyaret-i Aşura’nın sıradan bir olay olduğunu zannetmeyin!
Ziyaret-i Aşura, bizzat Allah Tebareke ve Teala tarafından Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) için inşa edilmiştir (vücuda getirilmiştir)!
Hadislerde buyuruluyor ki: Allahu Tebareke ve Teala Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ı, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’e Hz. Emirelmüminin İmam Ali (a.s)’a ve Hz. Fatime-i Zehra (s.a)’ya vermek istediklerinde önce bu olayı (Aşura Vakası’nı) Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’e bildirmişlerdi.
Allahu Tebareke ve Teala emir buyurdu: “Ey Habibim! Ey Resulüm! Ali (a.s) ile Fatime’ye (s.a) Aşura hakikatini anlat (onları haberdar et)!”
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), Hz. Emirelmüminin İmam Ali (a.s)’a ve Hz. Fatime-i Zehra (s.a)’ya Aşura vakasını anlattı ve Allahu Tebareke ve Teala buyurdu: “Bu çocuğu istiyor musunuz?”
Hz. Fatime-i Zehra (s.a) arz etti: “Ey Babacığım! Eğer Allah ve Allah’ın Resulü bizim görüşümüzü öğrenmek istiyorsa biz bu çocuğu istemiyoruz!”
Hz. Zehra (s.a) neden Böyle Buyurdu? Çünkü dün de etraflı bir şekilde arz ettim gibi:
“Öyle bir musibet ki alemdeki bütün mahlukatın musibetlerin tamamını toplasanız Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın Kerbela’da, Aşura’daki musibetinin bir anının bedeli olmaz! Benim tabirim ile bir Ah’ının karşılığı değildir!”
Hz. Fatime-i Zehra (s.a) buyurdu: “Eğer Allah ve Allah’ın Resulü bizim görüşümüzü soruyorsa biz buna razı değiliz, biz bu çocuğu istemiyoruz!”
Böyle azim bir musibet! Böyle bir ihanet!
Biz buradan bunu anlıyoruz ki:
Allahu Tebareke ve Teala o deme kadar (dünyevi “nesut” boyut olarak Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’e ve Ehlibeyte Hz. İmam Hüseyin (a.s)’a ne vereceklerini beyan buyurmamışlardı ya da örtülü beyan buyurmuşlardı. Bu konu hakkında elimizde veri yoktur; elimizde net bir hadis yoktur ama bu da anlaşılmıyor değildir!
Hadiste buyuruluyor ki:
Allahu Tebareke ve Teala vaatlerini açıkladı. Allahu Tebareke ve Teâlâ Cebrail’i gönderdi. Cebrail geldi ve Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’e arz etti:
Ya Resulallah! Allahu Tebareke ve Teala buyuruyor ben “….” vereceğim ve Hz. Fatime-i Zehra (s.a) razı oldu.
Enteresan bir olaydır! Bunu, Aşura’nın azametini anlayabilmeniz için anlattım.
Hepimiz, Aşura’ya girmek istediğimiz için bunu anlattım; bilmenizi istedim ki: Aşura öyle sıradan bir şekilde içine girilebilecek bir olay değildir! Aşura’ya girmek için bir takım kural ve kanunlar vardır.
Allahu Tebareke ve Teala’nın vaatleri nelerdir?
Biri muhtemeldir hatta kesindir: “Şefaattir.”
Allahu Tebareke ve Teala vaad etti. Hz Eba Ebdillah El Huseyn (a.s), Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in Rahmeten lil Alemin eli oldu.
Allah’a Tebareke ve Teala’nın vaatlerinden birisi buydu ki:
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın Aşurası’nın sebebinden dolayı Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’e şefaat verdi ve Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’i Rahmeten lil Alemin yaptı.
Kime ne feyz verilecekse Hz. Resul-i Kibriya (s.a.a)’in irade etmesi gerekmektedir. Hz. Resul-i Kibriya (s.a.a) irade etmezse Allahu Tebareke ve Teala hiç kimseye feyz vermez!
İlk dersimizde alimin talebesine olan şefaatini açıklamıştım buda böyledir “şefaat kuralı böyle işliyor.”
Allah, rahmetin sahibidir ama Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) şefaat etmezse Allah rahmet vermez.
Tıpkı ilk derste Alim ile talebi arasındaki ilişkiyi açıkladığım gibidir:
İlk dersimizde Allah’ın ilim vermesi için alimin talebeye şefaat etmesi gerekir demiştik. Allahu Tebareke ve Teala rahmetin sahibidir ama alim talebesine şefaat etmediği sürece Allah’ın talebeye ilim vermesi mümkün değildir çünkü Allah Kural sahibidir. Bu, Allah’ın doktrinidir. Bu Allah’ın kuralıdır. Bu, Allah’ın ilkesidir. Allah’ın kuralına göre talebenin ilim sahibi olabilmesi için alimin şefaat etmesi gerekmektedir.
Alemin şefaati neydi?
Alimin şefaatinin: “Özünden sermaye koyması” olduğunu söylemiştik. Alimin, “Özünden fedakarlık etmesi” olduğunu söylemiştik.
Alim, özünden sermaye koyuyor ve o sermaye, onun özünden bir şey götürüyor; giden şeyin artık telafisi yoktur. Bir alim bir talebeyi yetiştirdiğinde o talebe, alimden neler götürüyor neler…
İlk dersimizde de arz ettiğim gibi bir alim buyuruyordu: “Benim için baldıran zehrinin şerbetini içmek size ders vermekten daha tatlıdır.”
Siz, alimin ne verdiğini bilmiyorsunuz! Siz, alimin ne fedakarlık yaptığını bilmiyorsunuz! Bir alim, bir talebeyi yetiştirirken alimden nelerin gittiğini bilmiyorsunuz! Meğer, Hz. Nebiyyi Kibriya’nın (s.a.a) günde 70 defa “Estağfirullah” ve 70 defa da “ve etubu ileyh” demesi sıradan bir olay mıdır?
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) Rahmeten lil alemindir. Herkes Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in şefaati ile cennete gidiyor/gidecek! Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in şefaati olmazsa hiç kimse (hatta peygamberler de dahil olmak üzere) cennet görmeyecek. Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in şefaati de Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurasıdır. Kim cennete girecekse/girmişse Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın aşurası ile girmiştir ve bunu da Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) vermiştir. Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), meleklere hayat verdiği gibi Enbiyaullah da buna dahildir! Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), meleklere ibadet ve itaat etmeyi öğretmesi onlara hayat vermesi ve onları zulümattan kurtarmasıdır.
İbadet edebilmek: “Zulümattan, karanlıktan, cehaletten bedevilikten, yok olmaktan, hayvan olmaktan, hayvandan aşağı olmaktan “bunlar Kur’an tabirleridir” kurtulmak ve adam olmak ve insan olmak demektir.” Cennete girmek budur. Melekler ibadet etmeyi öğrendiler ise zelil olmaktan kurtuldular. Melekler hayvan veya hayvandan daha aşağı olmaktan kurtuldular ve bu Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın Aşurası ile meydana geldi.
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a), şefaat etmeyecek olursa hiç kimse cennete girmeyecek ve Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) de bunu Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın Aşurası ile yapıyorlar ve Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın Aşurası’nın içerisine girmeyen hiçbir kimsenin kurtulması mümkün değildir!
Ne ile ve nasıl gireceğiz?
-Kanun ve ilkeleri vardır.
Şii ve Sünni kaynaklarında var olan Mütevatir bir hadiste buyuruluyor:
(Elbette Sünni kaynaklarında var olup olmaması bizim için o kadar da önemli değildir. Bizim kendi kaynaklarımızda mevcuttur ve biz buna iman etmişizdir.) Buyruluyor:
“Nebiyyi Kibriya (s.a.a) mana aleminde bütün peygamberlere muallimlik (öğretmenlik) yaptı.”
Aşura yoktu ama Aşura’nın gölgesi ki vardı; Peygamber (s.a.a) o silaha mücehhezdi. Allah, ilmi gaybından yaratmıştı ve Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’de böyle olaylardan dolayı Eşrefi mahlukat olmuştu.
Hz. Peygamber (s.a.a), o Peygamberlere öğretmenlik yapmasaydı o Peygamberler ne olurdu?
Helak olurlardı çünkü özlerinde bir şey yoktu.
Buyruluyor ki:
Hz. Peygamber (s.a.a) onlara ibadet ve itaati, kulluğu ve o makamlara yükselmenin yollarını aşura ile öğretti ve onlara aşura ile muallim oldu.
Aşura, sıradan bir şey değildir! Aşura böyle bir olaydır! Enbiya, Enbiya olabilmiş ise o kurallar çerçevesinde geldikleri için Enbiya olabilmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.a) öğretmiştir ve kuralları da onların önlerine koymuştur.
Mesela, Hz. İbrahim (a.s), Hz. İmam Hüseyin (a.s)’a çok ağlıyordu ama Ziyaret-i Aşura’nın Hz. İbrahim (a.s)’a nazil olduğu hususunda elimizde veri yoktur.
Bizim şuan elimizde var olan ve nezdimizde hiçbir değeri olmayan “Bismillahirrahmanirrahim” var ya, hani namazlarımızda okurken aklımızdan 1001 tane plan geçirdiğimiz “Bismillahirrahmanirrahim”; okurken ne dediğimizi anlamadığımız “Bismillahirrahmanirrahim”, bu “Bismillahirrahmanirrahim” sadece Hz. İbrahim-i Halil (a.s)’a verilmişti. Başka hiçbir peygambere “Bismillahirrahmanirrahim” ayeti verilmedi. Bizim elimizde ise “Bismillahirrahmanirrahim” ile birlikte, Elhemdulillahirabbilalemin’den veleddaallin’e kadar var. Biz, Hz. İbrahim (a.s)’a o gün Ziyaret-i aşura’dan hangi kelimenin verildiğini bilmiyoruz!
Eba Ebdillah kelimesi mi verilmiştir? Yebne Resulullah mı verilmiştir? Yebne Emir’il Muminin mi verilmiştir? Ya Şehid ibn-u Şehid mi verilmiştir? Ya Sarellah mı verilmiştir? (Bunların her biri farklı bir mana içermektedir.)
Hz. İbrahim (a.s) kuralıyla geldi ve İbrahim-i Halil oldu.
Yani insan o adap ve kurallar çerçevesinde aşuraya girecek olursa aşura nimetinden faydalanır ve Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) ona rahmet ve şefaat elini uzatır, şefaat eder ve o kişi de kurtulur. Aksi takdirde hiçbir şey insanı kurtarmaz hiçbir şey insanı hidayet etmez! Eğer kılmış olduğumuz namazların, namaz olmasını istiyor isek; eğer tuttuğumuz oruçların, oruç olmasını istiyor isek; yapmış olduğumuz vazifelerin kabul olmasını istiyor isek hepsinin aşura vadisinden geçip, aşuranın rengi ile renklenmesi gerekir! Aksi takdirde hiçbiri makbul olmaz! Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) feyz ve şefaat elini bizim namazlarımızın üzerine koymazsa, o namaz makbul namaz değildir!
Aşura, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in feyz elidir! Standart aşuradır!
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) bütün amelleri ve bütün itaatleri Hz. Eba Ebdillah El Huseyn kalıbının ve Aşura kalıbının içerisine koyuyor; ameller ve itaatler bu kalıbın içerisinde koyulduğu zaman kabul oluyor aksi durumda da red olunuyor.
Aşura ziyaretnamesine bu açıdan baktığınızda kural ve ilkeler belirtiliyor. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın vadisine götüren ilkeler Ziyaret-i Aşurada’dır. Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın vadisine götüren ilkeler Ziyaret-i Aşura’da vücut bulmuştur; yani Ziyaret-i Aşura İmam Hüseyin (a.s)’ın vadisi olmuştur. İmam Hüseyin (a.s)’ın ve Ehlibeyt’in (a.s) vadisi denildiği zaman bir çöl aramayın! İmam’ın vadisi denilince aklınıza güllük gülistanlık bir çöl gelmesin; kiraz ağaçları ile dolu yemyeşil bir ortam aramayın! İmam Hüseyin’in (a.s) ve Ehlibeyt’in (a.s), vadisi kimi yerde bir hadisin bir kelimesidir; kimi yerde bir ayetin bir kelimesidir; bazen de bir duanın özüdür ve hepsi de bunu beyan ediyor ki: Aşura Ziyaretnamesidir! Bu abes bir şey değildir: Kur’an ayetleri Allah’ın sözü olduğu gibi Ziyaret-i Aşura da Allah’ın sözüdür! Aşura ziyaretnamesi insanı Allah’ın kurbuna götüren, Allah’a kul eden, müslüman eden, mümin eden, Allah’ın düşmanlığından çıkaran yegane unsurdur!
Neden?
Aşura ziyaretnamesi, insanı Allah’ın kurbuna götüren, Allah’a kul eden, müslüman eden, mümin eden, Allah’ın düşmanlığından çıkaran yegane unsurdur!
Neden?
Çünkü Ziyaret-i Aşura’da, Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s)’ın vadisine, Aşura vadisine gitme adabı beyan buyurulmuştur! Çünkü Aşura’nın sırrı, Ziyaret-i Aşura’da beyan buyrulmuştur! Allahu Tebareke ve Teala’nın bize lütfedebilmesi için Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in bize lütfedebilmesi için Ziyaret-i Aşura’nın kelimesini değil, harfini dahi ömrümüz pahasına satın almamız gerekir. Ben, Allahu Tebareke ve Teala’nın bize lütfedebilmesi için, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in bize lütfedebilmesi için Ziyaret-i Aşura’nın esrarına vakıf olmamız gerekir demiyorum; harfini dahi canımız pahasına satın almamız lazımdır! diyorum.
Ziyaret-i Aşura, ziyarette kullanılması gereken cümlelerdir ki bu cümleleri hem Allahu Tebareke ve Teala Halik olmasına rağmen “kulu için kendisi kullanmıştır” hem de “bu cümleleri kullanmayı bizlere emir buyurmuştur.”
Ziyaret-i Aşura’ya aşura ziyaretnamesi diyoruz; bunun kendisi birbirinin içerisine girifttir.
Ziyaret-i Aşura ne demektir? Hiç bu konuda aklınızı yoruyo musunuz? Tahmin edebiliyor musunuz?
Ziyaret-i Aşura’nın manası: Aşura’ya ulaşmanın yolu ziyarettir. Ziyaretten başka bir yol ile mümkün değildir! Başka bir yol olamaz! Bunu bizzat İmam’dan almamız lazım. Bizzat İmam’ın huzuruna gitmemiz lazım. Bizzat İmam’ın elinden almamız lazım. Bizzat İmam’ın lütfundan almamız lazım. Bizzat Nebiyyi Kibriya’nın, Aliyyel Murtaza’nın ve Fatime-i Zehra’nın elinden almamız lazım.
Ziyaret ne demektir?
Ziyaretin manası: Masumun huzuruna çıkmaktır.
Masumun huzuruna çıkmamız gerekir. Bir iki kelime ile Şia olunmuyor! Bir iki cümle ile, bir iki teori ile menfaat, kâr ve zarar hesabı yapmak ile Aşura ehli olunmuyor; Hüseynî olunmuyor!
Hüseynî olmanın bir yolu var: Hz. Eba Ebdillah El Hüseyin’i (a.s) ve diğer Masumları (a.s) ziyaret edeceksin! 14 Masum’un huzuruna çıkacaksın ve 14 Masum’dan alacaksın.
“Huzura çıkmak ve ziyaret kelimelerini birbirine karıştırmayın! Bu iki kelimenin mefhumu ayrıdır. İmam’ın huzuruna çıkmak ve ziyaret etmek.
Aşura’nın mefhumu, Aşura’nın marifeti huzura çıkmaktır; huzura çıkıp alman gerekir. İmam (a.s), bunları bizzat eliyle veriyor. Masumlar bizzat elleri ile vermektedir çünkü babaları Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a) Rahmeten lil alemindir.
Ya Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a.) veriyor ya da Ehlibeytin 13 ferdi veriyor.
Huzurda olmak saygıyı arz etmektir. Huzurda olmak ve saygıyı arz etmek:
Huzurda olunca İmam ölmüştür ve ben onu görmüyorum diyemezsin! Bu ziyaret olmaz! Hatta İmam’ın kabrini ziyaret ettim tabiri doğru değildir. Bu tabir marifet ehli için doğru değildir. Bu tabir adam olan için doğru değildir.
Adam: Marifet sahibi. Allah, bunlara Kur’an’da insan diyor. Allah, iki ayak üstünde yürüyen herkese “insan” demiyor. İnsana, “insan” diyor. Allah, insanlığa sahip olana “insan” diyor. Allah marifet sahibine “insan” diyor. Allah, izzet sahibi olanlara “insan” diyor.
İzzet sahipleri kimlerdir?
Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in nuru ile nurlanan, Hz. Nebiyyi Kibriya (s.a.a)’in elini üzerine çekip feyz verdiği, şefaat ettiği kimse “izzet sahibi” kimsedir. İnsanlık bu kişilerde tezahür buluyor. İnsanlık bu kişilerde meydana geliyor. Bizim İmam’ı (a.s) görmemizde mümkündür, görmememiz mümkündür (ki görmüyoruz)! Masumları ziyaret ederken ve huzurlarına çıkarken bizim onları görüp görmememiz önemli değildir! Bizim görmemiz şart değildir ancak bir şeyi bilmemiz gerekir: “İmam, bizi görüyor.”
Bizler, (Şiî, Caferî ve Alevîler) ziyarete gidiyoruz; ziyarete giderken bu mefhum ile gitmemiz lazımdır. Biz, İmam’ı görmeyebiliriz; görmeyişimiz bizim kusurumuzdur ama İmam, bizi görüyordur.
İmam-ı Zaman (a.f) gaybette midir?
-Evet, gaybetdedir.
Şu an bir grup var şu şekilde düşünmektedir:
“Biz, bugün istediğimizi yapıyoruz ve yarın İmam-ı Zaman (a.s), geldiğinde İmam zaman bizi görecek ve bizde İmam Zaman’ı (a.s) göreceğiz; işte biz o gün tövbe edeceğiz.”
Ancak Hz. İmam Rıza (a.s) bu şekilde buyurmuyor!
Hz. İmam Rıza (a.s) buyuruyorlar:
“…. Ey Allah’ım! Senin gören gözün, senin iznin ile bütün alemleri görüyor ve senin bu gözün bütün kullarının bütün işlerine şehadet ediyor (görüyor şahittir)…”
Yani senin Hüccetin’in senin iznin ile alemlerde görmediği hiçbir şey yoktur ve ona bu kudreti sen vermişsin! Hz. İmam Rıza (a.s) bunu Hz. İmam-ı Zaman (a.f) hakkında beyan buyuruyor ve diğer İmamlar da (a.s) aynı hükümdedirler.
Aşura’ya ve Aşura’nın sahibine gitmek istiyorsak bilmemiz gerekir: “Biz, onları görmüyoruz ama onlar bizi görüyorlar. Onlar, Allah’ın gözüdür.”
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s) kimdir?
Hz. Eba Ebdillah El Huseyn (a.s):
- Çok büyük bir arif,
- Çok büyük bir mücahid,
- Korkusuz bir kişi,
- Günde 1000 rekat namaz kılan,
- Cömertlikte Dedesinin, babasının, annesinin ve evlatlarının dışında alemde emsali olmayan bir cömert. (Hz. İmam Hüseyin (a.s), sadece Kerbela’da 400.000 dinar (günümüz değeri 400.000 Cumhuriyet altını) sadaka vermiştir.)
Ehlibeytin dışında alemde böyle bir cömert var mıdır?
Ehlibeytin dışında böyle bir kişi yoktur! Olamaz!
Bu vasıfların tamamı Hz. İmam Hüseyin (a.s)’da en âla şekilde vardır ama Hz. İmam Hüseyin (a.s) yalnızca bu vasıfların sahibi değildir!
Hz. İmam Hüseyin (a.s), Allah’ın gören gözüdür. Hz. İmam Hüseyin (a.s) Allah’ın (herkese, ferd ferd) şahid olan gözüdür.
Bize, Aşura’ya girmemiz emredilmiştir.
Ziyaret-i Aşura ziyaretnamesi başından sonuna kadar bize bu emri vermektedir.
Aşura’nın sırrı, Ziyaret-i Aşura’da beyan buyurulmuştur ve yolu ise ilk cümlesinde beyan buyurulmuştur:
اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا عَبْدِاللهِ
“ESSELAMU ALEYKE YA EBA EBDİLLAH!”
DEVAMI GELECEK….